Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

01 Aralık '16

 
Kategori
Şiir
 

Kurtuluş

Kurtuluş
 

william blake


tanrının sureti olsanda
zor anlar yaşayacaksın 
ey insanoğlu
 
duvar örüldü sana demirden
perslere gereken kudret verildi
zülkarneyn'e doğu'nun batı'nın anahtarı
 
tanrı neyi yüceltir biliriz
erittik demirden duvarı
açıldı kapı sessiz gecede
 
sevgili burada
hür yaşama hasreti 
doğaya derin bakış 
inanırsan insanoğlu
 
insan emeğiyle 
iveşir tanrıyla /yanılmasın 
insan bu yalancı sözlere 
bunlar tanrı kelamı değil
tanrı ile aldatanların 
türküsü
 
yeşil yaprakların arasında 
ne güzel bir salkım
ne güzel bir bağ
yanılsamanın 
 
göz bağı çözülsün
bu çılgın kargaşaya
söz verdiğimiz sağaltma
yaşansın
 
doğanın kendisi 
ya asil insanın 
kanı ile bu iksiri yaratılır
ya da çaresizlik 
 
bilgece konuş benimle
o kildendir 
ve keskindir kırıkları
 
suyla, ateşle demirleşir
isterse yüreği 
 
asil iblis misafirimiz olsun
o bile korkar ateşiyle 
kutsadığı bu çamur yığınından
 
oysa gerçeğin yerine
yanıldığıyı yaymak
bütün çağlardan gelerek sayıldı
 
ve içten bir keyifle
fark edeceksin birazdan
teninin nasıl kımıldandığını
 
sevinç ve acılarda bana da
bir yer bağışla
şimdi bir aşkın düşünde dağılıyorum
 
insan hemen değişiveriyor
korkudan dizleri tutuluyor
edebi ve soğuk yatağı /kutsanmış bir toprakta /iyi yürekli 
suçsuz bir çocuk oluveriyor
 
ama inkar ederse bu yüce sevgiyi elemli zaman gelir çatar
ve yapayalnız bir ihtiyar
olarak mezara kadar sürünmek
zorunda kalır
 
ah yalınlık ve çocuksuluk
siz beni yalnızca
küçük bir an için aklınıza getirin
 
benim sizi düşünmek için
yeterince zamanım olacak
 
ah zavallı kadınlar ne talihsizdir
müzmin bekarları doğru yola yöneltmek
gerçekten çok zor iş
 
hiç korkma söylenmeyeni
ellerinde hisset
kendini tümüyle ver ki
sonsuza kadar sürmesi 
gereken bir sevinçle dolalım
 
sonsuz karanlık çöküyor
evet biz gitmeliyiz artık
buradaki yoldan uçup gittiler
sevinçli göçmen kuşlar
alıp kanatlarına bulutları
 
ve kendi gönlümde 
gizli derin yaralar açıldı
ve bulanık gözlerimin
önünde yatıştıran 
arınmış bir ay doğunca
 
kaya duvarları 
ve ıslak çalılıklar
eski çağlara ait
gümüş rengi gölgeleri yansıttılar
ve dindirdiler yoğun duyguları
 
gece vakti çiylerin içinde
dağlara yatmak 
dünya ve gökyüzünü
hazla kucaklamak
 
bir tanrı olana kadar
yükselmek
sezgilerle dünyayı
delip deşmek
 
altı günlük yaratılışı
gönlünde duymak
gururlu bir güçle bilmem neyi tatmak
 
çünkü iffetli kulaklar duymamalı
iffetli yüreklerin vazgeçmediklerini
 
nasıl da kaynıyorsun yine
ve köz gibi yanıyorsun yine 
duygu herşeydir 
 
sesle dağılıp gider
gökyüzünün közlerinde
 
puslara sarar
ariel ezgiler estirir
tanrısal berrak tınılarla
 
çirkinleri çağırsa da
güzelleri de getirir
 
çalı kurbağası cırcır böceği
orkestranın çalgıcıları 
sömüklü böcek zırıltısı
 
örümcek ayağı
ve kurbağa göbeği
ve uçuran kanatçıklar 
 
misk gibi kokular içinde
ve çamurlu sularda da
dolayısıyla benim gibi bir imam
şeytanlara karışır zaman zaman
 
inanın bana sofular için
gölgesine bıçak çekiyordu
 
ölüm gelecek gözlerinde
solacak herşey
 
onulmaz bir yara açmışımdır bağrında
öncesi yokmuş bu sayrının sonrası da
iki ucu kör bir karanlık
 
her satırı boş ömrüm beni
yalanıma bağışlasın
bir kusur gibi taşıyıp durduğum yüzümde
 
beni susmaya çağırın
korkaklığımla yüzleşmeye sıkıldım
arsız bir gölgeyi kendim 
bilmekten 
 
son sözüm aşk
üstüne olsun belki bir derinlik
edinirim alnımı bıraktığım
uçurumda
 
bir yılkının ortasındayım
ateşe düşmüş ellerimde
acemi bir telaş
 
Mehmet Özgür Ersan 14.02.2013 üvercinka kadıköy
 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara