Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '12

 
Kategori
Üniversiteler
 

MAKÜ’den yerel basına düzeltme ve eleştiri

MAKÜ’den yerel basına düzeltme ve eleştiri
 

MAKÜ’den Yerel Basına Düzeltme ve Eleştiri


MAKÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinden, Burdur Gölü’nün –özellikle Arsenik yönünden- kirliliği konusunda son yapılan “Göl Temiz” açıklamasını, “MAKÜ’nün Göl Temiz Açıklamasına Gülsem mi Ağlasam mı” başlıklı bir yazı yayınlayarak eleştiren Burdur Gazetesini hedef alan bir düzeltme açıklaması yapıldı.

MAKÜ’den, “Burdur Gölü’nün kirliliği hakkında 11 Ekim 2012 tarihinde Burdur gazetesinde kaleme alınan ‘MAKÜ’nün ‘Göl Temiz’ Raporuna Gülsem mi Ağlasam mı?’ başlıklı yazısıyla ilgili olarak; Üniversitemizin halkı bilimsel ve tarafsız verilerle bilgilendirme görev ve sorumluluğunun gereği olarak aşağıda ayrıntılı bir açıklama yapılmıştır” şeklinde yapılan yazılı açıklamada özellikle Gölün ağır metallere yönelik kirliliği konusunda tahliller yapıldığı ve bu alanda yoğunlaşıldığı ileri sürüldü.

MAKÜ açıklaması aşağıdaki gibidir:

İlgili yazıda 19 Eylül 2012 tarihli rapordan bahsedilmektedir. Ancak üniversitemizin bu tarihte Burdur Gölü’yle ilgili böyle bir raporu yayınlanmamıştır. Sularda Kirlilik çok farklı konularda ele alınabilecek bir konudur. Örneğin, Burdur Gölü diğer tatlısu gölleriyle karşılaştırıldığında (Eğirdir Gölü, Gölhisar Gölü veya Karataş Gölü gibi) doğal olarak kirlidir. O göllerde olmayan yüksek tuzluluk ve pH (alkalinite) değerine sahiptir. Yani göl suyu yüksek miktarda sodyum sülfat, klorür ve karbonat içermektedir. Oysaki Burdur Gölü’nün bu özelliği doğasından kaynaklanmaktadır. Burdur Gölü de, aynı Van Gölü ve Tuz Gölü gibi binlerce yıldır tuzlu-acı özelliktedir. Biz bu gölün sularını kullanamadığımız için göl kirlidir diyebilir miyiz? Deniz tuzlu diye, deniz kirlidir diyemeyeceğimiz gibi. Sularda ağır metal kirliliği, pestisit kirliliği, petrol kirliliği, organik madde kirliliği, radyoaktif madde kirliliği, nutriyent madde kirliliği ve mikrobiyolojik kirlilik gibi çeşitli kirlilik tipleri mevcuttur. Bunlardan birinin olması veya olmaması suyun diğer tüm değerler açısından kirli ya da temiz olduğunu göstermez. Yani kirlilik yere, zamana, kullanım amacına ve sürece bağlı olarak değişik şekillerde algılanabilir, değerlendirilebilir.

Üniversitemizin yaptığı son çalışmalarda, özellikle yıllardır gölde var olduğu söylenen ve insan sağlığını önemli derecede etkilediği bilinen ağır metaller konusuna ağırlık verilmiştir. Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla, sıklıkla bahsi geçen “Gölün suyunun ve toprağının kanserojen olduğu” gibi kaygıları gidermek için; özellikle ağır metaller konusunda (başta Arsenik ve Krom (VI) olmak üzere) açıklama yapılmıştır. Oysa göldeki diğer kirlilik çeşitleri hakkında da çalışmalar yapılmaktadır. Burdur Gölü su analiz sonuçlarına ilişkin olarak; BAKA tarafından desteklenmiş bulunan, “Burdur Gölü’nün sorunları, çözümleri, yönetimi ve ekonomik potansiyeli” başlıklı projemiz kapsamında göl suyundan alınan örnekler ileri tekniklerin kullanıldığı kendi üniversitemiz ile diğer üniversite ve kurumların laboratuarlarında analiz ettirilmiştir. Bu sonuçlara göre;

