- Kategori
- Siyaset
Kurgulanmış Tarih ve Militarist anlayışla Bilgi, Refah Toplumu olabilmek ham hayaldir (1)

"Batılaşmak", taklit etmek değil, onlar gibi, bilgiden yeni bir bilgi üretmektir. Bizim kavrayamadığımız hayati nokta da budur.
Kime sorarsanız, refaha ulaşmak için “Batılılaşmak zorundayız!” der, değil mi? Peki, “Batılılaşmak nedir?” Sorusuna kaç kişi doğru cevap verebilmektedir? Bunun cevabını kendinize verebilir ve bunu sonraki açıklamalarla karşılaştırabilirsiniz.
…
“Sigara zararlıdır, öldürür!” bunu biliyor muyuz?
-Elbette…
-Peki, Neden içiyorsunuz?
-Kem…Küm… Ham hum şaralop!
-Nedenini biz söyleyelim: Zararlı olduğunu biliyoruz, bu doğru. Doğru da doğruluğuna inanmıyoruz.
-Demek ki, “Bilmek”, inanmaya, kavramaya yetmemektedir.
-Neden?
-Bilgi, ancak deneyimle; Helva, Un, şeker’le tatlanır, anlamlanır-olur. Bilgi-deneyim kardeşliği olmadan meseleleri kavramak mümkün olmamaktadır. Sigara içen ağır bir hastalıkla karşılaşırsa o zaman: “Hımmm… Sigaranın zararına inandım!” der mi? Der.
-Edison’da, ne yapmak istediğini biliyordu, ancak, elektrik ampulünü bilgisi ile değil, yaptığı, 6000-7000 deney sonucunda üretebilmiştir.
…
Sabık Sultan Vahdettin, Ülkesinden sürgün edilmiştir. Üstelik sürgün edilmeden 16 gün öncesinden saltanat kaldırılmıştır. Vahdettin artık sultan değildir.
Mustafa Kemal Paşa açık olarak, “Sultanı Uzaklaştırdık!” (1) demesine rağmen, Resmi Tarih’e göre Vahdettin hala “kaçak”tır. Peki, bizler kime inanalım?
…
Kurgulanmış tarihe göre Osmanlının tek suçu, Sevr (taslağı) anlaşmasını imzalamasıdır.
Bu çok da doğru değildir.
Peki, bu kadar yazılan, iddia edilenler yanlış mıdır?
Biz belgeleri ortaya koyuyoruz, buna (araştırarak) siz karar vermelisiniz.
…
Son Osmanlı Meclisi “11 Nisan 1920’de kapatılır.”
Kapatma, işgal güçlerinin (Meclisi işgal etmesi) baskıları sonucunda olmuş ve son meclis, 11 Nisan 1920'de resmen kapatılmıştır.
Bundan sonrası için (İşgalciler de dahil) alınacak tek muhatap: “23 Nisan 1920'de Ankara'da faaliyete geçen Büyük Millet Meclisi’dir.
Bu olayda (Meclis Baskını da) aslında kurgudur. Ancak, zamanımız elverirse bu da gerekleri ile birlikte açıklanacaktır.
…
Şimdi ortada, İşgal altındaki İstanbul’da, İşgalcilerin elinde kukla bir Hükümet ve Ankara’da (önceden Osmanlı Meclisi Mebusanı’na seçilmiş milletvekillerinin oturduğu) bir Millet Meclisi vardır.
Bu durum açık ifadesi ile, olası bir barış antlaşmasını veya uluslararası (ekonomik-siyasi-sınır vb) antlaşmalarla ilgili görüşmeleri, Osmanlı devleti adına İstanbul Hükümeti dilediği kadar görüşsün, (aslında işgalcilerin yönlendirmesi ile hareket etmektedirler.) bir masaya otursunlar, anlaşmada tek yetkili kimdir?
-Ankara’daki Büyük Millet Meclisi değil midir?
