Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Haziran '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Marmaris çevresindeki turizm

Marmaris çevresindeki turizm
 

Bu toprakların değişik adlar altında ( Tarihi ve doğal sit alanları, Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve


Hükümetimizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde, yeniden yapılanma çalışmaları çerçevesinde; Yerel yönetimlere yetki, görev ve kaynak aktarımı yapılması için acil eylem planı ve uyum yasalarına bağlı olarak yapılan yeni yasal düzenlemelerden birisi olan 5259 Sayılı Kanun; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun bazı maddelerine değişiklikler getirerek, 01.12.2004 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. 

 

Bu yasaya göre, umuma açık işyerlerinin ruhsatlandırılması ve denetlenmesine ait yetki ve görevler, belediye ve mücavir alan dışında kalan köylerde İl Özel İdaresine verilmiştir. 

 

Ayrıca, 1593 Sayılı Kanun ile verilmekte olan Gayri Sıhhi Müessese ruhsatlarından İl Merkez Belediyesi dışında kalan ilçe ve belde belediyeleri ile köylerde bulanan 1.-2. ve 3. sınıf G.S.M. ruhsatı verilmesine ait görev ve yetki de, 5272 Sayılı Belediye ve 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunları ile İl Özel İdaresine devredilmiştir. 

 

Diğer taraftan; 

Mevcut Türk Ceza Kanun’umuz yeniden düzenlenmiş ve T.B.M.M. kabul edilerek, resmi gazetede yayımlanmış ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 01.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi, 5228 sayılı yasa ile 01.06.2005 tarihine ertelenmiştir. 

Ancak; İmar Kirliliği başlıklı 184. maddesi : Mezkûr yasa gereğince yayım tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. 3194 Sayılı İmar Kanununda ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan ve kaçak yapı olarak tanımlanan bu yapıları yapan, yaptıran, yapılarda herhangi bir faaliyete izin ve ruhsat veren kişi ve görevlilere 1-5 yıl arasında hapis cezası getirilmiştir. 

Tüm bu çalışmalar ve gerçekleştirilen yasal düzenlemeler; Günümüzün Çağdaş Ülkeleri içerisinde hak ettiğimiz, medeni yaşam ve gelişmeyi amaçlayan Avrupa Birliği Üyeliğimize yönelik süreçte toplum düzeni esaslarını sağlamak için yapılmaktadır. 

Bu yasaların ve çalışmaların, tamamının ortak paydası; 

Çevre, kültür ve kıyı değerlerimizin korunmasına yönelik olup, bölge içerisinde yaşayan köylüler ve bölgenin turizm özelliği unutularak, koruma ve kullanma dengesi tam olarak gözetilmeden ve bu düzenlemelere uygun alt yapı oluşturulmadan; 

Bu köylerde bulunan vatandaşlarımız ve onların ataları tarafından koruma altına alındığı tarihe kadar korunarak getirilen çevre, kültür değerlerinin ve kıyıların koruma altına alınmasını sağlayan yasal düzenlemelerdir. 

 

3194 Sayılı İmar Kanununun 27. maddesinde açıklandığı üzere; 

RUHSATA TABİ OLMAYAN YAPILAR VE UYACAKLARI ESASLAR ŞU ŞEKİLDEDİR.: 

“Madde 27 - (Bir, iki ve üçüncü fıkralar iptal: Anayasa Mahkemesi'nin 11/12/1986 tarih ve E. 1985/11 K. 1986/29 sayılı Kararı ile.) 

Belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskan ruhsatı aranmaz. 

Ancak yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve muhtarlıktan izin alınması gerekir.” Hükmü halen yürürlüktedir. 

Ve ayrıca yasanın bu maddesi uyarınca uygulama esas ve usullerine yönelik olarak Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği çıkarılarak, belediye ve mücavir alan dışında kalan kırsal alandaki köylerimizde imar ve yapılaşmanın esas ve usullerini belirlenmiş bulunmaktadır. 

Ancak Özel Çevre Koruma ve Sit Alanlarında kalan köylerimizde halen kaos ve mağduriyet yaşanmasına sebebiyet veren mevcut durum şöyledir. 

