- Kategori
- Tarih
Lozan Bir Uzlaşmadır
24 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan antlaşması müzakereleri fiili olarak ilk bölümü 9 hafta ikinci bölümü 12 hafta toplam 21 hafta sürmüştür. Lozan müzakerelerinde tarafların hedefleri önemlidir. Masaya oturanlar hedeflerini oluşturmak üzere görüş beyan etmiştir. Konferans, büyük devletlerin kendi çıkarlarını geliştirmek istedikleri bir platformdur.
Türk heyeti Lozan’a 14 maddelik talimatla gitmiştir.“(1) Doğu sınırı: Ermeni yurdu olamaz. Olursa görüşme kesilir. (2) Irak sınırı; Süleymaniye, Kerkük, Musul istenecektir. Anlaşma olmazsa Hükümete sorulacaktır. (3) Suriye sınırı: Bu sınırın düzeltilmesi için çalışılacaktır. İstenen sınır, Resi İbni Hani’den başlayarak Harım, Müslimiye, Meskene ve sonra Fırat yolu, Derizor, çöl ve nihayet Musul Vilayeti güney sınırına ulaşacak. (4) Adalar: Duruma göre hareket edilecek. Kıyılarımıza yakın adalar istenecektir. Boğazlara yakın adalar güvenlik sebebiyle istenecektir. Diğerleri Ankara’dan sorulacaktır. (5) Trakya Batı Sınırı:1914 sınırının elde edilmesine çalışılacaktır. (6) Batı Trakya’da halkoylaması istenecektir.(7) Boğazlarda ve Gelibolu yarımadasında yabancı askeri kuvvet kabul edilemez. Görüşmeler kesilmeden önce Ankara’ya bilgi verilecektir. (8) Kapitülasyonlar kabul edilemez. Görüşmelerin kesilmesi gerekir ise yapılır. (9) Azınlıklar: Çözüm esası karşılıklı göçlerin yapılmasıdır. (10) Osmanlı Borçları: Türkiye’den ayrılan ülkelere dağıtılacak. Yunanistan’dan alınacak tazminata karşılık tutulacaktır. Olmadığı takdirde 20 yıl ertelenmesi gerekir. Genel Borçlar İdaresi ve Reji Tütün Vergi idaresi kaldırılacaktır. Zorluk çıkarsa sorulacak. (11). Ordu ve donanmaya sınırlama konması söz konusu olamaz; (12) Yabancı kuruluşlar: Yasalarımıza uyacaklardır. (13) Bizden ayrılan ülkeler için Misakı Milli'nin / Ulusal Ant’ın ilgili maddesi geçerlidir. (14) İslam cemaat ve vakıflarının hakları, eski anlaşmalara göre sağlanacaktır".
Türkiye, Lozan görüşmelerinde Arap ülkelerinin geleceği, Kıbrıs’ın İngiltere’ye ait olması konularında hak iddia etmemiştir. İsmet paşa, “Osmanlı çökmüş, dağılmıştır. Sevr dâhil tüm antlaşmalar geçersizdir. Türkiye yeni bir devlettir. İtilaf Devletleri ile savaşmamıştır. Sadece Yunanistan ile savaşmıştır” diyerek yeni devletin tutumunu açıklamıştır.
Türkiye’nin siyasi hedefi, bağımsız ve Ulusal bir Türk Devleti kurmaktır. Askeri hedefi ise düşmanı Ulusal sınırlar dışına çıkartmaktı. Siyasi ve askeri hedefler birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. İsmet paşanın amacı, Türk bağımsızlığını ve varlığını tasdik ettirmektir. Türk heyeti konferansta askerî zafere, bir de diplomatik zafer eklemeyi düşünerek Mudanya Mütarekesini 11 Ekim 1922 referans almaktaydı. Türk Diplomatik Heyeti 36 kişidir.
İtilaf Devletlerinin referansı Mondros ateşkesidir. İtilaf Devletleri, Konferansı Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları ile ilgili olarak görmektedir. Mondros, 30 Ekim 1918, ateşkesini referans almaktadırlar. İtilaf Devletleri, Lozan antlaşma maddelerini isteklerine göre oluşturmak için antlaşma yapılana kadar İstanbul’u işgal altında tutmuş ve baskı unsuru oluşturmuştur.Ayrıca, İtilaf Devletleri işlerine geldiğinde Misakı Milli Maddelerinde bu konuyu zaten kabul etmiştiniz görüşünü belirtmektedir.Konferans belirtilen tarihten bir hafta sonra başlamıştır.
