- Kategori
- Sosyoloji
Kuşaklar arası sorunsalı
Çözüm sevgidedir.
“Bu gençlik, içine değin çürümüş. Kötü ve tembel bu gençler. Bunlar hiçbir zaman eski gençlik gibi olamayacaklar. Bugünün gençleri bizim kültürümüzü sürdüremeyecekler.” Beş bin yıl önce Bir Babil yazısından alıntı.
İnsanlık var oldukça kuşaklar arası çatışma da olmuştur. Eskileri yenileri beğenmemiş, yeniler ise eskiler gibi olmak istememişlerdir. Aslında yeni kuşaklar eski kuşaklar gibi olsaymış insanlık hiçbir olumlu gelişmeyi gerçekleştiremeyecek, bir kısır döngüde dönüp duracaktı.
Toplumlar ne kadar hızlı değişiyorsa kuşaklar arası çatışmada o kadar keskin olmaktadır. Teknik ve Endüstriyel değişimler kuşaklar arası çatışmanın birinci motoru olmuştur. Ayrıca kuşaklar arası çatışma bir ön yargı sorunudur. Gelişmiş Dünya Ülkelerinden gelen Teknoloji, batıdan gelen yeni değerler ve kentleşmeye dayalı toplumsal yapı eski tüm yapıları alt üst etmiştir. Bir Toplum modern kültüre ve yaşama biçimine katkıda bulunduğu ölçüde, diğer bir deyişle eski değerlere bağlı kalmayıp yeni değerler üretebiliyorsa yeni kuşakları daha az suçlamakta ve o toplumda da çatışmada daha az olmaktadır.
Gelecek gençlerin olduğuna göre söz hakkı da onların olmalıdır. Çağımızda yaşanan kuşaklar arası çatışma bireyleri, aileleri, babaları ve oğulları aşan bir çatışmadır. Her eski kuşak yeni kuşağı, her yeni kuşakta eski kuşağı hoş görmelidir. Zamanın bozulmuşluğundan söz ederek, eleştirilerde bulunmak tüm bu ifade edilen çatışmayı ortadan kaldırmamaktadır. Ama hoşgörü ve sabır kolay ve basit değildir. Günümüzde yaşadığımız hayatın koşulları ve insanın genlerindeki çatışma kodları sorunu sürekli kaşıyarak sıcak tutmaktadır.
Gençler, yeni bir dünya yaratıncaya değin eskilerin onlara açtığı yollardan ilerlerler ve bir süre sonrada onlar eski kuşak olup çıkarlar. Her kuşak kendine özgü bir yaşama biçimi geliştirir. Kuşakların dünya görüşü, toplumsal ilişkileri ve aile yaşama biçimleri birbirinden çok farklıdır. Gençlerin kimi kez masumane davranışlarına eski ve tutucu çevreler büyük tepki göstermektedir. Günümüzde gençlerin giyimleri, saç biçimleri taktıkları aksesuarlar halen daha yadırganmaktadır. Bizim gibi geleneksel dünya görüşüne bağlı toplumlar, gençlerin eski değerleri terk etmesini, babayı ve kutsal değerleri terk etmek olarak saymaktadır. Gençler, henüz bir şeyin ayrımında değillerdir, kendilerine verileni olduğu gibi benimsemekte, toplumla, toplumsal düzenle bütünleşik durumdalar. Artık dünyanın sonu geldi sözünü söyletecek bir davranış içerisinde değiller bence.