3194 sayılı İmar kanunu ve ilgili yönetmelikler gereğince yasal hükümlerin köylerimiz de hiçbir sıkıntı ve sorun yaşanmadan uygulanması halinde köylü vatandaşlarımızın zati ihtiyaçları için gereksinim duydukları kırsal konut ve köy halkının ortak ihtiyaçlarını karşılamak için mecburiyetten yapılan küçük ölçekli işyerlerinin ( Lokanta, Kahvehane, Bakkal, Kasap Berber, vb.) bulunduğu yapılara mevcut yasa ve yönetmelik doğrultusunda, ilgili idareler tarafından izin ve ruhsat verilmekte iken,  

a) 442 sayılı Köy Kanununa 1987 yılında 3367 sayılı kanunla eklenen maddeler ile, günümüzde de artan nüfus ve gelişen turizm faaliyetlerine karşı yetersiz kalan köy yerleşik alanlarının tespit edilmesi ve en fazla 2.000 m2 olarak komisyonca belirlenecek, ilan süresi sonunda köylü vatandaşlar ve köy muhtarlarınca yapılacak itirazlar değerlendirildikten sonra Valiliklerin onayı ile kesinleşecek olan “ Köy Yerleşik Alanlarının” dahi uygulamasına başlanılmadan,  

b) Ayrıca, yılların ihmali ile birçok köyün kadastro çalışmaları yapılmamış veya bitirilmemiş, köylü vatandaşlarımızın Orman ve Hazine ile olan sınır anlaşmazlıkları ve davaları henüz çözümlenmemiş ve Yargıtay nezdinde yapılan itirazlar aradan yıllar geçmesine rağmen, iş yükü yoğunluğu sebebiyle dava sürecinin çok uzun sürmesi ve kesin hüküm verilmemesi yüzünden, Medeni kanuna göre kendilerinin zilyetlikle yoluyla iktisap ettikleri toprakların, tapu tahsis belgeleri/tapuları dağıtılmamış iken; 

c) Hepsinden önemlisi ; Anayasamızın 57. maddesinden köylerimizi (kırsal alanları) kapsamadığı anlaşılan ve SİT ve Özel Çevre Koruma Alanlarında toprakları bulunan, köylerdeki konut ve tarımsal amaçlı yapıların planlaması ile ilgili olarak herhangi bir İmar Düzenlemesi zorunluluğu getirmemesi ve bu madde de sadece “ Devlet şehirlerde planlı yapılaşmayı sağlar.” Şeklinde kesin bir Anayasa hükmü olmasına rağmen,  

1983 yılında T.B.M.M. gündemine (Taslak bir yasa teklifi olarak) dahi getirilmeden Bakanlar Kurulunca görüşülüp, kabul edilen 383 Sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin 19/(b) maddesine konulan, 1/25000 ölçekli çevre düzeni plan hükümleri, merkezden ( masa başından) yapılan “ Kral’dan çok Kral’cı” koruma uygulamaları ile yörenin geleneksel yaşam biçimi ve mimari karakteri gözetilmeden, koruma kurullarınca konulan keyfi yasaklar nedeniyle; 

“ Köy nüfusuna kayıtlı köylü vatandaşların yaşadığı köy yerleşik alanları, civarı ve mezralarındaki konut, tarımsal ve hayvansal amaçlı yapılarına” bile Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünden inşaat ve iskân ruhsatı ( Yapı Kullanma İzni) alınması mecburiyeti getirilmiştir. 

Diğer taraftan; 

14.07.2004 tarihinde 2863 sayılı yasada 5226 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucunda: 2863 sayılı yasanın 11. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "korunma alanları" ibaresinden sonra gelmek üzere ", SİT ALANLARI" ibaresi eklenmiştir. 

 

Bu değişiklikten önce, 3402 sayılı yasa kapsamında yürütülen kadastro çalışmalarında yalnızca kale, tarihi yapı, kıymetli ağaç toplulukları gibi doğal veya insanoğlu tarafından sonradan yapılan kültür ve tabiat varlıkları ve bunların koruma alanlarındaki taşınmaz mallar, zilliyetlikle iktisap edilemiyor iken; Yapılan bu değişiklik ile beraber fıkraya “sit alanları” ibaresi eklenmiştir. 

