- Kategori
- Güncel
Martı sesleri, aç çocukların güneşten yanan elleri

Dışarıda martı sesleri…
Akşam saatleri ve sabah 5 suları Kadiköy sokaklarında martıların konuşması hakimdir.
Güne sohbet ederek başlarlar, akşamı sohbetle karşılarlar.
Bana onları dinlemek, seslerinden bir anlam çıkarmak düşer.
Bugüne kadar ne sonuca vardın sorunuza da vereceğim cevap:
Martıların çoksesliliğe karşı olmayan, birbirlerinin fikirlerine saygı duyan kuşlar olduğu.
İtalyan sofralarındaki uzun sohbet seanslarına benzeyen konuşmalarında, kahkahalar yok belki ama yüksek volümlü sesleri kahkahaları aratmıyor.
Televizyondaki haberleri dinlemek yerine onların sesine kulak vermek daha anlamlı geliyor şu anda.
Geçenlerde bir yazıda okumuştum: Hiçbir ülkede Türkiye’deki gibi politik, sosyal olayların dinamiğinin hızlı olmadığı yazıyordu.
Bence de öyle…
Mesela bir anne ikiz oğullarına sünnet elbisesi almak için bindiği minibüsten ölü olarak çıkabiliyor. Geride hem ikiz oğullarını hem de annesinin dişçide olduğunu zanneden küçük kızını bırakarak. Acı, çok acı 2000’li yıllardaki halimiz.
“Gelişim, değişimdir” cümlesini kabul edemediğimiz, daha doğrusu etmek istemediğimiz için bu kadar şiddet, kaza ile burun buruna yaşamak zorunda kalıyoruz.
Hepimizin unutmaması gereken ise “bugün sana, yarın da bana” cümlesi olmalı oysa.
Hiç ummadığımız anlarda öyle şeylerle karşı karşıya gelebiliyoruz ki, neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Sokakta tecavüze uğrayan bir çocuk-bebek mi dersin, minibüste can veren anne mi, emekli sandığında kalp krizi geçiren yaşlı teyzeler mi… Hepsi de var, hiçbirisi hakkında da, “olur mu öyle şeyler?” diyemiyoruz.
Oluyor çünkü.
Dibimizde oluyor hem de…
Küresel ısınma konusunda da aynı noktadayız.
Sokaklarda patlamış borular, çeşme başında bekleyen kadınlar, yıkanamadığı için isilik olan bebekler ve mikrop yuvalarında yaşama numarası yapan insanlar.
İstanbul’dan bakınca dramatize ediyormuşum gibi gelebilir ama biraz da İstanbul’un kenar mahallelerinde turladığınzda, onların yaşamına dahil olduğunuzda İstanbul’un içinde onlarca cehennem ve yoksunluk galibi mahalle barındırdığını görüyorsunuz.
Martıların geçmediği, uğramadığı yerlerde kurbağalar zıplıyor sokaklarda. Nedeni: susuzluk ve hiçbir hijyenin olmaması.
Lastik ayakkabılı çocuklar, yaşadığımız lüks mahallelerin, sitelerin tam dibinde nefes almaya çalışıyorlar halbuki. Sabah erkenden su satmaya çıkıyorlar, arabaların önlerine kendilerini atıp 3 kuruş kazanmaya çalışıyorlar.
Onlara, çocuklarına sahip çıkamayan bir sistemin, çoçuğuna elbise almaya çıkan anneye sahip çıkmasını beklemiyoruz bu yüzden…
Sıcaktan pişen 3 yaşındaki kızın ellerine, omuzlarına krem sürmeyi, bakımsızlıktan tiftik olmuş saçlarını yıkayıp taramayı… Yemek pişirip, “hadi çocuğum doyana kadar ye” demeyi hayal edişim de bu yüzden…
"Çok sıkıntı verdin akşam akşam" diyenlere martı seslerini usul usul dinlemelerini öneririm.
Sıkıntıları iyi tahlil edemeyenler, martıların da ne dediklerini anlayamazlar.
Lütfen bunu unutmayalım...