Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '09

 
Kategori
Blog
 

Marka işleri, ince işler :)

Marka işleri, ince işler :)
 



İnce ince işler hem de :)

Aslında herkes bir marka bu alemde. Kimi açıkça söyler, kimi de bekler ki başkaları desin ona ''sen markasın'' diye. Öyle veya böyle bir vaadiniz ''marka vaadiniz'' varsa evet, markasınızdır, yoksa piyasadaki sıradan ürünlerden biri olarak kalırsınız. Ekmek de bir ürün ama Halk Ekmek bir marka mesela. Keza süt de bir ürün ama Pınar Süt marka. Nedir aralarındaki fark? Farkı şu: İnsanlar yine ekmek ve süt alıyor ama o markaların sunduğu marka vaadine güvendiği ve inandığı için daha fazla para ödüyor.

Sadece ticari ürünler değil insanlar da eserleriyle hedef kitlelerine bir vaatte bulunuyor. İnsanlar o kişinin eserini almakla, okumakla kendilerini mutlu hissediyorlar. Aksi takdirde kimse sevdiği yazarın son kitabını almak için kitapçı kitapçı dolaşmaz; transfer olduğu yeni gazeteyi sırf o yazarı okumak için almaz. Sevdiği şarkıcının konserine gitmek için geceden bilet kuyruğuna girmez kimse.

Markalar bize sadece ürün sunmuyor yani. İlgimize, paramıza, satın alma gücümüze ve vaktimize bizi mutlu etmeyi hedefleyerek talip oluyorlar.

Alışverişe çıktığımda bu duyguyla seçim yapıyorum. Burası için konuşursam, yazılarında kendine has bir tat aldığım yazarları özellikle okuyor ve blog habercimle takip ediyorum. Yeni yazarları da okuyor ve o keyfi aldığım yazılarını görürsem artık devamlı okuyorum. ''Bana'' göre marka onlar çünkü. Mesela sevgili Pirmete'nin Hatçe'sini başka hangi yazarımız o üslupla yazabilir? Mesela sevgili Sabiha Rana'nın melekleri başka kimin kaleminden bu kadar sıcak öpücükler gönderir yüreklerimize. Mesela sevgili Süleyman Ekim'den başka kim hem bu kadar zarif, dalaşmadan, çatışmadan uzak hiciv yazıları yazabilir? Mesela başka kim sevgili Silver kadar tatlı tatlı hergelelik yapabilir? Mesela başka kim Sevgili Murat Kocaadam gibi günlüğünün ve aslında hayatın içinde bu kadar sinmiş, demlenmiş bir hayatı yazabilir? Sevgili Esma Kahraman'ın antidepresanı, sevgili Muzaffer Cellek'in dikkatli gözlemleri, sevgili İzmir _mavilim'in hayatı kucaklayan mavileri, sevgili Ahmet Üstündağ'ın bisiklet sevgisi, sevgili Merih Parlak'ın muhteşem yemek tarifleri, sevgili vakayınüvis'in radyo programları, sevgili Coşkun Karabulut, sevgili Rıfat Mertoğlu, rahmetli madamex, sevgili Ahmet Balcı ve ahşapları (tahta değil), sevgili Talip Bölükbaşı ve kendisiyle özdeşleşen THK, şu an için hatırlayamadığım değerli yazarlarımız... Evet, bence hepsi bir marka, aynı sevgili Sivyus gibi, diğerleri gibi.

Ben bir okuyucuyum ve tercih yapanım.

Marka olan yerde haliyle fason üretim de oluyor. Nasıl ki piyasada herşeyin fasonu varsa yazarların da var. Herkesin de kendine göre bir fason markası ve fason yazar listesi var tabii ki. Bana göre marka olan başkası için fasondur, onun fason dediğini de ben marka kabul etmişimdir. İnsanlara sataşarak, hakaret ederek, orda burda laf sokarak, yalan yanlış iftira atarak yazanlar bir okuyucu olarak bende sadece huzursuzluk yaratır. Hani aldığınız ayakkabının çivisi batar ayağınıza, aldığınıza giydiğinize bin pişman olursunuz; hani aldığınız bluzun etiketi talazlar ensenizi, batar durduk yerde dikişleri, sinir olursunuz. İşte öyle bir duygu bu da. Piyasada böyle satın almakla mutsuz olduğum bir ürün varsa bir daha o markayı nasıl ki satın almıyorsam, canımı sıkan yazarları da okumam.

Marka herşeyden önce insanı ona ulaşmış olmakla mutlu etmeli.

Ve ben müşteriyim, parayı harcayanım, okuyucuyum, o kişiye ''hit'' sağlayanım.

Ve bu alemde herkes herşey, kendince bir markadır.

 
Toplam blog
: 403
: 1023
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Kendi halinde biriyim, ziraat mühendisiyim. Emekli oldum ve kendi işimi kurdum. İzmir'de yaşıyoru..