 

Korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları yanında, SİT alanlarında da zilyetlik yoluyla taşınmaz mal edinilmesi yasaklanmış, bu yasaklama ilgili genelge ile duyurulmuştur. 

 

Kadastro çalışmalarında derecesi ne olursa olsun tüm sit alanlarındaki (1.-2.-3. Derece doğal ve arkeolojik sit alanları)köylü vatandaşlarımıza ait taşınmaz mallar, Zilliyetlikle iktisap edilemez hale gelmiştir. 

 

Bu defa; 2863 Sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının 2 inci cümlesi 30/Mayıs/2007 tarih ve 26537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5663 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ""Ancak, kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazlar zilyetlik yoluyla iktisap edilemez-"" hükmü ile yeniden değiştirilmiştir. 

 

Bunun yanında aynı Kanunun 2 inci maddesi ile 2863 sayılı Kanuna Geçici 7 inci madde ilave edilerek "Kadastrosu devam eden taşınmazların sınırlandırma ve tespiti işleri ile devam eden davalarda da bu Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Sınırlandırma ve tespitleri henüz askı ilanına alınmamış taşınmazların kadastro tutanakları kadastro komisyonuna intikal ettirilmek suretiyle bu Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasına uygun hale getirilir. 

 

27/7/2004 tarihinden itibaren yapılan kadastro çalışmaları sonucu zilyetlik şartları oluştuğu halde sit alanlarında kalması nedeniyle Hazine adına tespit ve tescili yapılmış taşınmazlardan ; 

 

1 ve 2 nci derece arkeolojik sit alanları dışında kalan sit alanlarındaki taşınmazların kadastro tutanaklarında zilyet veya hak sahibi olarak belirtilen kişilerin veya mirasçılarının, Kanunun yayımı tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde mahalli Maliye kuruluşlarına müracaatları halinde Maliye kuruluşunun talebi ile harca tâbi olmadan re'sen ilgilisi adına tescilleri yapılır." 

Hükmü getirilmiş ve Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. 

 

Yeni yapılan yasal düzenleme ile köylü vatandaşlarımızın mağduriyetleri biraz olsun giderilmiş ise de, ilgili yasa yürürlükte iken köylerin kadastro çalışmaları sırasında köylü vatandaşların mülkiyetinde bulunan taşınmazların, hazine adına tespiti ve tescili yapılmış olduğundan, Yüzyıllardır ellerinde bulunan ve geçimlerini sağladıkları topraklarını kaybetmek istemeyen, haklı olarak bu yanlış uygulamaya karşı çıkan köylü vatandaşlarımızın itirazı üzerine açılan davalar; Yasa tasarısı çalışmaları sırasında düşünülemeyen bir madde yüzünden, bir köylü vatandaşın maliki bulunduğu birden fazla taşınmazı için ayrı ayrı dava açması gerektiği göz önüne alınmadığından, (Ayrıca bu durumu ortadan kaldıracak bir genelge henüz mahkemelere gönderilmediğinden, davalar bu nedenle yargılamadan düşürülmediğinden) vatandaş ve devlet arasındaki davalar halen bu nedenlerle devam etmektedir. 

 

BU YERSİZ DÜZENLEME İLE MAHKEMELERİN İŞ YÜKÜ DAHA DA ARTMAKTA VE DEĞİŞİK KURUMLAR TARAFINDAN GETİRİLEN YERSİZ YASAKLAR YÜZÜNDEN KÖYLÜ VATANDAŞLARIMIZ; MADDİ VE MANEVİ YÖNDEN AŞIRI DERECEDE MAĞDUR OLMAKTADIRLAR. 

 

BU NEDENLE, BÖLGE KÖYLERİMİZDE DEVLETİMİZE, HÜKÜMETİMİZE DUYULAN GÜVEN VE SEVGİ HER GEÇEN GÜN GİDEREK AZALMAKTADIR. KÖYLÜ VATANDAŞLARIMIZ UMUTSUZLUĞA KAPILMIŞLARDIR. 

 

ATALARIMIZ TARAFINDAN SÖYLENEN “ ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” ATASÖZÜMÜZ, NE YAZIKTIR Kİ BU KORUMA BÖLGELERİNDE HAK ETTİĞİ DEĞERİ VE ÖNEMİ BULAMAMAKTADIR. 

