- Kategori
- Gündelik Yaşam
Martı

Mavi, ahşap bir kayıktayım...
Mevsimlerden; bahar mı, yaz mı? O kadar önemli mi? Rüzgâr yüzüme vuruyor...
İşarete gelince duruyor, çapa atıyoruz... Yalnız bir martı konuyor kayığa, kafasını sağa eğip yüzümüze bakıyor.
“Benim martım bu” diyor Hikmet... Güleceğim çıkıyor...
“ Hikmet ağabey yoksa sen gizli gizli Sait Faik mi okuyorsun?”
“ Sait kim, Faik kim yahu... Balıkçı mı? Silivrili mi?”
“ Yazar!”
Anlamaz gözlerle bana bakıyor...
“ Onun yazdığı bir öyküde de topal martı ile balıkçı var da”
“ E ne var bunda? Her balıkçının bir martısı olur... Martı neden topal?”
“ Bilmem, topal işte... Sen nereden biliyorsun bu martının senin martın olduğunu? Hadi öyküdeki martının bir bacağı yok! ”
“ Bununda kanadında beneği var!”
“ Attın he ağabey!”
“ Yahu neden atacağım bak...”
Benek falan görmüyorum ama işi bozuntuya da vermiyorum...
“ Öyküdeki balıkçı konuşuyor martıyla...”
“ Kafayı bozmuş O”
Sen de konuşuyor musun diye soracaktım!
&&&
Hikmet’in gerçekten mavi kayığına konan bir martısı vardı ve ben o dönemde topal martı ve balıkçının öyküsünü okumamıştım...
Hikmet’le aramızda böyle bir diyalog geçmedi!
Öyküyü az önce okudum zaten...
Aklıma Hikmet geldi...
Hikmet martıyla konuşuyordu!