Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Zeynep Atılgan Coleman

http://blog.milliyet.com.tr/coleman

29 Temmuz '07

 
Kategori
Egzersiz
 

Yorulmadan hangi yokuş aşılır?

Yorulmadan hangi yokuş aşılır?
 

Eşimle hafta sonları bisiklete binmeye bayılıyoruz. Bayılıyoruz derken mecaz anlamda değil. Her seferinde biz bu eziyeti kendimize niye yapıyoruz deyip ayılıp bayılıyoruz. Ama günden güne bu keyifli eziyet meyvelerini vermeye başlıyor ve bizi fiziksel sağlığın ötesinde ruhsal ve zihinsel sağlığa kavuşturduğu gibi hayatın anlamına dair boşlukları tamamlamamıza yardım ediyor.

Biz bu spora ilk başladığımızda elimizden geldiğince düz yollardan gitmeye çalışıyorduk. Karşımıza yokuş çıktımı ya geri dönüyor ya da yan yollardan fazla yokuş çıkmadan eve varmanın yollarını arıyorduk. Kimi zaman yokuş aşsağı inmamız gerektiğinde eğer biz yokuştan inersek karşımıza daha dik bir yokuş çıkabilir düşüncesiyle kendimizi rüzgarın ferahlığına bırakmaktan alıkoyuyor, sabit hızda, sabit düzlükte sabit bir keyif alıyorduk.

Bir zaman sonra bu bize yetmemeye başladı. Daha hızlı gidebilmeyi, daha ilerideki semtlere ulaşabilmeyi istiyorduk ama yokuş korkusu yüzünden kapalı bir rotanin içinde dönüp duruyorduk. Bir gün dedim ki şu bizim evin arkasındaki yokuşu bir tırmanalım, ağaçlıklı bir yola benziyor tepede ne var merak ediyorum. Çok da dik bir yokuş ama eğer tırmanmazsak bu kısır döngüden kurtulamayacağız. Neyse sularımızı doldurduk, yanımıza bir kaç parça kuru meyve, yedek lastik vs alıp yola koyulduk. İlk önce hızlı hızlı pedal çevirdik ki çarçabuk bitirelim. Biz hızlanmaya çalıştıkça tepenin eğimi bizi dizginledi, dizlerimizde derman kalmadı kalbimiz her zamankinden hızlı atmaya başladı. Soluklanmak üzere bir yerde durduk. Ya geri döneceğiz ya da bu kadar tırmanmışken azmedip tepeye ulaşacağız. Devam edelim dedik. Ama bu kez acele etmeden. Enerjimizi idareli kullanalım, soluğumuzu iki pedalda tüketmeyelim, önümüzdeki tepe hiç bitmeyecekmiş gibi ağır adımlarla ama kararlı devam edelim. Yaklaşık yarım saatlık bir tırmanıştan sonra yine soluklanmak için durduk. Bu kez bir yanda katettiğimiz yol bir yanda nerdeyse varmak üzere olduğumuzun habercisi olan yol tabelaları. Cesaretimiz, kendimize olan inancımız artmış, buraya kadar geldik, bir bu kadar daha gideriz diye birbirimize destek oluyorduk. Yorgunluk, sıcak ve dizlerimizde azalan dermana rağmen devam ettik. Her durakladığımızda atıştırdığımız kuru meyveler dünyanın en güzel tatlılarından daha lezzetli geliyor, içtiğimiz suyun kıymetini ilk kez bu kadar yakından fark edebiliyorduk. Zirveye 1km kaldığını gösteren yol tabelasını gördüğümüzde sevinçten zıplayacaktık. Tepeye vardığımızda ise zaferimizi nefis birer sandviçle kutladık. Bisiklete binmenin benim icin iki vazgeçilmez avantajı var. Birincisi, bu spor oturarak yapabildiğiniz nadir sporlardan biri. İkincisi ise harcadığınız enerjiyi karşılayabilmek için depoyu doldurmak yani sürekli yemek yemek zorundasınız. Harika birşey bu! Neyse yemeklerimizi yedikten sonra sıra geldi büyük ödüle. Büyük ödül: Bisikletlerimize atlayıp kendimizi yerçekiminin karşı konulmaz gücüne teslim etmek. Bir buçuk saatte tırmandığımız bu tepecik şimdi rüzgarı, hızı ve uçma hissini bir altın tepside bize cömertçe sunuyordu. Evimizin önüne ulaştığımızda eşimle pancar gibi olmuş süratlarımıza bakıp bir kahkaha patlattık. Yüzümüz gözümüz toz toprak içinde sokak çocuklarını andırıyordu.

Annemin bize çocukken öğrettiği bir atasözü var. Çalışan kazanır elması kızarir. Yata yata büyüyen karpuzu da biliyoruz ama ben yine de çalışınca kızaran elmanın tadini daha çok seviyorum.

 
Toplam blog
: 4
: 662
Kayıt tarihi
: 02.04.07
 
 

1976 yılında Türkiye'nin Trabzon kentinde dünyaya geldim. Neden bilinmez, 5 yaşındayken ilkokula ..