Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

Vapurlar...Arabalı vapurlar...

Vapurlar...Arabalı vapurlar...
 

Bugün haberi vardı Harem-Sirkeci arasında seferlerine başlayan '' Suhulet'' isimli araba vapurundan bahseden. Okurken çocukluğuma döndüm yine.

Bendeniz Yalova'lıyım efendim. Eskiden İstanbul'a ya vapurla Sirkeci veya Kabataş'tan ya da arabalı vapurla Kartal'dan geçilirdi. İskele Yalova'nın içindeydi, Topçular' a taşınmamıştı.

Çocuk halimle çok severdim o vapurları. Şimdiki feribotlar gibi değillerdi. Deniz üzerinde otobüsle gidiyor gibi değil gerçekten vapurla yolculuk ederdik. Mis gibi deniz havası, koşacak oynayacak bir dünya alan vardı. En çok da deniz üzerinde seyrini izlerdik küpeşteye dayanıp. Bir o yana bir bu yana ''s'' harfi çizerek seyrederlerdi denizde. Kardeşlerimle akıl yürütür anlamaya çalışırdık niye öyle gittiklerini. Pervanelerin köpüklerine de bayılırdık, alt kata inmemize izin vermezdi annem düşeriz diye. İskeleye yanaştığında en son biz inerdik. O kapak nasıl iniyor, zincirler nasıl ses çıkarıyor, arabalar nasıl vapurdan çıkıyor seyretmekten sona kalırdık. Hele hava bozuksa gerçekten de seyirlik olurdu iniş ve binişler. Sonra gemi adamlarının kamaralarına bakardık kapıları açıksa gizlice. Ufacık yerde nasıl yaşarlar aklımız ermezdi.

Güzel havalarda dışarda, kışın içerde otururduk. Camların buğusunu siler gazozumuzu içerdik. Kar kış kıyamette bile yine kaçardık dışarı. Fırtınalı havalarda geminin sallantısından içimiz dışımıza çıkar ama şikayet etmezdik.

İskeleler şehir içindeyken o gemiler hayatımızın da içindeydi. Yalova'dan İstanbul'a gitmenin en doğal yoluydu deniz. Vapuru kaçırırsak otobüse binerdik sadece. İster arabalı olsun ister diğer gemiler isimlerini de bilirdik, yavaş gidenini de hızlı gidenini de. Arabalı vapurlardan Harem daha çabuk giderdi, gemilerden Paşabahçe. Yarım saat bile farkedilirdi gemide olunca.

Artık şartlar değişti, deniz yolculuğu da hayatın hızlı temposuna uydu, o gemiler zorunlu seferler dışında kalmadı pek. Daha hızlı, daha konforlu feribotlar var. Denizi görmeden, kokusunu duymadan kuş gibi uçuruyor insanı bir yerden diğerine.

Kendi adıma mecbur olmadıkça binmiyorum feribotlara. Denizi bana sevdiren o gemilerden kopamadım. Hala en büyük zevkim denizde pervanelerin köpüklerine dalıp dalıp gitmek. Dışarda oturup mis gibi çayımı içip simidimi yemek. Martıları izlemek. Dalgalı havada serpinti altında küpeşteye dayanıp denizin mis gibi kokusunu içime çekmek.

Yaşlanıyorum galiba...

 
Toplam blog
: 403
: 1023
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Kendi halinde biriyim, ziraat mühendisiyim. Emekli oldum ve kendi işimi kurdum. İzmir'de yaşıyoru..