Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kuşatma mı Dediniz?

Kuşatma mı Dediniz?
 

Kendilerini memleketin asli varisi olarak görenlerin, her dem memleketi düşündüklerini ileri sürerek, aslında kendi imtiyazlarını pekiştirmiş olan 12 Eylül faşizmine nasıl biat ettiklerini ve o 12 Eylül faşizminin ürünü olan kurumları nasıl koruyup kolladıklarını şu aralar fazlası ile izlemekteyiz.

Birileri bir şeyleri kuşatıyor ama, kimin nereyi, nasıl kuşattığı alenen ortada olmasına rağmen bir meçhullük söz konusu!

Şemdinli hadisesinde zamanın Genelkurmay Başkanı ve lafı ettiğinde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Büyükanıt Paşa Hazretleri, iki kelam laf etmiş ve HSYK denen 12 Eylül artığı kurum derhal işi eline dolayarak, Şemdinli savcısını görevden almıştı. Bu durum memleketi kendi tekkesi görenlerin pekde öyle dikkatine nail olmamıştı ve “yargıya müdahale ediliyor” diyenlere bıyık altından gülücükler fırlatıyorlardı. Aynı paşanın 27 Nisan muhtırasınıda hatırlatmakta fayda var.

Efendim yargı kuşatılıyormuş.

Neden?

O yargı ve o yargının amiri durumunda olan asker, el birliği ve dayanışmacı bir ruh hali ile siyaseti top yekün kuşatınca gık çıkarmayanların ve “siyasete müdahale var” diye söylenmeyenlerin geldiğimiz noktada söylenmeye hakları var mıdır?

Bu kesimin asli derdi bellidir.

12 Eylül faşizminin ucube anayasası, bu kesimlere olmadık imtiyazlar tanıdı. YÖK gibi, HSYK gibi bir dizi ucube kurumlar türetip, siyaseti bilcümle kuşatıp, etkisiz hale getirerek memleket elitlerine keyfi müdahale hakları tanıdı. İşte o elitler, yani memleketi kendi tekkesi görenler, es kaza anayasa değişir ve sivil bir niteliğe bürünürse veya kısmende olsa kimi maddeleri değiştirilip bir nebze olsun demokratik bir kimliğe evirilirse, kendilerine ait olan imtiyazları kaybedecekleri endişesi ile olmadık yaftalamalara girişiyorlar. Kolay değil tabi. Bu kesimler 30 yıldır hatta ve hatta daha gerilere gidecek olursak 27 Mayıs’tan bu zamana kadar kendilerine tanınmış olan ayrıcalıklardan arındırılacaklar ve askeri darbelerin kendilerine sunmuş olduğu imtiyazları kaybedecekler. İşlerine gelmiyor ve işlerine gelmediği içinde siyasetin yargıyı kuşattığı zırvalamasına sığınıyorlar. Tabi masal bunların hepsi. Yargının falan kuşatıldığı yok. Tam aksine bu ülkede askeri darbelerin yediği haltlar sonrasında vesayet rejimini güçlü kılan bu tip kurumların, siyaseti kuşattığı alenen ortadayken, son derece pişkin bir şekilde siyasetin yargıyı kuşattığını ileri sürmelerinin akıl ve izan gerektiren bir durum olduğu ortadadır.

Bu hadiselerde o denli çok örnekler vermek mümkükki, kim kimi kuşatmış, kim siyaseti nasıl yerle yeksan etmiş ve sivilleşmeyi, demokratikleşmeyi reddetmiş, o örnekler bol miktardadır ve bu örnekler elitlerin suratına şamar gibi inecek cinstendir.

Çok basit bir örnek verelim.

Avrupa demokrasilerinde partileri kapatma kararı parlementodan çıkar. Bizde ise bu işe yargı soyunmuştur. Parti kapatma kararlarının parlementodan çıkmasının ne gibi bir sakıncası vardır? Yüksek yargının sayesinde memleket kapatılmış parti mezbeleliğine dönmüş durumda. Bu duruma karşı çıkmanın ve siyasi partilerin kapatılması yönündeki girişimlerin parlemento tarafından yürütülmesinin sakıncası nedir?

AKP tarafından hazırlanmış olan değişiklik paketinin içerisinde en dikkat çekici noktalardan biriside geçici 15. madde meselesidir. Bu madde sayesinde 12 Eylül faşizminin başları yargılanamyor. Geçici 15. maddenin kaldırılması sureti ile darbecilerin yargılanmasının yolunun açılmasının sakıncası var mıdır? Bu duruma karşı çıkmak akla ve mantığa uygun bir şey midir? Sembolikte olsa 12 Eylül darbecileri yargılanmalıdır. Hiç de tuhaf bir durum değildir böyle bir talepde bulunmak.

Memleketi kendi tekkesi görenlerin 1982 Anayasasına fazlası ile gail oldukları ortada. Memnunlar 1982 Anayasasının anti demokratik yasaları içermesinden. Kendilerine sağlanmış olan imtiyaz ve ayrıcalıklardan fazlası ile sebeplendikleri için değişikliklerin önüne türlü engeller koyup, toplumu manipüle edeceklerdir. Ama bilmeleri gerekiyorki bu değişikliklere taş koyacak olan siyasi partilerin ömrü fazla olmayacaktır.

Dikkat ediniz, bu kesimlerin zihniyetleri hep aynı.

Kürt açılımı gündeme gelir, “Memleketi bölüyorlar” teranesi ortalığa saçılır bu çevrelerce. Ermeni hadisesi gündeme oturur ve bir takım çözüm önerileri dillendirilir, bu çevreler koro halinde “Memleketi satıyorlar” teranesi ile çözümsüzlüğü çözüm olarak dayatır. Anayasa değişikliği gündeme gelir, aynı koro ve saz heyeti “Yargıyı kuşatıyorlar” teranesini şarkı yapıp, diline dolar. Peki bu ülke nasıl yol alacak, nasıl bir ilerleme sağlayacak, anlayabilen varsa beri gelsin.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..