Konferans’ta Türkiye’ye yenilmiş bir düşman muamelesi yapıldı. Konferansın başında Konferans Organizasyonu yapılırken Türk Delegasyonuna yer verilmemiştir. Lord Curzon kendini Konferansın Başkanı olarak atamıştır. Üç Komisyon teşkil edilecektir. (1) Sınırlar ve Askeri konular komisyonu başkanı Curzon’dur. (2) Finansal ve ekonomik sorunlar komisyonu Başkanı Fransız Temsilcisi Barrere’dir. (3). Türkiye’deki yabancıların hukuki durumu komisyon Başkanı İtalyan Temsilcisi Garroni’dir. İsmet paşanın, kurulan üç Komisyon Başkanlıklarından birinin Türkiye’ye verilmesini ve bir Türk’ün Genel Sekreter Yardımcılığına atanması teklifini Lord Curzon kabul etmemiştir. Curzon öncelikli olarak kendi başkanı olduğu komitenin konularını öncelikle ele alarak konferansın gündemini oluşturmuştur.
Lozan müzakereleri dönemin güçlü devletlerinin amaçları ile ilgilidir. İngilizler Osmanlı Devletini parçalarken Ermenistan’ın İngiltere emrinde Rusya’ya karşı tampon ülke olmasını planlamıştı. Savaş bitiminde; İngiltere ve Fransa anlaşmış kabaca Akabe-Kerkük çizgisinin kuzeyi Fransa’nın, güneyi İngiltere’nin olmuştur. Kuzey’de Suriye ve Lübnan Fransız yönetiminde, Güney’de Mezopotamya-Irak, Ürdün İngiliz yönetiminde kalmış ve Filistin’de İngiliz ağırlıklı Uluslararası Yönetimi takiben İsrail planlanmıştır. Suudi Arabistan’a İngiltere desteği ve bağımsızlık sözü verilmiştir.
Lord Curzon, Dışişleri Bakanı olarak kendisinin çalışmasını gerektiren çok sayıda konunun İngiltere’de beklediğini ve zaman heba edilmeden sonuç alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Çanakkale, Ortadoğu ve Anadolu’daki savaşlar sebebiyle İngilizler ve Türkler uzun yıllar karşılıklı olarak birbirine güven duymayacaktır.
Lord Curzon Lozan’da kendisinden istenen temel istekleri sağladı. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Lord Curzon’dan Lozan’da istenenleri; a:Temel istekler ve b: Arzu edilenler olarak gruplamıştır. “Batı Trakya’nın Yunanistan’da kalması, Boğazların gemiler için serbest olması, Kıyılarda silahsızlandırılmış bölgeler ve Yeni anlaşma imzalanana kadar İstanbul'da müttefik birliklerin tutulması” a kategorisindedir. “Türkiye'deki azınlıkların korunması, Ermeniler için bazı güvenceler ve Osmanlı borçları, kapitülasyonlar ve Türkiye'de ekonomik ve mali rejimin geleceği konuları” b kategorisindedir.
Lord Curzon, Lozan’da yavaş çalışılmasından şikâyetçiydi. Curzon, Lozan’a gelen diğer Ulus temsilcilerinin sadece bu iş için geldiğini, durumlarından memnun olduğunu belirtmektedir. Curzon, yeni bir savaşa yol açmadan İngiliz isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmek için Lozan’a gelmiştir. Doğu sorunu uzmanı, kıdemli diplomat ve İngiltere Dışişleri Bakanı’dır. Curzon İngiliz imparatorluğunu 20. Yüzyılın Roma imparatorluğu olarak düşünmektedir. Lozan’da zamandan tasarruf sağlamak ve İtilaf Devletleri arasında anlaşmazlık yaşanmaması için önceden İngiltere, Fransa, İtalya Temsilcileri ile bir araya gelip, mutabakat sağlamıştır. Barış görüşmelerinde İngiltere, Fransa ve İtalya birliği 20 Kasım 1922 toplantısında varılan uzlaşmayla korunacaktır. Bu yüzden Konferans bir hafta geç başlayacaktır. Lord Curzon, karar yapma sürecinde akıllı ve kurnazdır. Konferansta konulara hakimdir ve iyi konuşmaktadır.