 

Oysa Gerek ilçemiz köylerinin tamamında gerekse ilimizin diğer ilçelerindeki köylerinde yukarıda anılan tüm sit alanları mevcuttur. İlimiz ve İlçemizin henüz kadastro çalışmaları başlamayan veya tamamlanamayan birçok köyünde yer yer her dereceden sit alanları ve özel çevre koruma alanları bulunmaktadır. Doğal sit alanları bu kapsamdaki köylerin % 40-% 70 ini kaplamaktadır. 

 

Zaten bu sit alanları tespit ve ilan edilirken, yöre insanının yaşam biçimi ve geçim durumu göz önüne alınmadan, köye hakim bir yere çıkılarak, göz kararı tespitler yapılmış ve haritalara işlenmiştir. 

 

Bu şekilde yapılan tespitlerin sonucu, ilgili kurul tarafından askıya-ilana dahi çıkartılmadan yasal süre içinde köy halkına itiraz etme fırsatı bile tanınmadan, sit alanları oldu-bittiye getirilerek, sit kurullarınca resen kabul edilmiştir. 

 

Köylülerimiz evinin, ahırının, kümesinin ve tarlasının sit alanı içinde olduğunu yıllar sonra gelen planlama çalışmaları sırasında öğrenmişlerdir. 

 

Bu toprakların değişik adlar altında ( Tarihi ve doğal sit alanları, Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve Milli Park Alanları, v.b.) birden fazla, kurumlar arasında eşgüdüm ve koordinasyon olmadan, yeterli teşkilat ve kontrol birimleri oluşturulmadan, KORUMA ALTINA ALINDIĞI TARİHE KADAR YÖRE HALKI TARAFINDAN KORUNDUĞU UNUTULMAMALIDIR. 

 

Özel Çevre Koruma Bölgesinde değişik türden sit alanları bulunan köyleri de içerisine alan 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı tam 5 yıl sonra kesinleşmiş olmasına rağmen; 

 

Bu bölgelerdeki köylerin özel çevre korumanın tespit ve ilanından sonra aradan geçen 15 yıllık süre içerisinde sadece 3 köyümüzün uygulama ve koruma amaçlı olarak merkezden masa başında gerçekçi olmayan, yöre insanının katılmadığı ve kabul etmediği, 1/1000-1/5000 ölçekli uygulama ve nazım imar planları hazırlanmıştır. 

 

Köy dokusunu, yaşamını, örf ve adetlerini düşünmeden hazırlanan Orhaniye, Turgut ve Söğüt Köylerinin bu imar planlarına; Köylü vatandaşlarımızın mülkiyetindeki taşınmazlara gereksiz yere konulan çok sayıdaki park ve yeşil alanlar ile sahil kesiminde kamuya ayrılan yerler ve 10-12 metrelik büyük yollar yüzünden; Bu 3 köyün vatandaşları tarafından itiraz edilmiş olup halen mahkemeleri devam etmektedir. 

 

BU NEDENLERLE ADI GEÇEN KÖYLERİMİZİN İMAR PLANLARI UYGULANAMAMAKTADIR. ÇETİBELİ KÖYÜMÜZ HARİÇ DİĞER KÖYLERİMİZDE İSE İMAR PLANLARI ARADAN GEÇEN 20 YILA RAĞMEN HENÜZ HAZIRLANMAMIŞTIR. 

 

Datça-Bozburun (Marmaris) Özel Çevre Koruma ve Sit Alanları olarak 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile özel imarlı bölge olarak koruma altına alınan ve ilgili özel çevre kurum ve sit koruma kurullarınca alt ölçekli 1/1000-1/5000 imar planları günümüze kadar hazırlanmadığından, ilimizin koruma altındaki bölge köylerinde büyük bir sıkıntı yaşanmakta iken; 

 

Gerek 383 sayılı Özel Çevre Koruma Başkanlığı Kurulmasına Dair K.H.K. ve 3194 sayılı İmar Kanunu, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun” İmar Kirliliği” başlıklı 184. maddesi yürürlükte olmasına karşın; 

 

