Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

nazende korkmaz yıldız

http://blog.milliyet.com.tr/nazende1

26 Mart '22

 
Kategori
Kültürler
 

KÜSMÜŞÜZ DE BARIŞTIRANIMIZ YOK

‘O atasözü öyle değildi’ diyenleriniz olabilir. “Ölmüş de ağlayanı yok” olduğunu biliyorum elbette.

Bugün, yazının başlığındaki gibi hissettiğim bir ortamda bulunduğumdan, öyle uyarladım atasözümüzü, affola. Sadece bugün mü? Değil tabi. Ya da sadece ben mi? Sanmıyorum. Vardır mutlaka, benim gibi böyle ortamlarda bulunan, aynı duyguları yaşayan.

Neyden mi söz edeceğim? Komşuluktan, komşuluk ilişkilerinden, daha genişletip insan iletişimi ya da ilişkilerinden diyebiliriz.

Bugün saat 10.00 da apartman toplantısına katıldım. Gittiğimde bir kadın komşum, yönetici ve görevli vardı. ‘Günaydın’ ve ‘nasılsınız’dan başka, beş dakika birbirimizle tek kelime konuşmadık.  Küsmüş müydük ki gözlerimiz belli bir noktaya bakıp öylece kaldık. Ya da görevlimiz ayakta, biz oturarak, saygı duruşunda mıydık ki çıt bile çıkarmıyorduk. Birbirimize söyleyecek hiçbir sözümüz, soracak hiçbir sorumuz yoktu belli ki, ben de dahil ses çıkarmıyorduk. Bu sessizlik süresi içinde aklımdan bunlar geçiyordu. Diğerlerinin beyni de boş durmamıştır, ne düşündüklerini okuyamasak da.  Neyse ki görevli, “Abi saat onu geçti imza için katlara çıkayım mı?”diye sessizliği bozdu. Sonradan eklenenler oldu ama yeterli çoğunluk sağlanamayınca imza almak üzere katlar dolaşıldı ve toplantı başladı.

Konuşulanlar alınan kararlar değil beni düşündüren, birbirimiz tanımadığımızdı. Oysa hepimiz aynı çatı altında yaşıyorduk. Ben birbuçuk yıl önce burada yaşamaya başladığım için komşularımın çoğunu tanımıyorum. Malum pandemi sürecinde olunca da görüşme şansı olmadı. Öyle büyük site ya da rezidans falan da değil. Mütevazı sayılabilecek tek bir apartman. Sözüm sadece kendi yaşadığım apartmanla ya da bu dönemle ilgili de değil.

Apartmanımızda; mesafeli ama birbirimize saygılı olma, nezaketli davranma, karşılaştığımızda kısa da olsa hal hatır sorma ihmal edilmiyor. O nedenle buradaki komşuluktan yakınacak değilim.

Asıl amacım, sözü toplantıdaki durumdan yola çıkarak son yıllarda benim ve çoğumuzun gözlemlerinin bütünü olan, komşuluk kültürümüzün ne kadar da değiştiğine getirmekti.

Komşu, aileden sonra en yakınımız olduğundan değil midir “kapı komşum” deyişimiz. Dahası komşulukla ilgili atasözlerimiz, komşuluğun önemini vurgulayan güzel sözler değil midir? “Ev alma komşu al”, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” gibi.

Kentleşmenin, mahalle komşuluğu kültürümüzü değiştirdiği kabul edebilir bir gerçek. Aynı çatı altına yerleştik, aynı katta oturuyoruz, aynı merdiveni, aynı asansörü kullanıyoruz, aynı kapıdan içeri giriyoruz, çıkıyoruz. O halde komşuluk yapmak daha da kolay değil midir? Sokağın karşı tarafında değil komşu evi, kapımızın tam karşısında. Evin diğer odası kadar yakınız ya da yan tarafımızdaki komşuyla aynı duvarı paylaşıyoruz. Daha kolay ulaşılır, görüşülür mesafedeyiz.

Bir saatlik toplantıda bile kültürümüzdeki eksilmeler bir kez daha gözler önündeydi. Komşularımızla paylaşacağımız hiçbir ortak yanımız yoktu, aidat ve varsa apartman sorunlarından başka. Çünkü birbirimizi hiç tanımıyorduk ki, soracak söyleyecek bir şeyimiz olsun.  

Eskiden diye başlamak ve eskiden söz etmek hoşa gitmez, anlamı da yok ama kültürümüzdeki güzellikleri zamanımıza uyarlayabilir miyiz? Diye düşünüyorum. Madem sosyalleşme diye bir kavramdan çokça söz ediliyor, komşuluk da en güzel sosyalleşme örneği değil midir?

Mahalle komşuluğu; doğal yaşanan yerlerde sürdürülürken, sosyalleşme; kent merkezlerine, sitelere yerleştikçe evlerde değil de dışarılara taşınan görüşmeler haline döndü. O da iyi desek de ev komşuluğu gibi olabilir mi?

Apartmanda komşuluk olmaz diye bir kural da yok, dediğim gibi daha da kolay olur üstelik. Aynı binada kocaman bir aile gibi olunur hem de ne güzel olur.

Mesela, bizim apartmanın alt katında temiz ve güzel bir salonumuz var. Bu salon çok sayıda kişiye yetecek büyüklükte ve etkinlikler için kullanılmaya çok uygun. Masa, sandalye, koltuk var. Daha önce fazla kitaplıklarımı oraya konsun diye vermiştim. Okunan kitaplar bırakılır, oradan alıp okunur, tekrar yerine konur, böylece değişimli olarak kitaplarımız paylaşılmış olur. Düşündüğüm kadar olmasa da kitaplar konmuş, alınıp okunuyordur diye umuyorum. Ben de alıyorum. Daha da genişletilebilir tabi.

İşte bu salonda toplanıp çay sohbeti yapılsa, okuma saatlerimiz olsa, okuduğumuz kitaplar konuşulsa, sosyal medyada resimleri paylaşmak yerine yöresel yemeklerimizin tarifleri paylaşılsa, bayramlaşmalar yapılsa gibi fikirler aklımda dolaşıyor ama henüz komşulara ulaşamıyor.

Bir zamanı vardır diyorum ve o zamanın gelmesini arzuluyorum, bekliyorum.

Birbirimizle küs gibi yaşamasak…

Barışık olsak; kendimizle, ailemizle, komşularımızla…

İletişim kurmayı bilsek; birey olarak, aile olarak, komşu olarak, ülke ve dünya olarak…

Paylaşsak; elimizdekileri, dertlerimizi, sevinçlerimizi, dünyamızı…

Hepimiz dünya komşuları olsak…

Ve barış halinde yaşasak diyorum...

Ne ütopik değil mi? Hele de şu günler de…

Gönül onu istiyor…

Hiçbir ölümün insan elinden olmasını istemiyor…

 
Toplam blog
: 12
: 230
Kayıt tarihi
: 02.08.21
 
 

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi emekli öğretim üyesiyim. ..