Yetişkinler ister bir devlet adamı, ister bir baba, ister bir öğretmen, ister bir işveren olsun kendilerinden daha küçükleri, yani gençleri yönetme merakı, yerini özgür ve bağımsız davranışı terk ederse, gençlerde ne yapacaklarını bilirler. Kendi kaprislerini, paranoyalarını sınır tanımaz bir şekilde ölçüsüz, çılgınca gençlik üzerinde uygulamaktan, kendi ideallerini, kendi inançlarını ve yaşam biçimlerini zorla aşılamaktan vazgeçmelidirler. Toplum üzerine baskı yapmak, daha kolay yönetmek için kimi kavramlar eskiler tarafından kutsallaştırılmaktadır. Yeni kuşaklar üzerinde artık eski kurumlar değil, yeni teknik güçler etkili olmaktadır. Böyle bir durumda ise eski kuşaklar “şimdiki gençlerde saygı kalmadı” derken boşuna sızlanmakta, eski kuşaklar, yeni kuşaklarla ilişkilerini bir güç dengesine dönüştürdükleri sürece daha da çok sızlanacaklardır.
Bizim toplumumuzda gençleri ister ailede olsun, ister okulda, geleneksel ve tutucu bir kültürün etkisi altında büyürler. Ahlakçı bir eğitime tabi olan gençlerin suçluluk duygusu fazlası ile beslenmektedir. Dolayısı ile bu duygudan kurtulmak isteyen gençler uysallaşma yolunu seçmektedir. Genç birey, özellikle ailesine karşı bağımsızlığını kazanırken, bu ailenin kendisine aşıladığı dünya görüşünün dışına da çıkabilmelidir.
Hızlı bir kültür değimi içerisinde, dün kutsal ve değişmez sanılan töreler ve inançlar, bugün hızla değişmekte, yerini yeni değerlere, inanışlara bırakmakta olup; bu değişimler kuşaklar arası çatışmanın temel kaynağı olmaktadır.
Bir iç çatışmaya giren ya da yeni bir değer anlayışı ile karşı karşıya kalan genç, eğer yakın çevresinden olumlu destek bulursa, bu çatışmayı kolayca atlatabilmektedir. Eğer gence yardım edilmeyip, çatışma seçilirse bunalım artmakta ve bu bunalım yeni olumsuz davranışlara neden olmaktadır. Hoşgörülü olmak, baskı yapmamak, samimi olarak yardımcı olmak temel davranış modeli olmalıdır.
Özgür düşünen bireyler yetiştirmek zorundayız ki genç insan kendi gerçeğini ve sorumluluklarını algılasın. İlişkiler baskı değil, özgür davranış ve içtenlik üzerine kurulursa, gençler daha güvenilir olacaktır. Gençlerin baskılar karşısındaki sessizliği ise onlar içten pazarlıklı bir kişiliğe büründürmektedir. Ülkemizde hala sağlıklı bir insan değil, kendi törelerine boyun eğecek, verilen işi karşı çıkmadan yapacak, haklarını aramayacak ve topluma uyum sağlayacak bireyler yetiştirilmektedir. Toplumun sorunu sağlıklı insanlar değil, sağlıksız da olsa toplumun dinamiğini statik hale getirerek, kendi sürekliliğini sağlamaktır. Kapalı toplumlar, Cinsellik, özgürlük, iletişim, sevgi gibi sorunlarını çözemediğinden, gençleri de yaşama arzusunu yoğun hissetmeden yaşarlar. O toplumun gençleri acı ve yakınma üzerine kurulu bir yaşamda, aşırı yüklü ve gerilim halindeki duygularını şiddete dönüştürerek ortaya çıkmaktadır.
Eğer doğada çevrede uyum içinde yaşayan edilgenlikten etkinliğe doğru direnen çatışan kuşaklar olmasaydı bugünkü uygarlık ve insan da var olmazdı.
Yetişkinlerin bencilliği yüzünden bugün gençlere güzel bir gün ve dünya bırakılmıyor olsa bile, gençler daha güzel günleri hazırlayabilecek potansiyellere sahiptir. Gençlik ideali elbette toplum içinde rahat bir köşe bulmak değil, daha güzel bir gelecek yaratmaktır. Gençler, bunun için direnmelidir.
Ne mutlu, rasyonel akılla direnen ve çatışan Gençliğe!
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi