Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Zeynep Atılgan Coleman

http://blog.milliyet.com.tr/coleman

10 Haziran '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Macera dolu Amerika -3-

Macera dolu Amerika -3-
 

Gül Festivalinde Kutuplaşma...!

Şimdi bu da nerden çıktı diyeceksiniz. Ara sıra aklıma estikçe şu an yaşamakta olduğum ülke ile anavatanım arasındaki farklılıkları aktarmaya çalışıyorum. Bir yandan Türkiye’de olup biteni takip ederken buralarda olup bitenler, aklımdakilerle bir çelişiyor, bir benzeşiyor. Uzatmadan gelelim niye böyle düşündüğüme. Şu sıralar herkes seçimleri konuşmakta. Doğal olarak her Türk vatandaşı gibi ben de oy verme hakkımı kullanabileceğimi sanarak nasıl oy verebileceğimi araştırmaya başladim. Çok zaman geçmeden öğrendiğime göre benim gibi vatanından kalkıp başka bir ülkeye iş güç evlilik vs dolayısıyla taşınan vatandaşların oy verme hakkı yok. Bu kadar kısa zaman varken işden izin al bütçeni ayarla uçak bileti al burdan kalk uç anavatana git oy pusulanı bul oyunu ver, verebilirsen. E sen de ülkeni bırakıp gitmeyeydin diyeceksiniz. Ben de madem hazır burdayken en azından gözlemlerimi aktarıp bir ise yarayayım dedim. Burada Portland’da bir süre önce yerel seçimler oldu. Herkesin oy pusulası bir anket formu şeklinde evlerine postalandı. İnsanlar da hasta da yatalak da olsalar, hiç sıkıntıya girmeden evlerinde oturup kahvelerini içerken formları doldurdular, ertesi gün postaya verdiler. Kimse posta kutularına saldırmadı veya seçimden iki gün sonra sahte seçim formlarıyla karşılaşılmadı. Yani, kızım sana diyorum gelinim sen anla…

Yine tabi yurttan uzak olmanın bir diğer yan etkisi diyelim, dünyada olup bitenlerden haberdar olmak. Ya da başka insanların gözünden olayları dinleyebilmek. Amerika’da film endüstrisinin de getirdiği bir alışkanlıkla savaş denildiği zaman bombaların patladığı görüntüler akla geliyor ama çok kısa süre önceye kadar bu bombaların patladığı yerlerde insanların ölebiliyor olduğu düşüncesi akla gelmiyordu. Hatta buradaki dünya savaşı müzelerinde sergilenen uçaklardaki tank etiketlerini babalar çocuklarına, bak bu uçakla 50 tane tank havaya uçurulmuş diye övgüyle gösteriyorlardı. Ne zaman ki asker aileleri zafer öykuleri ve madalya yerine çocuklarının ölüm haberlerini almaya başladılar, iste o zaman savaş kelimesi bu ülke için farklı bir anlam kazanmaya başladı. Yine de anlamak onlar için çok zor. Rahat yaşam koşulları ve yüksek hayat standarti nedeniyle insanlar korku nedir bilmiyorlar. Hatta kanımca dünyanın en çok korku filmi üreten ülkesi olmaları da bundan kaynaklanıyor. Kendi korkularını kendileri yaratıp bundan endişeleniyor veya zevk alabiliyorlar. Geçen gün eşim bana sordu, Türkiye’de korku filmleri üretiliyor mu diye. Söyle bir düşündüm. Cüneyt Arkının Dünyayı Kurtaran Adamını saymazsak :) şanırım korku filmleri yok denecek kadar azınlıkta. E sebebi çok açık. Gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde, uzaylılara gelene kadar korkacak çok şey var hayatımızda. Geçim sıkıntısı, doğudaki gerginlik, ülkenin gidişatı. Dedim ki; Düşündüm de en çok komedisi ünlüdür bizim ülkemizin. Ne yapalım, bir yanda korkunun ve üzüntünün küllerinden doğan komediye karşı rahatlık ve bolluk ülkesi Amerikanın korku filmleri endüstrisi…

Geçeyim bu yazıya adını veren olaya. Yine eşimle olağan politik tartışmalardan birinin içine gömülmüşüz. Bana diyor ki neden ortadoğuda bu kadar çok kavga savaş ve cinayet var, neden insanlar barışı sağlayamıyor? Haydaa... Ben de mühendislik okurken nasıl olsa isime yaramayacak diye düşündüğüm lisedeki tarih derslerimden aklımda kalanları toparlayarak derdimi anlatamaya çalışıyorum ama başarısız kalıyorum. O sırada TV deki bir haber hızır gibi yardımıma yetişiyor. Haberi elimden geldikçe yorumsuz aktarmaya çalışacağım. Şu an yaşadığım şehir Portland’in en büyük özelliklerinden birisi gülleri. Her yılın Haziran ayında ise bu gülleri sergilemek ve değişen mevsimi kutlamak amacıyla Gül Festivali düzenleniyor. E tabi festival deyince uzun ve cafcaflı bir yürüyüş, çeşitli gösteriler, kostümler, arabalar ve diğer pek çok ilgi çekici görüntüler. Bu törenler sırasında düzenlenen resmi geçit ise çevre halkının büyük ilgisini topluyor ve tören alayını izlemek isteyen binlerce kişi Portland sokaklarına diziliyor. İşte bu izlemede en iyi yeri kapmak isteyen gözü açık vatandaşlar ise bir gece öncesinden en güzel yeri seçip yerlere bantlar, tebeşir, boyalar vs aracılığı ile adlarını yazıp sokağın o bölgesini kendilerini rezerve ediyorlar. Bir kaç açıkgözün başlattığı bu rezervasyon silsilesi kısa zamanda popüler oluyor ve şehrin nerdeyse tüm sokakları bantlar, boyalar yazılar ve benzeri malzemelerle bir anlamda kirletiliyor. Tabi valilik de bunu önlemek amacıyla şehrin sokaklarının rezerve edilemeyeceği ve bunun yasal olmadığı ile ilgili açıklamalar yapıyor. Öte yandan televizyon kanalları sokağı bantlayan vatandaşlarla ropörtajlar yapıp halkın belediyeye olan tepkisini dile aktarıyor. Derken bir de sokağı bantlamadan töreni izlemek taraftarı olan vatandaşların görüşleri olayı ateşliyor. Senenin en güzel günü olan Gül festivali öncesi halk, bantlayanlar ve bantlamayanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Tabi ki güvenlik güçleri bu durumdan işkilleniyor ve polis ve askeri güçlerin sayısı arttırılıyor. Bir diğer grup ise organize olup sokaktaki bantları sökme operasyonu başlatıyor. İnsanlar birbirleriyle kavga etmeye sloganlar atmaya başlıyor. Hatta diğer şehirlerin valileri kendi makam odalarındaki halıların üzerini bantlayarak Portland valisine yer ayırdıklarını ve ne zaman isterse basının üstünde yeri olduklarını söyleyerek tartışmaya yeni bir boyut katıyor. Haberi ağzımız bir karış açık seyrediyoruz. Güller şehrinin insanları bir bant üstüne kavga ediyor. Eşime diyorum ki iste bak, ne zaman bi toplulukta bölünmeyi sağlarsan, savaşı başlatabiliyorsun. Bir de diyorum ki Allah bunlara akıl fikir versin, başka da dert keder vermesin ne diyeyim...

 
Toplam blog
: 4
: 662
Kayıt tarihi
: 02.04.07
 
 

1976 yılında Türkiye'nin Trabzon kentinde dünyaya geldim. Neden bilinmez, 5 yaşındayken ilkokula ..