- Kategori
- Dünya
Küreselleşme sona erdi (mi?)

Kendinden dilemmalı ve paradokslu bir kip.
Öncelikle veri:
1980’de küresellik içinde gibi olan nüfus % 15 idi, şu an pek pek % 45.
Küresellik denilen şey, açgözlülüğün dibine vuranların, tüketim toplumunu tüm herkese kakalama niyeti idi.
Bunun için de, önce havuç yöntemini kullandılar.
Havuç dönemi bitti.
Şimdi, sopa dönemi geldi.
(Ki bunların bu sırayla veya sırayla olması için bir kural yok.)
‘Arap Baharı’ denilen şey, 2011-2015 arasında, 1 milyar Arap’ı öpe öpe Batı mallarını tüketici yapma eğilimiydi.
Geri tepti. 5 milyon beş parasız ve kaçak Suriyeli’ye ne satacaklar, merak ediyorum.
Birinci moment bu.
Süleyman Yaşar, belli veriler sağlıyor bize:
“ABD ve Avrupa Birliği gibi büyük ekonomilerde ihracatın milli gelirdeki payı yüzde 15’i geçmiyor.”
http://www.taraf.com.tr/kuresellesme-sona-erdi/
Bunun meali şu:
2., 3. ve 4. Dünya ülkelerine havuç tutarak, o havuç karşılığında, limit bedava işgücü ve hammade satın almak. Aynı maldan 1 milyar adet ürettirerek. Çevre kirliliğini ihraç ederek.
Vietnam’da asgari ücret, ABD’deki veya AB’deki 1.500 dolar yerine, 25 dolar oldu: 60’ta 1’i yani.
Çin, rekabet olsun diye, belli metallerin birim fiyatını üçte bire çekti. Araya bol zehirli metal de kattı ve o da çevre kirliliği ihraç etti.
Deniz bitti ama.
Dünya’da banka hesaplıların oranı % 50’yi bulamadı.
Turistlerin oranı, global nüfusta % 15’i geçemedi.
Üstelik, tüm zorlamalarla, herşey dahillerle, vergi iadeleriyle, ikame maliyeti ile 2 katına fırlayan iç pazar fiyatlarıyla...
Çin’de 40 yıllık çabayla, 150 milyon kişilik bir iç tüketici pazarı oluşturuldu. Bunlar, yarı aç yarı tok noktadan oraya 1 kuşakta, tek çocuk politikası ile geldiler.
Brezilya ise, mafya-devlet olarak, 70 milyon kişisini, Kolombiya’nın uyuşturucu parası ile yeni bir orta sınıf yaptı.
Her yol mübah oldu yani.
Küreselleşme çabasının en ağır sonucu, yumurtlayan ve yumurtlayacak tavukları bile kesmesi oldu.
Böylelikle, önümüzdeki 20 yıl için, potansiyel (oluşabilir / büyüyebilir) pazar pratikte sıfırlandı. Deniz bir kere daha bitti.
Çünkü, Japonya örneğinin gösterdiği üzere, insanlar bir kez para harcamamaya koşullandı mı, onlara bedava para dağıtsanız bile, onu harcamıyorlar.
Bir de tutum-davranış farklılığı var:
Norveç’in 1 trilyon dolar borcu ve 1 trilyon dolar fonu var. Borç yaşayanları, fon doğmamışların.
İsviçre’de ise aynı türden bir potansiyel var. Yurttaşlarına çalışmasalar bile, maaş vermeye kalktı hükümet, partilerin çoğu buna karşı çıktı ama ‘doğmamışların hakkını yemeyelim’ diye değil, ‘köleyiz lan biz, çalışalım’ diye...
Yani:
Küreselleşmenin en ağır bedeli bu oldu:
İnkar kültü.
Gerçekleri görememe öz-dezenformasyonu.
Öz-Hitler yalan söylemese bile, yalan söyleyen neo-Hitler yaratmaeğilimi.
Sağduyunun ve aklıselimin yitimi.
Çöküş dönemlerinde insanlar, ya aşırı tüketirlermiş, ya da hiç tüketmezlermiş (bakınız Sabri Ülgener). Bu kez oran, %o 999 aşırı tüketim, %o 1 sıkıp yalayıp hiç tüketim oldu. Böylelikle 7 bin (milyonda bir) kişi, Dünya’nın yarısına sahip oldu.
Ancak, Lale Devri gibiki (iç bade, sev güzel) dönemler ilk kez olmadı kuşkusuz.
Tarihten biliyoruz ki bu borçları birileri ödeyecek, belki yarısını ödeyecek ama ödeyecek.
Yani biz pek tutumsever sayılan Türkler de, 500 milyar dolarını ödeyeceğimiz, 1 trilyonu nakden deve ettik afiyetle... 1 de KİT sattık, 1 de borç taktık geleceğe.
1980, 1987, 1994, 2001, 2008 krizlerini inkar edenler çok olduğu gibi ülkemizde, 2015 krizini de inkar ediyorlar çok çok.
Üzerine bir de savaş ekonomisi bindi.
Hoca, 1 fili geri verecekken, kendisini terkettikleri için 2 fil ister Timur’dan.
Ben 11 fil istiyorum tarihten Türkler’in sırtına...
Dilerim, Cengiz Han’ın Yeryüzü’nden sildiği 50 büyükkentten beter olur İstanbul’un bu kezki sonu...
Ancak, en büyük kriz dönemlerinde bile, 1 milyonda 100 bine, yani onda bire düşmüş nüfus. Şimdi de, olsun olsun 15’ten 1,5’a düşer. O da 1965 nüfusu olur. O kadar.
Sonrası mı?
Kitledir, aynı hataları yeniden ve hep yapar...