Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt sorununda konuşulmayanlar

“Ezen ulusun işçileri ile ezilen ulusun işçileri arasında bir sorun vardır. Ezen ulusun işçileri milliyetçiliğin etkisi ile ezilenlerin yanında tutum almadığı takdirde ezilen ulusun işçileri ayrı örgütlenmek ve ayrılmak ister. Bu nedenle ezen ulusun işçileri ve sosyalistleri koşulsuz bir biçimde ezilen ulusun mücadelesini destekler.* Alıntı, kapitalizmin ortaya çıkışından bu yana yaşanan, ulusal devrimlerin, ezen ulus devrimcilerinin, ezilen ulus mücadelesi ile ilgili görevlerinin altını çizmesi anlamında önemli bir belirlemedir. Ancak bu belirlemenin, “ezen ulusun işçileri ve sosyalistleri koşulsuz bir biçimde ezilen ulusun mücadelesini destekler.” biçimindeki çıkarımı her zaman doğru değildir. Ezen ulus devrimcilerinin, ezilen ulus mücadelesini desteklemesi yazarın söylediğinin aksine, ezilen ulus mücadelesinin karakterine de bağlıdır. Her iki koşul doğru belirlenmediğinde, hem ezen ulus devrimcilerinin “sınıf mücadelesi”, hem de ezilen ulusun, ”ulusal mücadelesi” zarar görür. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı için, devrimci mücadelenin hedefi, ulusal baskı politikasına son vermek, uluslar arasındaki kısır mücadeleyi ortadan kaldırmak, onu köreltmek ve asgariye indirmektir.

“Ezilen Ulus” mücadelesinin ilerici/devrimci karakteri ve emperyalizme indirdiği darbe/verdiği zarar da, bu mücadelenin desteklenmesi anlamında belirleyici bir konumdadır. Devrimciler, her ulusal hareketi, her zaman ve her yerde , tek tek bütün somut durumlarda desteklemek zorunda değildir. Burada söz konusu olan, emperyalizmi sağlamlaştırmaya ve sürdürmeye yönelik hareketler değil, onu zayıflatmaya, devirmeye yönelik ulusal hareketlerin desteklenmesidir. Aksi takdirde, ulusal hakları için mücadele eden bütün halkları koşulsuz desteklemek gerekecektir. Devrimcilerin, kendilerine rehber edinecekleri ilkeleri ve yol gösterici pusulaları olmazsa, nerede duracaklarını bilemeyecekleri maceralara sürüklenmeleri içten bile değildir. Bu perspektif açısından bazı örnekleri incelemekte yarar var. 1840’lı yıllarda Marks; Polonyalıların ve Macarların ulusal hareketinden yana, Çeklerin ve Güney Slavların ulusal hareketine ise karşıydı. Nedeni, Polonyalıların ve Macarların “mutlakiyete” karşı mücadele etmeleri nedeniyle ilerici/devrimci, Çekler ve Slavların ise o zamanki Çarlık Rusya’sının ileri karakolları konumunda olmaları ve Avrupa’daki devrimci hareketin en tehlikeli düşmanı olan Çarlık Rusya’sına dolaylı destek olmalarıdır. Çeklerin ve Slavların ulusal mücadelelerinin desteklenmesi, Çarlığın desteklenmesi anlamına gelecektir. İsrail Devleti’nin oluşması aşamasında, “Yahudi Ulusu” nun mücadelesi, dünya halkları tarafından desteklenmemiştir. Çünkü, hem ABD emperyalizmi tarafından yapay bir şekilde ortaya çıkarılması, hem de, Filistin Halkı’nın esareti pahasına bir devlet yaratılması, ulusların kendi kaderini tayin hakkının çerçevesi içinde görülmemiştir. Filistin-İsrail sorununda, devrimciler her zaman, İsrail’in, ABD çıkarlarını, Ortadoğu’ya taşıyan bir ileri karakol görevi görmesi ve gerici karakteri nedeniyle, Filistin Davasını desteklemiştir.(Ancak, Şeriatçı Hamas’ın Filistin’de etkinlik kazanması, FKÖ’nün ve bu örgüt içindeki FHKC gibi hareketlerin daha ilerici olmaları nedeniyle bu örgütlerle temas kurulmasını gerektirmektedir.)