3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalıştırma ruhsatlarına dair Kanun ve bağlı yönetmelik ve 1999/ 13681 sayılı Açılması İzne Bağlı İşyerlerinde yapılacak İşlemlere ait yönetmelik ile 5393 sayılı Belediye ve 5302 İl Özel İdaresi yasaları hükümlerine istinaden İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatları, İçkili Yer İşletme İzin Belgeleri, verilmesi için idaremize yapılan başvurularda, zorunlu olarak istenilen bir belge olan,  

 

Ayrıca 1593 sayılı yasa ve bağlı yönetmelik hükümlerine göre Belediyeler ve İl özel İdarelerince verilecek G.S.M. ruhsat taleplerinde, Yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olduğunu gösteren, kullanılmasında bir sakınca olmadığını ifade eden ve İmar kanununun 30. maddesinde tanımlanan “ YAPI KULLANMA İZİN BELGESİ” nin aranması ilgili yasal mevzuata göre zorunludur. 

 

İSKAN RUHSATI VEYA YAPI KULLANMA İZİN BELGESİ ALINMAYAN YAPILARA ELEKTRİK, SU, TELEFON VE KANALİZASYON HİZMETLERİNİN VERİLMEMESİ 3194 SAYILI İMAR YASASI VE 5237 SAYILI YENİ TÜRK CEZA YASASI GEREĞİDİR. AKSİNE DAVRANANLARA YASAL İŞLEM UYGULANMASI VE KAMU GÖREVLİLERİNİN 1-5 YIL ARASINDA YARGILANMASI SÖZ KONUSUDUR. 

 

Bölgedeki sosyal durumu özetlersek; 

1) Köylerimizdeki vatandaşlarımızın atalarından kalan, zilyetlik veya tapulu satış ile elde ettikleri ve günlük yaşamın gereği olarak geçimlerini sağladıkları, kendilerine ait bu toprakların, HAZİNEYE BIRAKILARAK tapularının verilmemesi, maddi-manevi toplumsal sıkıntılara yol açacağı gibi, KURUMLARA VE YÖNETİCİLERE DUYULAN GÜVEN AZALACAKTIR. 

 

2) 6863 SAYILI YASA GEREĞİNCE VE İPTAL EDİLEN MADDE HÜKMÜNE KARŞIN ZAMANINDA YAPILAN İTİRAZLAR VE AÇILAN DAVALAR SEBEBİYLE HENÜZ ÖZEL MÜLKİYETE KONU EDİLMEYEN DOĞAL SİT ALANLARINDAKİ BAĞ-BAHÇE, ARSA, TARLA VE ARAZİLER YÜZYILLAR SONRA ORTYA ÇIKAN BU ACI GERÇEK VE MAĞDURİYET YÜZÜNDEN KÖYLÜLERİMİZİN GELİR DURUMUNU VE REFAH SEVİYESİNİ ARTTIRACAK TARIMSAL VE TİCARİ FAALİYETLERE İZİN VERİLMEMEKTEDİR. 

 

3) Ayrıca bu toprakların 3621 sayılı kanuna göre 100 mt kıyı şeridi alanında bulunmaları nedeniyle turizm amaçlı kullanamamaları anlamına gelmekte, bu durum köylülerimizin gelir kaybına, yaşam biçimine, refah seviyesine ve işsizliğin artmasına, evrensel insan haklarının ihlaline ve köylerden göçün artmasına yani bu durum toplumsal bir çöküntüye ve sıkıntıya zemin hazırlamaktadır. 

 

Yukarıda açıklanan nedenlere bağlı olarak; 

İlimiz ve ilçemiz sınırlarının içerisinde bulunan özel çevre koruma ve sit alanlarında; kaçak yapılar ve işyeri ruhsatları ve denetimleri konularında yıllardır süre gelen ve ARADAN GEÇEN 20 YILLIK BİR ZAMAN DİLİMİNE KARŞIN henüz çözüme kavuşmayan büyük bir KAOS yaşanmaktadır. 