Burdur Gölü suyu ağır metal elementleri,  2012 yılı Nisan–Mayıs aylarında,  gölün 5 farklı bölgesinden ve 3 farklı dönemde, 3’er tekrarlı olarak (her bir element için toplam 45 kez) Süleyman Demirel Üniversitesi Deneysel ve Gözlemsel Öğrenci Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından Atomik Absorpsiyon Spektrometre (AAS) cihazı ile analiz edilmiştir. Yine, aynı dönemde alınan paralel numuneler Anadolu Üniversitesi Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne gönderilmiş, numuneler son sistem ICP-OES cihazı ile analiz edilmiştir. Bunlarla da kalmamış, 2012 yılı Temmuz ayı içerisinde gölün 5 farklı bölgesinden su,  dip çamuru, IOSB drenaj suyu-çamuru ve çevre arazilerden alınan örnekler Maden Teknik Arama (MTA) Su Analiz Laboratuarına gönderilerek yine son sistem ICP-OES cihazı ile kuşkuya yer bırakmayacak şekilde analiz ettirilmiştir. Teknik ve yoruma dayalı analiz sonuçlarını burada ayrıntılı olarak vermeye gerek olmadığından yalnızca genel sonuçlara değineceğiz.

MTA su analiz laboratuarı ICP-OES cihazı ile analiz sonuçlarına göre; Göl suyundan alınan örneklerde Arsenik <0,03 mg/l="" (ppm);="" krom="" (vı)=""><0,03 mg/l="" (ppm)="" ve="" kurşun=""><0,03 mg/l="" (ppm)="" olarak="" bulunmuştur.="" yine="" gölün="" dip="" çamuru="" ve="" çevre="" arazilerden="" alınan="" toprak="" örneklerinde="" yapılan="" ölçümlerde,="" arsenik="" derişimi=""><0,005 mg/kg="" (ppm)="" ve="" krom="" derişimi="" 0,007–0,05="" mg/kg="" (ppm)="" arasında="">

Her üç laboratuarda da yaptırılan analiz sonuçlarına göre, Arsenik ve Krom (VI) gibi ağır metal değerleri ulusal ve uluslar arası standartlara uygun değerler aralığında belirlenmiştir. Gölden alınan su numunelerinde, TÜBİTAK–MAM tarafından yapılan analizlerde Organoklorlu ve Organofosforlu pestisit kalıntıları tespit edilebilir değerlerin altında bulunmuştur.

Burdur Gölü’nde yapılan kısa süreli mikrobiyolojik çalışma sonuçları, ilgili yönetmelikler çerçevesinde, genelde göl suyunun mikrobiyolojik açıdan toplum kullanımına uygun olduğunu göstermiştir. Ancak bu çalışmanın tüm mevsimlerde ve her yıl mutlaka yapılması gerekmektedir.

İlgili yazıda bahsedilen kirlilik, organik madde kirliliği ve buna bağlı sonuçlardır. Bunu da, biz zaten her platformda üstüne basarak söylemekteyiz. Son 40–50 yılda göle bırakılan kanalizasyon atık suları, şehirsel yüzey akış suları, çeşitli fabrika atık suları, hayvan gübreleri sızıntı suları, tarım alanlarından göle su karışımı, erozyon taşanımı ve sedimantasyon ile gölde Azot ve Fosfor derişimi önemli miktarda yükseldi, bulanıklık arttı, fitoplankton ve siyanobakteri (mavi-yeşil yosun) gelişimi hızlandı. Sonuçta gölümüz organik madde kirliliği açısından değerlendirildiğinde ötrofik (yani kirli) bir göl haline geldi. Burdur Gölü organik kirlilik açısından son yılların en kritik dönemini yaşamakta olup, bu sürecin ağırlaşarak devam edebileceği tahmin edilmektedir. Ancak, bu organik madde miktarının gölde yüzmeye, göl çevresinde eğlenmeye, su sporları yapmaya olumsuz bir etkisi olamayacaktır.

Sonuçlarımız güncel ve orijinal bilgilere dayanmaktadır. Ancak bundan sonra da gölün sürekli izlenmesi gereklidir. Zira her türlü insan faaliyetine açık olan gölde bugün olmayan bir kirletici madde yıllar sonra ortaya çıkabilecektir. Yani bugün sağlıklı olmamızın, yarın hastalanmayacağımız anlamına gelmeyeceği gibi.