Lord Curzon, İngiliz ve İtilaf Devletleri menfaatlerini korudu. Curzon İtilaf Devletleri ve Yunanistan lehindedir. İtilaf Devletleri Delegasyon Heyetlerinde İstanbul’da çalışan, Osmanlı Devletini bilen uzmanlar vardır. Lord Curzon daima gündem konusunu açıklayıp, önce Türkiye’nin görüşünü almaktadır. Diğer ülkelerin görüşlerini aldıktan sonra kendi görüşleriyle özümseyerek Türkiye’yi karşıt görüşlerle hırpalamaktadır. Toplantılarda amacına kavuşmazsa, konuyu gündemde tutmaya devam etmektedir. Bazen, yarınki toplantının gündemi İsmet paşaya gece yarısı getirilmiştir. Taraflar hırslı ve inatçıdırlar.
Lozan’da istekler üst düzeydedir. Tüm taraflar genel müzakerelerde olduğu gibi “İsteklerini üst düzeyde” ortaya koymuştur. Buluşulan noktalarda memnuniyet %100 olmasa da fedakârlık edilen konular tekrar harbe değecek konular değildir. Lozan gibi çok sorunlu antlaşmalar bir uzlaşmadır. Gönlünden geçeni tam olarak elde eden çok azdır.
Tarafların ortak paydası yeni bir savaş yapmamaktır. Lozan müzakerelerinde ülkelerin amacı yeni bir savaşa yol açmadan isteklerini maksimum düzeyde gerçekleştirmektir. Türkiye’nin acil isteği Trakya, Boğazlar ve İstanbul’un boşaltılmasıdır. Boşaltılmazsa harp ederek kararını uygulayacağını vurgulamaktadır. Burada ince konu masraf, risk kazanca değer mi? sorusudur. Doğu Trakya’ya 45-60 gün içinde kavuşacaksan sağduyu “Harbe gerek yok. O kadar süre bekleriz” şeklindedir. Nitekim öyle yapılmıştır.
Önce sınırlar konuşuldu. Birinci dönemde (20 Kasım 1922-4 Şubat 1923) sınırlar görüşülmüş ve Türkler ile İngilizler karşı karşıya gelmişlerdir. İkinci dönemde (23 Nisan-24 Temmuz 1923) malî ve ekonomik sorunlara ağırlık verilmiştir. İtilaf Devletleri ekonomik çıkarları için Türk tezlerine karşı ortak hareket etmişlerdir.
İnönü bir haftalık süreyi değerlendirdi. Türk Delege Heyeti 13 Kasım’da Lozan’a varır. Konferansın bir hafta sonra başlayacağını öğrenen İsmet paşa bu bir haftalık süreyi değerlendirmiş Fransız Başbakanı Poincaire ve İtalyan Başbakanı Mussolini ile görüşmüştür. İsmet paşa konferans öncesinde Türk ordusunun arazide bekler durumda olduğunu ve bunun sakıncalarını görüştüğü kişilere anlatmıştır. Görüşmelerde, Misakı Milli ve Hükümetin heyete verdiği 14 maddelik talimatname maddelerine sadık kalmıştır. İşgal sırasında çekilen sıkıntıları belirtmiştir.
İnönü Eşitlik kavramı üzerinde durdu. İnönü görüşmelerinde yeni bir devlet kurulduğunu, İtilaf Devletleri’ne Türk heyetinin kendileriyle eşit olduğunu vurgulamıştır. Gazetecilerle yaptığı görüşmelerde propaganda yoluyla Türkiye lehine bir kamuoyu yaratmaya çalışmıştır. Yapılan diplomatik girişimler, konferansla doğrudan ilgilidir. Ön görüşmeler konferansta karşılaşılacak tutumla ilgili bir ön bilgi sağlamıştır. İnönü’nün ön görüşmelerde cevabını aradığı en önemli sorusu, “Barış yapacak mısınız? ve aktarmaya çalıştığı görüşü “Biz barışı istiyoruz” şeklindedir.
İsmet paşa diplomasiyi öğrenmektedir. Bazı yabancı temsilciler, işin uzmanı olan diplomatlar arasında; İsmet paşanın asker kökenli olması yüzünden biraz zayıf kaldığını, ancak zaman içinde kendine özgü taktikler geliştirdiğini ve zaman içinde daha ustalaştığını belirtmektedir.Örneğin Boğazlar konusu görüşüldüğünde; İnönü genel görüşünü söylemiş, konuyu detaylandırmadan susmuştur. Söz alan Rus Çiçerin, Karadeniz’i iç denizleri saydığından, “Boğazların, barışta tüm ticari gemilere ve deniz haberleşmesine açık olmasını önermiştir. Ancak, barışta ve savaşta, tüm zamanlarda, Türkiye hariç, tüm savaş gemilerine, uçaklara ve onların haberleşmelerine kapalı olmasını” önerip, bu teklifin Türkiye menfaatine uygun olduğunu açıklamıştır. Curzon bu teklifi “Karadeniz’in Türk bekçisiyle, Rus gölü olmasına benzetmiş” ve karşı çıkmıştır. Daha sonra İsmet paşa “Boğazlarda Türkiye’nin egemenlik haklarını ve mutlak bağımsızlığını dikkate alan diğer teklifleri” de değerlendireceğini açıklamıştır.
İsmet paşaya göre, Lozan’da güçlük değil, münakaşa vardı. Konular için dokuz (9) hafta yetmemiştir. Lord Curzon İsmet paşaya çok kızdığı bir gün onu Londra’ya “Katır kadar inatçı ve gelişmemiş çocuk zekâsına sahip bir kişi” olarak nitelemiştir. İsmet paşa da birinci Lozan görüşmelerinin sonuçsuz kalacağı anlaşıldığında; yapılan bir münakaşada Curzon’a “Türkiye’ye döndüğümde işte uzlaşmayan kişi bu adamdır. Savaş istiyor” diyerek seni tanıtacağım demiştir.
Lozan görüşmelerine 4 Şubat 1923’de ara verildi. Lozan görüşmelerinde sonuç alınamayınca taraflar arasında görüşmeleri kesilmiştir. İsmet paşanın anlaştığımız maddeleri imzalayalım teklifi kabul edilmemiştir. Dışarıya karşı ise “Konferansa ara verildi” açıklaması yapılmıştır. 31 Ocak 1923’de İtilaf Devletlerinin hazırladığı teklifi Türkiye reddetmiştir. 4 Şubatta Konferansa ara verilmiştir. Tarafların uzlaşamadığı konferansta Türkiye kendi teklifini 8 Mart 1923’te İtilaflara sunmuş, bu teklifine İtilaf Devletleri 28 Mart’ta cevap vermiştir. Konferansa 23 Nisan 1923’te başlanması kararlaştırılmıştır. Konferans olmayan dönemde değerlendirmeler, pozisyon almalar devam etmiştir. 23 Nisan’a kadar olan dönemde taraflar pozisyonlarını tekrar gözden geçirmiştir. Tekrar görüşmelere başlandığında sadece Türk ve Yunan Heyetleri değişmemiştir. Diğer ülkelerin heyetleri biraz daha uzlaşıcı kişilerden oluşturuldu.İngilizler tüm müzakerelerde, Lord Curzon ve Horald Rumbold ikilisi, İtilaf Devletlerinin birliğini korumaya çalıştı.Sadece kilitlenme olduğunda, Rumbold, ilgili maddede sessiz kalırsam, Türkler İtilaf Devletleri Birliğinin bozulduğunu anlar tehdidini kullandı
Konferansın Sınırlar konusundaki görüşmelerinde ana konularda İngilizler isteklerini karşılamakta başarılı olmuştur. Musul meselesinin anlaşmazlık olursa Milletler Cemiyetine götürülmesi fikrini konferans gündeminde engelleyici konu olmaması amacıyla İsmet paşa kabul etmiştir. Karşılıklı dostça anlayışla çözülmesi planlanan bu konu Milletler Cemiyeti’ne götürüldüğünde, Uluslararası ilişkilerde kuvvetli olan İngiltere’nin avantajlı olacağı açıktır. Boğazlar ise açık su yolları olacaktır. Batı Trakya Yunanistan’dadır. Tarafların ekonomik durumuna bakılınca İngiltere ekonomik sıkıntıdadır. Türkiye’nin ekonomisi ise daha kötü ve muhtaç durumdadır. İstanbul hala işgal altındadır. İzmir’de İtilaf Devletleri donanması sahildedir.
