- Kategori
- Güncel
Meclis Kavgası, Mağdurlar ve Mülayimler...

Durum ortada; başarısızlıklar ve kifayetsizlikler. Ağza alınmayacak küfürler ve tekme- tokat girişmeler...
Kiminin yakası yırtıldı, kiminin kravatı boğazına dolandı, kiminin ise gözlükleri yerinden fırladı.
Yumruklaşma, itiş-kakış ve karmaşa . Sonrasında baygınlık geçirip, apar-topar hastaneye kaldırılanlar...
Bunlar; geçen akşam TBMM’nin genel kurulunda, bir gensoru önergesinin görüşülmesi esnasında, kimi vekillerin karıştığı kavgada sergiledikleri davranışlar...
Peki, ya sebep!
Sebep ortada; dikkat çekme, ihtiras ve inatlaşma. Beraberinde seçmenin gözüne hoş görünme çabası, sözüm ona!
Ne ekonomik sıkıntılar, ne işsizlik, ne bütçe açıkları, ne de ülkenin geleceği; hiçbir şey omurlarında değil, bu kavgacı vekillerin.
Tek bildikleri lâfebeliği, şamata ve tantana, onu da gereğince yerine getirmekten sakınmıyorlar, zaten.
Dünyanın diğer yerlerindeki meclis oturumlarında, bu tür kavgalara rastlamak biraz zordur. Az gelişmiş birkaç ülke hariç.
Kavga sonrası “mülayim” ve “mağdur” rollerini üstlenenler oldu. Bunlar üste çıkmak için hemen basın açıklaması yaptılar.
Açıklamalarda kimileri “aslında biz bunu değil, şunu söyledik”, kimileri ise “konuşmamız maksadını aştı.” diyerek, mazeret uydurdular.
O akşam sağa-sola hücum götürmesine rağmen mağduru oynayanlardan birinin feryadı, gerçek mağdurların sesini bastırdı.
Hatta “muhatabını suçlu çıkardı” demek daha doğru.
Meclis kavgasının birde umulmadık taşları vardı. Olay esnasında bunları “teskin etmek” aracıları hayli uğraştırdı.
Dahası, kavgada baş yarmasalar bile, ceketlerini çıkarıp, kollarını sıvadılar. Yere ayak sürerek rakibe “hodri meydan” dediler.
Bir hususu hatırlatmada fayda var. Sakın ha, kimse kavgaya karışan vekillerin, halktan özür dilemelerini beklemesin.
Çünkü herkesin kendi demokrasisini hayata geçirmeye çalıştığı ülkemizde, mecliste yaşanan tuhaflıklar ve sonrası gelişmeler, icracıları için son derece olağan.
Zaten kavgaya karışanlardan biri çıkıp, özeleştiride bulunsa ve gelişmeleri olanca çıplaklığıyla ortaya dökse, asıl o zaman şaşmak gerekir.
Kim bilir, daha ne kadar bu bulanıklığın, bu çamurun içinde, hep birlikte debelenip, duracağız!