İlgili yazıda gölde balık yetişmiyor olmasına değinilerek; “… Burdur Gölü’nde balık yetişmemesine Arsenik oranının yüksek olmasının değil, başkaca asit ortamının neden olduğu biliniyor” şeklinde bir açıklama getirilmiştir. Kısmen doğrudur, göldeki arsenik oranı balık yetişmesine engel bir oranda değildir. Ancak Göl asidik değil, tersine yüksek alkali özelliktedir. Bu şartlarda bile gölde endemik (göle özgü)  Burdur Dişli sazancığı çok yoğun miktarda bulunmaktadır.

Burdur Gölü ile benzer tuzluluk değeri ve mineral içeriğine sahip olan Van Gölü’nün pH değeri (veya alkalinitesi) daha yüksek (Van Gölü 9,4–9,5; Burdur Gölü 9,1 ) olmasına karşın; Türkiye’de en yoğun avlanan içsu balığı türü (inci kefali) bu gölde yaşamaktadır. Burdur Gölü’nde ticari değeri olan bir balık türünün bulunmaması gölün jeolojik serüveni ve evrimsel uyum mekanizmalarıyla ilgilidir. Bununla birlikte, 1960’lı yılların sonunda, İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Enstitüsü tarafından yapılan deneysel çalışmalarda, Van Gölü’nden getirilen inci kefali Budur Gölü’ne bırakılmış, balıklar 2–3 yıl kadar yaşamış ancak üreyemedikleri için zamanla ortamdan kaybolmuşlardır.

Burdur halkının şuanda göle itibar etmemesi; altyapı olanaklarından, sosyo-kültürel açıdan ve gölün kıyı yapısından kaynaklanan nedenlerle daha iyi açıklanabilecek bir durumdur. Üniversitenin “göl her yönüyle tertemizdir” gibi kati bir raporu yoktur. Yalnızca göl suyundaki ağır metal düzeylerinin insan ve çevre sağlığını etkileyecek düzeyde olmadığı yönünde bildirişi vardır.

İlgili yazıda, gölün Senir tarafında olduğu bildirilen koyu kırmızı renkli çamurdan bahsedilmektedir. Bu koyu kırmızı renkli çamurlar tuzlu-sülfatlı göllerin bir özelliğidir. Ortamda bulunan kükürt bakterileri baskın duruma geçerek kırmızı-mor renkli katmanlar oluşturabilirler. Yine organik madde yoğunluğuna bağlı olarak, dip kısımdaki koyu-siyah renkli kokuşmuş çamur tabakası da normal bir durumdur. Bu durum görsel (estetik açıdan) hoş olmasa da, insan ve çevre sağlığı açısından korkulacak bir şey değildir.

Sonuç olarak, Burdur Gölü’nün 2 önemli sorunla karşı karşıya olduğunu her platformda dile getirmekteyiz: Bunlar 1. Kuruma tehlikesi 2) Kirlilik artışı. Ancak, vurguladığımız konu; yıllardır gölde var olduğu söylenen önemli kanser yapıcı maddelerden Arseniğin ve son zamanlarda gündeme gelen Krom (VI) miktarının çevre sağlığını tehdit edecek boyutta olmadığı, gölün bu maddeler açısından güvenilir olduğudur. Kirlilik artışı ise daha çok azot ve fosfor yükselmesinin tetiklediği organik madde artışı (ötrofikasyon)  olayıdır. Göl her açıdan temizdir gibi bir raporumuz asla olmamıştır. Göldeki organik kirliliği ve bunların kaynaklarını her seferinde açıklamaktayız.

Burdur Gölü’nün mevcut şartlarında, Şeker Plajı ve Burkent Bölgesi haricinde, başta Karakent-İlyas hattı olmak üzere göle girilmesine, su sporları ve turizm etkinlikleri yapılmasına mani bir durum olmadığı görülmektedir. Önümüzdeki sezon Gölümüzde, Üniversitemiz tarafından organize edilecek su sporları faaliyetleri hayata geçirilecektir.

Burdur kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..