İngiltere İmparatorluğu Ortadoğu’da istediği yerleri Osmanlı’dan aldı. (1) İngilizler; Irak, Filistin, Ürdün ve Arabistan’ın koruyucusu olacağı, bağımsızlık vereceği sözleri ile Birinci Dünya savaşı sonunda Ortadoğu’da amaçlarını elde etmiştir. Suriye ve Lübnan Fransız yönetimine bırakılacaktır.(2) Ayrıca, uzun dönemde tüm Dünya’daki Musevi toplumunun maddi manevi desteğini kazanmak için İngiltere, nüfusunun %90’ı Arap olan Filistin’de, Yahudilere Arthur Balfour Deklarasyonu ile 2 Kasım 1917’de bir yurt, devlet kurma sözü vermiştir. Bu devlet Süveyş kanalı korumasında İngiliz görüşüne göre yeni bir kale olacaktır.(3) Bu karar Ortadoğu’daki Arap İsrail sorununun kökenidir. Araplar, İsrail 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra bu gerçekle baş başa kalacaktır. (4) İsrail’in sınırlarını genişletmesi (1967 harbi) ve güvenceye alma çabası 2019 yılı itibariyle Filistinlileri kendilerine Ürdün, Suriye veya başka bir ülkede yurt aramak durumuna getirmiştir. (5) İngiliz düşünüşünde,sömürge halkları içinde milyonlarca Müslüman olduğundan, İslam Dünya’sında etkili olan Halifelik ya kaldırılmalı ya da İngiltere görüşüne uygun davranan bir halife olmalıdır.(6) Süveyş Kanalı, Irak, Basra Körfezi ve Suriye’deki İngiliz-Osmanlı çarpışmaları savaşın cephe sayısını artırmıştır. İki tarafın kayıpları artmış ve savaş maliyeti büyümüştür.
Bu bölgelerin Osmanlı’dan alınması için İngilizler Nisan 1916’da 150 bin kişilik modern bir ordu kurmuş ve iki yıl içinde buraları Arapların desteğiyle işgal etmiştir. En son olarak Şam’ı 1 Ekim 1918’de, Halep’i 26 Ekim 1918’de almışlar ve Osmanlı 30 Ekim 1918’de Mondros’u imzalamıştır. Ateşkes sonrası İngilizler 15 Kasım 1918’de Musul’u, Anadolu’yu ve ve 13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal etmiştir.
Lozan’da en başarılı ülke İngiltere’dir. Konferansta Curzon İngiliz amaçlarına ulaştıktan sonra ikinci dönemde gelmeye gerek görmemiş, görevi talimatıyla hareket edecek olan Rumbold’a devretmiştir.
Lord Curzon müzakerelerde Yunanistan’a iyi bir çıkış yolu sağlamıştır. Curzon yenilmiş Yunanistan’ın Balkan savaşı kazanımlarını ve Batı Trakya’yı korumuştur. Yunanistan maddi bir tazminat ödememiştir. Sadece savaş kayıpları ve kendi ordusu için harcadığı masrafları olmuştur.
Türkiye anayurdu Anadolu yarımadasını ve Doğu Trakya’yı kurtarabildi.Türkiye yönünden Lozan antlaşması çok Uluslu, çok dinli Osmanlı’nın yıkıldığı, Türkün varlığına zarar veren, birliğini bozan azınlıkların etkisinin azaltıldığı, Türk nüfusun devletini kurduğu bir antlaşmadır. Osmanlı parçalanmış, Türkler ancak anayurtlarını kurtarabilmiştir.
İngiltere Lloyd George Hükümeti Osmanlı’nın Almanya tarafında savaşa katılmasını ihanet saymış, savaşın iki yıl uzadığını düşündüğünden Osmanlı’yı çabuk olarak parçalamaya karar vermiştir. Rusya yenilmiştir. Ancak Çarlık Rusya’sı yerine yeni bir Sovyet rejimi kurulacaktır. İngiltere artık “Boğazları eski bekçisine, Osmanlı Devletine. vermeyeceğiz” yaklaşımındadır. Lloyd George Yunanlıların Bizans’ı yeniden kurma tezini desteklemektedir.