 

A ) OYSA Akılcı ve gerçekçi bir yaklaşımla, il özel idaresinin imar planı hazırlanması yönünden görev alanı dışında kalan bu köylerimizin uygulama ve nazım imar planları; 

TURİZM VE KÜLTÜR BAKANLIĞI İLE ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN İŞBİRLİĞİ SAĞLANARAK İÇİŞLERİ BAKANLIĞINCA YÜKSEK PLANLAMA KURULU KARARI İLE KÖYDES PROJESİ KAPSAMINA ALINARAK, YASAL BİR ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR. 

 

B) Bu konudaki uygulama ise, Özel Çevre Koruma Kurumu ve İl Özel İdaresi arasında yapılacak işbirliği veya yetki devri yapılması durumunda TURİZM ALANI ALT YAPI HİZMET birliklerince, il genel meclis kararı da alınarak valilik koordinasyonunda, mutlaka gerçekleştirilmelidir. 

 

C) KORUMA BÖLGELERİNDE HALEN HÜKÜM SÜREN YASAKÇI VE CEZALANDIRICI BİR ANLAYIŞ YERİNE AKILCI VE GERÇEKÇİ BİR PROJE İLE UYGULAMAYA BAŞLANILMALI, GEÇDE OLSA YÖRE HALKINDAN ÖZÜR DİLENMELİDİR. 

 

Yapılan açıklamalar ışığında görüş ve öneriler ; 

 

Yukarıda belirtilen gerçekler ve yasal nedenlerle; 

Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve bu bölgeler içerisindeki Sit Alanlarında arsa ve arazileri bulunan köylülerimiz; Büyük bir sabır ve saygı ile günümüze kadar koruma ve uygulama imar planlarının yapılmasını beklemişlerdir. 

 

Bazı köylerimizde ise yıllar önce yapılan kadastro çalışmalarında HAZİNE ADINA tespit edilen yerlerin HALEN MAHKEMELERİNİN DEVAM ETMESİ, YARGILAMA SÜRECİNİN ÇOK UZUN SÜRMESİ VE KESİN SONUÇ ALINAMAMASI SEBEBİYLE TAPULARI ALINAMAMIŞTIR. KADASTRO ÇALIŞMALARI BİTMEYEN YERLERİN LİSTELERİ ASKIYA ÇIKARILMADIĞINDAN TAPULAMA İŞLEMLERİ HENÜZ BAŞLAMAMIŞTIR. 

 

Ancak; İlçesine gelen turizm gelişmelerinden yararlanmak maksadıyla yaşadığı mecburiyet karşısında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre tek başına yâda başkalarıyla birlikte mülkiyet hakkı olan ve bu hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamayacağını düşünen köylü vatandaşlarımız; 

 

( ÇAĞDAŞ YAŞAMIN GEREĞİ OLARAK; Ailesini sağlıklı bir ortamda barındırmak, refah içerisinde yaşatmak için günlük geçimini ve geleceğini sağlamak zorunda olan, hepsinden önemlisi bu köylerde doğup, büyüyen ve yaşamakta olan yöre insanlarımız) 

 

İlçelerinde son yıllarda hızla artan ve gelişen turizm hareketlerine paralel olarak, ihtiyaç duydukları bir yapıyı ( Küçük bir ev veya küçük bir işletme niteliğinde lokanta, bakkal, kasap, berber, büfe, v.b.) yaparak, bu iş yerlerinden ELDE EDİLEN GELİRLER DAHİL İLÇE BAZINDA ülkemiz turizm gelirlerinin % 10 luk kısmına katkıda bulunulmuştur. 

 

Öte yandan,  

Bu işyerleri aynı zamanda sigorta, bağ-kur ve vergi paralarını da ödeyerek, ülke ekonomisine gelir kazandırmışlardır. Bir başka açıdan bakıldığında İSE, KORUMA BÖLGELERİNDEKİ işyerlerinde ülkemizin değişik yörelerinden binlerce insanın çalışmakta olduğu ve İŞ-KUR devreye girmeden, BÖLGEDE işsizliğinde önlendiği de görülmektedir. 