-Veya soruyu değiştirelim. Yapılan anlaşmaları İstanbul hükümeti yürürlüğe koyabilir mi? Bir Halk Meclisi olmadığına göre koyamaz.
-Özellikle de, İstanbul’da işgalcilerce kapatılan-dağıtılan Meclisin (seçilmiş) Milletvekilleri Ankara’daki mecliste görev başında iken.
Bu açıklamalarda karanlık, anlaşılmayan bir nokta var mıdır?
…
İşgalciler, Osmanlı Hükümeti adına gönderilen heyete, önceden farklı bir maksat için hazırladıkları Sevr Anlaşmasını -taslağını- (Barış şartlarını) “Yunanlılara İstanbul’u veririz” tehdidi ile, “10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in yakınındaki Sevr banliyösünde imzalatırlar.
İmzalatırlar, ancak, bunu imzalayan ve geçerlilik kazanması için onaylayacak İstanbul Hükümeti’nin içerisinden çıktığı bir Osmanlı Meclisi bulunmamaktadır.
Şaka gibi değil mi?
Peki, bunu (Osmanlılar) imzalayanlar ve imzalatanlar (İşgalciler) bilmezler mi?
Burada sözü, 1922 Aralık ayında Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile görüşen İngiliz bayan gazeteci Mary Ellison’a bırakıyoruz.
-“..Türkiye, yenilmiş, ezilmiş ve Sevres’de bütün gururu kırılmıştı. Bu kadar haksız şartlarla biz onların başına felâket getirmedik mi?
“Anlayamıyorum” dedim Türk delegelerinden birine “Bir Türk böyle bir antlaşmaya nasıl imza koyar?” Çünkü bütün hatalarına rağmen ben onları çok gururlu bilirdim.
“Eğer imzalamasaydık” diye karşılık verdi:
“Yunanlılar İstanbul’a gireceklerdi ve biz onları ne zaman dışarı atardık. Allah bilir. Önemli olan şey, antlaşmanın meclisçe onaylanmayacağıdır.”
Yunanlıları uzakta tutmak, kan dökümünü önlemek” Belki de haklıydı. (2)
Anlatılanların özeti nedir?
-Ortada bir tiyatro oyunu vardır. Bunu İşgal altındaki Osmanlılar da bilmektedir, Kurguyu yapan İşgalcilerde…
-Peki, kaba hatları ile amaçlanan nedir? (Yunan İşgali de, Meclisin basılması da dahil) Osmanlıyı tasfiye ederek, Ankara’da yeni bir devlet kurulması ve kafalarında çok önceden tasarladıkları barış antlaşmasını bu yeni kurulacak devlet ile yapılması.
…
Devam edecek…
-Bilgi toplumu olabilmek, sadece bilgi edinmeyi değil, doğru bir gelecek için bu bilgileri: sorgulayarak, araştırarak, hatta didikleyerek yeni bilgiler üretebilmekten geçmektedir. Mevcut bilgi, durgun su misalidir. Akmayan sular, yeniden üretilmeyen bilgiler Bir süre sonra kokacak, anlamını, geçerliliğini kaybedecektir.
Kaynaklar:
(1) İngiliz gazeteci Bayan Ellison, Mustafa Kemal Paşa’ya sormaktadır:
-“Türkiye’yle Büyük Britanya arasında samimi bir anlaşmaya varılacağına inanıyor musunuz?”
-“Bizim eski geleneksel dostluğumuzun geriye geleceğinden şüpheli değil, eminim. Olmaması için bir neden yok. Lehinde de pek çok sebepler var. Bizim özgürlüğümüz uğruna şeref ve namus dışında istediğimiz bir şey yok. Biz Sultanı, (Vahdettin’i)daha çok özgürlük temini uğrunda uzaklaştırdık” KUVA-I MİLLÎYE ANKARASl,Sahife:172. Paragraf: 2
(2) KUVA-I MİLLÎYE ANKARASl, Grace M. ELLISON. Lozan-Ocak, 1923 Baskısı, Sahife:18 (Türkçe baskısı Milliyet yayınları, 1973)