Lozan antlaşması, “Türkiye’nin başarabildiği, kurtarabildiği çözümdür”. Sevr haritasında Türkiye’ye bırakılan alan Anadolu’nun üçte biri (1/3) civarındadır ve Doğu Trakya yoktur. Başarı kısmı yapılan ilavelerdir. Ayrıca, Türkiye yüzyıllardır süren ekonomik imtiyazlardan ve azınlık imtiyazlarından kurtulmuştur.Osmanlı borçları kabullenilerek, birkaç yıl nefes aldıktan sonra, 25 yıllık bir takvime bağlanacaktır. Mudanya öncesi eldeki ordunun son gücünü kullandığı dikkate alınmalıdır. Mudanya sonrası, Lozan antlaşması imzalanana kadar 9 ay süre ile (11 Ekim 1922-24 Temmuz 1923) Yunanistan’ın Trakya ve İstanbul’a işgal tehditlerinde bulunduğu bilinmektedir. Mübadele antlaşması ile uzun dönemde azınlık ağırlığı olmayan homojen bir Anadolu Türk ulusu oluşturulacaktır.
Sir Horace Rumbold Ankara’ya daha az karşıttır. Lozan’da ikinci dönemde Lord Curzon’un yerini alan Horace Rumbold sabırlı ve nazik bir İngiliz’dir. İstanbul’da çalışmıştır. Müzakerelerde İtilaf Devletlerini Curzon gibi Türkiye’ye karşı birlikte tutmuştur. Ama aynı zamanda Ankara’nın sert tutumuna karşı İsmet paşaya, Ankara’ya önerilebilir çareler üretmeye çalışmıştır. Curzon, istediklerini aldığından, 2. Dönem Lozan görüşmelerini uzaktan izlemeyi ve kotrolu uygun bulmuştur.
Horace Rumbold, İsmet paşayı ikna etti. Yunanlılar, Türklere tazminat ödeyemeyecek ve borçlu durumdayken, Türk hazinesi de boş ve borçlu durumdadır. Rumbold, İsmet paşaya özel toplantıda “Taştan kan çıkartmak mümkün değildir” diyerek Yunanistan’dan tazminat almanın mümkün olmadığını hatırlattı.İsmet paşa kabul edilmesi için ısrar edilen Karaağaç tazminat teklifini kabul etmek için diğer maddelerden “İtilaflar savaş tazminatı istemezlerse” kabul edebilirim diyerek İtilafların beklemediği bir konuyu müzakereye açmış ve sonuçlandırmıştır. Neticede İtilaf Devletleri (1) Birinci Dünya Savaşı'ndaki kayıplarına karşılık Türkiye'den isteyecekleri savaş tazminatından vazgeçiyorlar. Türkiye’ de (2) Yunanistan’dan istediği tazminata karşılık Karaağaç'a razı oluyor. Ayrıca, İsmet paşa (3) İstanbul’un çabuk boşaltılmasını istiyor. İsmet paşa ve Venizelos barışı tercih etmişlerdir.
Ankara’da Hükümet İsmet paşanın tutumunu aykırı buluyor. Hükümet, Yunanistan’dan maddi tazminat almadan fedakârlık yapan İsmet paşaya karşıdır. Aslında Rauf bey, TBMM ve halk nezdinde iyi karşılanabilecek bir propaganda yolundadır. Memleketi yakıp, yıkmış olan Yunan’dan kazanılan zafere rağmen onarım bedeli olarak tazminat alamamak anlaşılmaz bir durumdur. İsmet paşa ise barışı bir bütün olarak ele almaktadır. Paşanın görüşünü kamuoyuna anlatmak ve kamuoyunu ikna etmek kolay değildir. Ancak İsmet paşa, Hükümete bu jestin karşılığında diğer maddelerde kolaylıklar alacağını ve bunlarla ilişkilendirdiğini açıklamıştır.
İsmet paşa, (1) İtilaf Devletlerinin Türkiye’den savaş tazminatı istemeyişine ilave olarak (2) İstanbul’un erken boşaltılmasını istemiştir. Rumbold, Curzon’a bu teklifin İngiltere’nin devam eden askeri masraflarını azaltacağını ve gelecekte İngiliz-Türk ilişkisine olumlu etki yapacağını belirtmiştir. Ancak, Curzon bu imkânın barışa çok yaklaşılırsa kullanılmasını önermiştir. Lozan Antlaşması TBMM’nde onaylandıktan sonra, 6 hafta içinde İstanbul’un boşaltılması kararlaştırılmıştır.
İsmet paşanın Hükümete karşı şikâyet telgrafı hatalı ve sert bulundu. İsmet paşa müzakerelerin durumunu ve talimat isteğini Hükümete yazmaktadır. Zaman içinde Hükümetin talimatları çok fazla detaylı ve kapsamlıdır. 10 sayfalık gelen rapora 15 sayfalık Hükümet görüşü gönderilmektedir. İsmet paşa bu kadar detaya inilmesine karşıdır. “Delege Heyeti’nin davranışlarının Ankara’dan yönetilme isteği yanlıştır. Bu şeklin 93 Seferinin (1293 Hicri, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi) saraydan yönetilmesinden farkı yoktur” şeklindeki şikâyeti Ankara’da TBMM’ne ve Hükümetine sert eleştiri, saygısızlık olarak yorumlanmıştır. M. Kemal paşa Hükümete hak vererek bu ifadeye üzüldüğünü belirtmiştir. Ancak İnönü’nün bu yazısına Hükümetin alınganlık göstermemesini rica etmiş ve araya girerek anlaşmazlığın büyümesini önlemiştir. İnönü, 19 Temmuz’da M. Kemal paşanın telgrafıyla yetkilendirildiğinden 24 Temmuz 1923’de antlaşmayı imzalamıştır.
Osmanlı’nın yaptığı borçların şartları çok ağırdır. Osmanlı 100 lira borç alırken (1) borcun üçte birini (1/3) emisyon, komisyon peşin ödemekte yaklaşık 65 lira kalmaktadır. (2) Osmanlı borçlarıbazen sorumsuzca harcanan, çoğunlukla verimli kullanılamayan, Dolmabahçe, Çırağan ve Beylerbeyi sarayları yapımında ve acil ihtiyaçlar için harcanan borçlardır. 1854’den beri alınan borçlar sorumlu, işe yarar projelerde kullanılamamıştır.
Ayrıca (3) alınan 65 lira borcun 44 lirası eski borç ve faizlerinin ödenmesine gitmektedir. Sonuç olarak Osmanlı Devleti 100 lira borçlanmakta 21 lira eline (35 komisyon+44 borç ve faiz=79TL) geçmektedir. Borcun yarısı (%49) Fransa’yadır. Bu borçların ödenmesi konusu Osmanlı Bütçesinin en önemli kalemidir. 20 Aralık 1881 Muharrem Kararnamesi ile Devletin mali iflası resmen kabul edilmiş ve Genel Borçlar İdaresi / Düyunu Umumiye (Günümüzdeki benzeri IMF) kurulmuştur. Mali konularda alacaklılar, borçlunun faiziyle birlikte gecikmiş borcunu ödemesini ister. Borçlunun ölmesi alacaklıya yaramaz. Borcun ödenmesi için borçlunun yaşaması gereklidir.
Borçlardan alınması gerekli ders: Osmanlı Devletinin aldığı borç, sağladığı fayda ve ödenen faiz artı borç dikkate alınırsa borca girilmesi devletin esaretine, yarı sömürge olmasına, işine yabancıların karışmasına sebep olmuş ve faydasından çok zararı görülmüştür.
Lozan’da borçlar teferruatlı konuşuldu. Osmanlı Devleti'nin borçları, imparatorluğun parçalanmasıyla oluşan yeni devletlere gelirleri oranında bölüştürülmüş ve Türkiye kendi payına düşen borcu Fransız frangı olarak taksitlerle ve faiziyle ödemeyi kabul etmiştir. 1929-1954 yılları döneminde 25 yıl borç ödenmiştir. Komisyon’da; borçlar ve istenen faizler için, borcun konusuna göre; yıllık faiz %3-%8 bandında olarak çözüm bulunmuştur. Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan borç 107,5 milyon Osmanlı Lirasıdır. 1 Temmuz 1925’te, Fransız Dışişleri Bakanlığı’nda toplanan komisyonda Türkiye toplam 129,6 milyon lira olan Osmanlı borçlarının % 65,2’sine denk gelen 84,6 milyon lirayı ödemeyi kabul etmiştir. Daha sonra başka borçların eklenmesi ile bu tutar 107,5 milyon liraya ulaşmıştır. Lozan’da alacaklı ülkelere olan borcun altın ile ödenmesi yerine frank ile ödenmesi ve bir borç ödeme planı yapılması kabul edilmiştir. Borçlar 1929-1954 döneminde ödenmiştir.