 

BÖLGE KÖYLERİNDE YAŞAYAN HALKIMIZA, HERBİRİ AYRI BAKANLIKLARA BAGLI DEĞİŞİK STATÜLERDEKİ KORUMA FAKTÖRLERİNİ YARATTIKLARI VE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARA SAHİP ÇIKTIKLARI İÇİN TEŞEKKÜR ETMEK,  

 

EVRENSEL İNSAN HAKLARININ VE MİLLİ-MANEVİ KÜLTÜRÜMÜZÜN GEREĞİ OLARAK YASAKÇI ZİHNİYET YÜZÜNDEN YILLARDIR MAĞDUR EDİLEN KORUMA BÖLGELERİNDEKİ İNSANLARIMIZA GEÇDE OLSA HAKETTİKLERİ HUZUR VE MUTLULUĞU YAŞATMAK İÇİN MÜCADELE ETMEK, HER TÜRK VATANDAŞININ, ÖNCELİKLİ GÖREVİ OLMALIDIR. 

 

SONUÇ OLARAK GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER: 

 

Hükümetimizin çok başarılı icraatlarının sonuç ve devamında Avrasya’ nın parlayan yıldızı haline getirdiği örnek bir Türk-İslam ülkesi olarak gelecek yıllarda turizm gelirlerini 40-50 milyar dolara, turist sayısını da 40-50 milyon turiste çıkarmak ve ülkemizin turizm mevsimini 12 aya yaymak için çalışmalar yaptığı göz önüne alınarak: 

 

  1. Özel Çevre Koruma Bölgelerindeki Köylerimizde Koruma ve Uygulama İmar Planlarının hazırlanarak, kesinleştikten sonra yürürlüğe girmesine kadar; Halen bölgede yaşanmakta olan bu olumsuz gelişmeler karşısında mevcut yapılar için ilk ve son kez bir İMAR AFFI çıkartılmasını,  

 

Yani; ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGELERİNDE ve bu bölgeler içindeki local SiİT alanlarında ilgili kurumlarca yeterli alt yapı olmadan veya alt yapı hazırlanmadan çıkarılan yasalar yüzünden mağdur edilen köylü vatandaşlarımız ile Devlet ve dolayısıyla Hükümetimiz arasında bir İMAR BARIŞI sağlanmasını,  

 

  1. Özel Çevre Koruma Bölgelerinde yer alan küçük ve orta boy işletmelerin; 

Bu imar affı yasasında öngörülen çalışmalar tamamlanıncaya kadar, turizm faaliyetlerine devam edebilmesi için, İmar Kanununun 33. maddesine konulacak bir ek madde ve kendilerinden alınacak bir taahhütname ile iş yerlerinin geçici ruhsatla çalışmalarına fırsat tanınmasını,  

 

3- Özet olarak: İlimizin bazı ilçelerindeki köylü vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin büyük kısmını oluşturan Özel Çevre Koruma Bölgelerinde ve bu bölgeler içerisinde bulunan aynı özellikleri taşıyan koruma içinde koruma yaratılan 1.-2. Ve 3. Derece Doğal Sit Alanlarında; 

 

  1. Gerek yöre halkının derecesi ne olursa olsun sit alanlarında Zilyetlikle taşınmaz mal edinmelerine imkân sağlanmasını, KİŞİLERİ VE KURUMLARI boş yere meşgul eden ve halen devam etmekte olan adli ve idari davaların düşürülmesini,  

 

  1. Gerekse Koruma bölgesi olarak tespit ve ilan edildiği halde yasal yapılaşmaya imkân sağlayacak olan ancak nedense 20 yıldır bir türlü hazırlanamayan alt ölçekli imar planları hayata geçirilinceye kadar, gerçekleştirilecek bir imar Barışı ile ev ve işyerlerine ruhsat almalarını ve böylelikle devlet bütçesine de yeni bir gelir temin edilmesini,  

 

  1. Ülke bütçesine önemli oranda katkı sağlayan turistik sahil bölgelerinde Vatandaş ve Devlet arasında barış ortamı yaratılarak, hem bölgenin gelişmesi ve kalkınması hem de yöre halkının huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmelerini,  

Sağlayacak yasal düzenlemeler ivedilikle gerçekleştirilmelidir. 

Hasan SARIHAN/Özel İdare Müdürü -MARMARİS 

 
Toplam blog
: 7
: 2237
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

21 yüzyılda Avrasyanın parlayan yıldızı güzel ülkemizde; üstünlerin hukukuna ve her türlü hak ihl..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara