- Kategori
- Siyaset
Kürt açılımında gelinen nokta…

Peki… Biz binlerce yıllık mazisi olan Türk ulusuyuz. Tarihimizi merak eden var mı? Pek yok galiba. Oysa geçmişi bilmeyen geleceği inşa edemez. Öyle ise biz çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bir gelecek inşa ediyoruz? Oradan buradan duyduğumuz veya gördüğümüz, içini bilmediğimiz yöntemleri gelecek diye uygulamak ne fayda getirecek?
Hep yazılarımda tarihimizi bilmediğimizden yakınırım. Bir yandan da “inşallah ben yanılıyorumdur, tarih bilmeye gerek yoktur” diyorum. Ama maalesef gelişen olaylar korkularımı haklı çıkarıyor.
Bizden önceki son Türk devleti Osmanlı imparatorluğunun yıkılış yılları olan 1800-1920 yılları arasını bir incelesek, günümüzde yaşanan gidişata ne kadar benzediğini, hatta bazı olayların isimler dışında aynı olduğunu göreceğiz. Şu reçeteleri uygularsanız ekonominiz kurtulur, bu programı uygularsanız, avrupalı olursunuz diye verilen reçeteler, koca imparatorluğun batmasına sebep olmuştur.
Son dönemde adı Kürt açılımı diye başlayıp esen tepki rüzgarına göre habire değişen olguda maalesef, yabancıların elimize tutuşturup şunu yapın dediği cinsten bir şey gibi görünüyor. Aslında bu gün bölücülerin sıraya dizdikleri istekleri, hükümetin düşünebileceğini tahmin dahi etmiyorum. O zaman bu bölücüler cürreti nereden alıyor? Olayları bir sıraya koyarsak meselenin iç acıtıcı tarafını görebiliriz. Sayın Cumhurbaşbakanının verdiği start ile Sayın başbakanın ilk konuşmasının ardından yandaş medyanın kalemşörleri köşelerinde, konuşmacıları tv kanallarında, çoktandır hazırlanmış gibi hücuma kalktılar. Psikolojik savaş başlamıştı. Kimisi federasyon istedi, kimi özerklik, kimisi terörist başı ile müzakere…..
Bunlara kırk gündür şahidiz. Bildiğim kadarı ile bir hukuk devletiyiz ve herkes icraatından, sözlerinden sorumludur. Bu bay ve bayanların yaptıklarının çoğu da bölücülük propagandasıdır ve suçtur. Bir tarafta rahmetli Türkan Saylandan bile şüphe eden yetkililerden bir ses yok. Bölücübaşı açıkca ülkemi tehdit ediyor ses yok.
Bu arada ne söylüyeceği merakla beklenen sayın başbakandan “analar ağlamasın” türü duygusal birkaç sözden başka bir şey yok. En sonunda sayın iç işleri bakanımız bir basın açıklaması yapmak üzere kürsüye geldiğinde “hele şükür. Nihayet planın içeriğini, çerçevesini göreceğiz ve vehimden kurtulacağız” dedim. Ne yazık ki, yazılı metni de birkaç kere okumama rağmen, ne yapılacağını anlamış değilim. Demokratik haklardan bahsediliyor. Yasalarımız gereği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsi eşit demokratik haklara sahiptir. Birine veya bir kesime ayrıcalık tanımaksa amaç, bu kimse kusura bakmasın ama bölücülüktür. Kürt dilinin öğrenilmesi, tv gibi haklar zaten var. Eksik olan nedir ki o haklar verilecek anlamadım.
Görülen şudur. Obamanın konuşmasında işaret ettiği ev ödevi başlatılmıştır. Malum medya devreye girmiş ve bölücülerin isteklerini ortaya dökerek tartışma başlatmıştır. Hükümet kırk günlük süreyi izlemekle geçirmiş, halkın nabzını tutmuştur. Sayın iç işleri bakanının beyanatında vurguladığı “tek devlet, tek bayrak, üniter yapı” söylemleri başta CHP ve MHP olmak üzere konuya muhalefet eden tüm kesimlerin olası bir büyük yanlışlığı önlediğini gösteriyor. Ahmet Türk’ün şaşkınlığı ve isyanı da çok başka şeylerin gündemde olduğunu düşündürüyor. Gelinen nokta, olmayan bir planla halkın gündemi kırk gün meşgul edilmiştir.
Dip not: Devreye hiç ara vermeden yeni gündem girdi. Türkiye – Ermenistan , İsviçre hakemliğinde yumuşama görüşmeleri başladı.
Salı 1/9/2009