Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '13

 
Kategori
Tarih
 

Malazgirt zaferi

Malazgirt zaferi
 

Anadolu'nun isimsiz yiğitleri...


26 Ağustos 1071’den bu yana Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen(Romanus Diogenes)’in kuvvetlerinin Malazgirt Ovası’nda çetin bir mücadeleye girişinin üzerinden tabiri caizse onyüzmilyon baloncuk yıl geçmiş. 1032 yıl dile kolay. Malazgirt Zaferi’nin Anadolu’nun kapılarını Türkler’e açtığını bilmek için sanıyorum tarih dersi almaya gerek yok. Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya giren Türkler yüzbeş yıl sonra 1176’da Miryokefalon Zaferi ile de Anadolu’daki varlığını kanıtlamış, Anadolu kesin bir Türk yurdu olmuş ve “Türkiye” adıyla adlandırılmaya başlanmış. Malazgirt vatan kazandıran, Miryokefalon ise vatan kurtaran bir savaştır.

Malazgirt Savaşı’nın sonunda Romen Diyojen’in kuvvetleri Sultan Alparslan’ın kuvvetlerinden sayıca üstünken galip taraf Selçuklu olmuş ve yine Türkler’e özgü olan hilal taktiğiyle Diyojen esir düşmüştür.

Sultan Alparslan gözü pek bir hükümdardır. Sayıca az olmasına rağmen savaşı kendi kuvvetlerinin kazanacağı inancını hiç yitirmemiştir. Diyojeni esir eden hükümdar sorar: “ Sana esir düşen ben olsaydım ne yapardın?” Diyojen cevap verir: “ Seni hemen idam ettirip kesik başını İstanbul sokaklarında gezdirirdim.(fırın hazırlatıp daha kötüsünü yapardım varyantı da mevcuttur.)” Alparslan’ın cevabı ise Diyojen’i utandıracak cinstendir: “Ben sana daha kötüsünü yapacağım, seni serbest bırakacağım.”  Gerçek mi bilemiyoruz fakat günümüze gelen bu şehir efsanesi hoşumuza gider cinsten. Şöyle de bir şehir efsanesi bilinmekte ki buna inanmak biraz zor gibi. Alparslan’ın savaşa giderken beyaz kefenini giyip askerleriyle birlikte Cuma namazını kılıp savaşa girdiği söylenir. Bu efsanenin söylendiği yıl 1071 yani 11. Yy Türk inanç sistemine baktığımızda etnolojik açıdan bir sıkıntı kafaları kurcalayabilir. 11. Yy’da Türkler İslamiyet’i kabul etmişlerdir fakat belli oranda. Türkler yüzyıllardır süre gelen şaman inançlarını günümüzde dahi o kadar da kolay terk edememişken o dönemde kesin bir dini sebep göstermek kolay olmamalı sanıyorum. Yeni inanç sistemi henüz oturmamışken savaşa gaza ve cihad anlayışının sebep gösterilmesi ilginç. Fakat aksini de iddia edemeyiz, belki de öyledir. Derin araştırmalar gerektirir.

Bir de şöyle bir anekdot vardır ki genel anlamda kesinlikle katıldığım ve mutlak surette gerçek olgularla bilinmesi gerektiğine inandığım bir anlayışı barındırır.

“Alparslan Diyojen’e, “Hiç tarih okur musun?” diye sorar. Diyojen şaşırarak, “Hayır, niye sordun?” diye cevap verir. Alparslan yanıtlar: “Çünkü Tarih okumayan ve tarihini bilmeyen bir milletin sonu, senin sonun gibi olur!”

Yazıyı Çağrı Bey’in oğlu Alparslan’a bıraktığı öğütle bitirmek yerinde olacak sanki…Anadolu’nun kıymetini bilmediğimiz şu günlerde Anadolu için savaşan bir liderin, lider babasının oğluna maddi kazanç değil değil de “ahlak” duygusunu miras bırakması önemlidir çünkü. Ahlakı olmayan bir insanın vicdanı yoktur çünkü, vatan sevgisi hak getire…

“Ey oğul!

Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öyle kork. Kalbinde utanma duygusu yer tutsun.

Sana ne bir yurt ne de bir hazine bıraktım. Senin en güzel hazinen ahlaktır.

Oğul!

Lider olmak ateşten gömlek giymektir. Eğer ki insanlar seni seçmediği sürece. Seçildiğin zaman da Allah’ın emrinden ayrılmayasın.

Oğul!

Bu hayat geçicidir elbet, ama unutmayasın ki zevk ve acıları sonsuza dek kalır. Ebedi hayatını bu geçici yerde hazırladığını unutmayasın. Vakit tamam oldu mu geriye dönüş yoktur oğul!

İslam dini yeni kabul edilmiş şaman anlayışıyla harmanlanmış olsa da o yüzyıllarda dinden ekseriyetle Türk bilgeliği ve sosyal olmanın önemi Bengü taşlardan bu yana her daim mevcut.

Vicdanınızla muhabbet içinde kalınız.

 

 

 
Toplam blog
: 37
: 1229
Kayıt tarihi
: 18.06.12
 
 

Farkındalığı fark ettirmenin amaçlı yolcusu. ..