Lozan’da İngilizlerin “Türkiye karşıtlığı” azaltılamadı. İngilizler, Türkleri cezalandırma peşinde olmasa, daha makul olabilse ve Yunan taraftarı olmasaydı, Lozan barışı Türkiye için daha uygun şartlarda olabilirdi yaklaşımı neticede bir görüştür. İsmet paşa Lozan’da İngilizlerle olan temel sorunları çözüp, İngilizleri fazla ilgilendirmeyen diğer ekonomik konularda daha güçlü olmayı düşündü.
Lord Curzon memnun gözükmese de Lozan müzakerelerinin ilk döneminde tüm istediklerini aldı. Musul ikili müzakereye kaldı. İkili müzakereler, kuvvetlinin haklı olduğu müzakerelerdir. Kıbrıs ve Ortadoğu konularında İngiliz istekleri tamamen karşılandı.Parçalanan Osmanlı Devletinin en az 1 milyon km2’si İngiliz mandası ve yönetiminde kaldı. Ancak İngilizler 1 milyon asker Ortadoğu’ya sevk etmiş ve bunların 250 bine yakınını kaybetmiştir.Boğazlar açık su yolları olacaktır. Batı Trakya Yunanistan’da kalacaktır. İstanbul hala işgal altındadır. İzmirde İtilaf Devletleri donanması sahildedir.
İngiltere ekonomik sıkıntıdadır. Türkiye ise muhtaç durumdadır.
Lozan sonrası iç gündem zorludur.Lozan’ı takiben içeride padişah halife ve Cumhuriyet tartışmaları devam edecektir. Elde hastalıklara boğulmuş, yarısı sağlıksız durumda, %7’si okuma yazma bilen cahil bırakılmış, dinin afyon olarak kullanıldığı, kaderci, fakir bir millet kalmıştır. Ordu gücünü sonuna kadar kullanmıştır. Reformlara ihtiyaç vardır. Osmanlı’dan kalan verimsiz, yolsuzluk sever, tembel memurdan kurtulmak, halkı ekonomik alanda harekete geçirmek gereklidir. İmkanların çok büyük bir gayretle sonuna kadar kullanıldığını, ordunun durumunu ve barışa ne kadar acil ihtiyaç olduğunu kimse İsmet paşadan daha iyi bilemez.
Antlaşma onayı 23 Ağustos 1923, İkinci dönem TBMM tarafından yapıldı. 24 Temmuz 1923’de imzalanan antlaşma TBMM tarafından onaylanınca yürürlüğe girecektir. Türkiye’nin barış anlaşmasına, askerlerini terhis etmesine ihtiyacı vardır. Yapılan Lozan antlaşması 11 Ağustos’ 1923’de açılan yeni üyelerden oluşan ikinci TBMM’ne sunuldu. Antlaşma 23 Ağustos 1923’de onaylandı.
Birinci Meclis antlaşmayı onaylamayabilir ve gelecekte yapılacak devrimler için muhalefet daha fazla olabilirdi. Vatanın kurtarıcısı birinci Meclisten sonra, Üyeleri bazı elemelerden geçirilerek halkın seçimine sunulan İkinci Büyük Millet Meclisi’nin açılış konuşmasını yapan en yaşlı üye Abdurrahman Şeref bey; “Birinci Meclis vatanın kurtarıcısı oldu. İkinci Meclisimizin görevi de Ulusal egemenlik temeli üzerine, eldeki kanunları yeni düzene uygun olarak günümüzün ihtiyaçlarına göre değiştirmektir. Memleketin iyi idaresini, milletin gelişmesini ve yükselmesini sağlayacak yeni kanunlar hazırlayıp çıkarmak, savaşın devamı yüzünden bakımsız kalan ülkemizin bayındırlığına çalışmaktır. Bu hedef sizin çabalarınıza kalmış bulunuyor” demiştir.Milletvekilleri ‘Vatan ve millet esenliğinden, mutluluğundan başka bir amaç gütmeyeceğime ve milletin kayıtsız şartsız egemenliği esasına bağlı kalacağıma…” diyerek yemin etmişlerdir.