Çeçenlerin, 1990’lı yıllardan bu yana belirgin hale gelen, Rusya’ya karşı sürdürdükleri “Çeçen Ulusal Mücadelesi”, genel gerici karakteri, yaptıkları vahşi katliamlar ve emperyalizmle (ABD) ilişkisi nedeniyle, dünya halklarından genel bir destek bulamamıştır. Kürt Sorunu, ABD’nin, Irak’a müdahalesiyle uluslar arası bir sorun haline gelmiştir. Aslında, 1.Dünya savaşı sonunda, emperyalist ülkeler tarafından Ortadoğu’nun sınırları çizilirken, Kürt Halkına devlet kurma hakkı verilmemiş (Kürt Halkının da güçlü bir talebi olmamış), Kürtlerin çoğunluk olarak yaşadıkları topraklar dört ülke arasında paylaştırılmıştır.Bu ülkelerden Türkiye ve İran, kendi sınırını kendi çizmiş, Irak ve Suriye emperyalist devletler tarafından, masa başında oluşturulmuştur. Yaklaşık yüz yıllık “Kürt Ulusal Mücadelesi” çeşitli ayaklanma, isyan ve katliamlarla bugünkü aşamaya gelmiştir.
Bugün, bu dört ülkede de süren “Kürt Ulusal Mücadelesi” çok önemli mesafeler kat etmiştir. Bu dört ülkede, farklı siyasal hareketler tarafından yürütülen ulusal mücadelede öne çıkan Irak ve Türkiye’deki Kürt Hareketleridir. Yüz yıllık bir geçmiş olan Irak’taki KDP-YNK ikilisinin, Irak’a, ABD müdahalesi olmadan önceki mücadelelerine de baktığımızda, yazarın** aksine, emperyalizmden bağımsız, bir ulusal kurtuluş mücadelesi olmadığı görülecektir. Baba Barzani’nin ABD ile ilişkileri çeşitli kitapların konusu olmuştur***

Yine ABD’nin 1.Irak Müdahalesi sonucunda, Irak’tan çekilirken, 5000 civarında Kürdü beraberinde götürmesi ve yeni oluşan Kürdistan Özerk Yönetiminin, Amerikancı niteliğinin oluşmasında belirleyici etkenlerden biridir. Emperyalizmin, Ortadoğu iştahı geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana sürmektedir. Sanırım aklı başında hiç kimse, emperyalizmin, Ortadoğu’ya halkları özgürleştirmek için geldiğini ileri süremez. Son 20 yıllık Ortadoğu tarihine ve ABD’nin ulusal stratejilerini anlatan yayınlara baktığımızda****, emperyalizmin, BOP çerçevesinde Ortadoğu’daki enerji depolarına ve Avrasya enerji koridorlarına bir yön vermek üzere bu bölgeye (askeri-siyasi) geldiği kolayca görülecektir. PKK’nin kuruluş ve uzun tarihsel geçmişi, gelişimi şu anda, hem kendi mücadelesinin, hem ABD’nin Irak’tan asker çekme ve cephe gerisini dizayn etme, hem Siyasal İslamcı/Tarikatçı örgütlenmelerin Türkiye yönetiminde güç kazanma stratejileri, hem de “Kürt Sorununda” askeri çözümün olanaksız hale gelmesinin sonucu olarak , basın-yayın kuruluşlarına verilen dezenformasyan görevi nedeniyle Türkiye’nin gündemindedir. Kürt Sorununu tartışırken , tartışmaya sadece, ” Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” çerçevesinden bakmak, bu bakışı da “soyut” bir “ezilen halkın özgürlüğü” olarak ele almak yanıltıcı olacak ve devrimcilerin , bu konuda doğru politika belirlemelerinde engel bir işlev görecektir.”Kürt Halkının Ulusal Mücadelesi kayıtsız şartsız desteklemelidir”, önermesi ne kadar sorunluysa, soruna Türk milliyetçisi/ şövenisti penceresinden bakan ve Kürt Halkının, ulus olma özelliklerinin tümünü taşıdığını görmeyen bir pencereden bakmakta o kadar sorunludur. Devrimciler, Kürt Sorununu, bütün boyutları ile değerlendirmelidir. PKK hareketinin niteliği, ABD ile ilişkileri, kendi iç demokrasisi, ilerici niteliği, yarattığı ya da yaratamadığı demokratik kazanımlar (yerel yönetimler ve demokratik kitle örgütlerindeki varlıkları) emperyalizme karşı mücadelesi, BOP çerçevesinde bölgede yaşananlar, Türkiye Devrimci Hareketleriyle olan ilişkileri ve “sınıf mücadelesine” olan olumlu/ olumsuz etkileriyle beraber değerlendirilmelidir.

Yapılan bu değerlendirmeler sonucunda, Türkiye Devrimci Hareketiyle, Kürt Ulusal hareketi arasındaki ilişkiler, bugünkünden farklı olarak daha sağlam, daha samimi, daha demokratik ve daha ilerici bir rotada buluşarak, emperyalizmi bu bölgede geriletecek, iki halkın ortak mücadelesi sonucu daha demokratik daha özgürlükçü ve daha eşitlikçi bir Türkiye yaratacaktır.

Abdullah DAMAR

Dipnotlar: *Doğan Tarkan, 26/08/2009, sesonline.net, 'Kürt sorunu karşısında sosyal şovenizme düşenler'. **Doğan Tarkan, agy. ***Tuncay Özkan, CİA Kürtleri, Alfa Yayınları. ****1-Dev Satranç Tahtası, Zbigniew Brzezinski 2-İkinci Şans, Zbigniew Brzezinski
 
Toplam blog
: 223
: 700
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

Gaziantep' te öğretmen olarak görev yapmaktayım. Son olarak Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ..