- Kategori
- Güncel
Medeniyet insanlık için yararlı mı? Yoksa zararlı mıdır?

www.freewebs.com/.../428124132_bae331519f.jpg
Şimdi yapılıyor mu? Bilmiyorum, Lisede okuduğumuz yıllarda, İstanbul'da liselerarası münazara yarışmaları olurdu. Her iki okula tez ve anti tez olarak bir konu verilir, taraflar o konu üzerinde çalışırlar ve bir cumartesi öğleden sonra juri önünde konu tartışılır ve bir taraf galip gelirdi. Örneğin "İçki kederden mi içilir? Yoksa neşeden mi?" gibi konular. Yeri gelmişken söyleyeyim içki daha çok kederden içilirmiş.
Biz Sultanahmet Ticaret Lisesi olarak o yıl birinci olmuştuk. Yarı finalde ise karşımızdaki rakip İstanbul Kız lisesiydi.Tezler ise "Medeniyet insanlık için yararlı mı? Yoksa zararlı mı?" konusunu kapsıyordu. Bizim savunacağımız görüş medeniyetin insanlık için zararlı olduğu yönündeydi.Örneğin, karşı taraf tıp konusunda ne kadar ilerleme olduğunu anlatırken biz de Japonya'ya atılan atom bombalarının binlerce insanın ölümüne sebep olduğunu söylüyorduk. Neyse sonunda "Medeniyet insanlık için zararlıdır." tezini savunan bizim ekip galip gelmişti.
Ama o zamanlar;
- Ozon deliği henüz yırtılmamıştı,
- Annelerimiz çamaşırları deterjanla değil, sabun veya sabun tozuyla yıkıyordu. Deterjan o zamanlar bilinmiyordu.
- Yaz sebzelerini yazları, kış sebzelerini ise kışları yerdik. Kışları domates ve salatalık gibi yiyecekler göremezdik.
- Tavuk yiyeceksek, ya tavuğu alıp kendimiz keser, veya kestirip, evde temizler yerdik.
- Yumurta lüks yiyecekler sınıfına girerdi.
- Yoğurdu ya evde kendimiz yapar, veya sırtında askıyla gezen yoğurtçudan alırdık.
- Baz istasyonları ve cep telefonları yoktu.
- Marmara denizinde her cins balık bulunuyordu.
- Özel arabası olanlar parmakla gösteriliyordu. Dolayısiyle eksozdan çıkan gazlar azdı.
Zaman zaman küçük üretici ve esnafla sohbet ederim. Geçenlerde biri anlatıyor. "Ağabey yoğurt dediğin sulu olur. Şimdi piyasada satılan yoğurtlara bak, peynir gibi. Neredeyse bıçakla keseceksin. Yoğurt iki günde ekşir. Ama bu satılan yoğurtlara bak, üretim tarihleri ile son kullanım tarihleri arasında bir aya yakın süre var. Bu ne demektir? Koyuyorlar katkı maddesi denilen kimyasal maddeleri. Ondan sonra yoğurt bir ay dayanıklı oluyor. Piyasada satılan zeytinyağının hammaddesi olan zeytin ve küspeleri bizden alırlar. Alırken de en ucuzu ve kötüsünü alıyorlar. Rafine ettikten sonra piyasaya sunuyorlar. Bak bizim yaptığımız zeytinyağına, bir de piyasadan al bak, farkı görürsün ağabey."
Adam o kadar dolu ki anlatmaya devam ediyor:
Domateslerin tohumları Brezilya'dan geliyor. Özel bir tohummuş. Seralarda yetiştiriyorlar bunları, ilaç veya siz buna hormon diyorsunuz. Bunu vermediniz mi sonuç alamıyorsunuz. Ama hormonu verince kısa zamanda domates görüntü olarak meydana çıkıyor. Bir de ilacın dozunu ayarladıklarını da hiç sanmıyorum. Çünkü bütün sera ilaç içinde kalıyor.
Ne diyeyim?. Adamı sadece dinledim. Söyledikleri doğruysa, son yıllarda artan kanser vakalarının nedenlerini başka yerlerde aramamak gerek.
Bir gün bir tavuk çiftliğini geziyorum. Civcivler yumurtadan çıktıktan sonra, elektrik ampulleri altında hayvanları devamlı besliyorlar. Hayvanlar hiç uyumuyor. 24 saat yem yiyorlar ve 30 günlük olunca.kesip satışa sunuyorlar. İşte piyasadan aldığınız piliçler bunlar. Bir programda Erman Toroğlu "Benim alacağım tavuk gıt gıt gıdak demeli, yoksa ben piyasadan tavuk alıp yemem" demişti de tavuk satışları yarı yarıya düşmüştü. Aslında doğru söylemişti. Bir köy tavuğunun ve köy yumurtasının lezzetini marketlerde satılan ürünlerde bulabiliyor muyuz? Ne gezer....
Geçenlerde beyaz eşya servisinden bulaşık makinesi için, bir servis yetkilisi geldi. Gelen servis görevlisi,
- Bulaşık makinesinde parlatıcı kullanıyor musunuz? dedi
Biz de kullandığımızı söyledik. Makinenin parlatıcıyı son suda aldığını ve ne kadar durulanırsa durulansın bardak ve tabaklarda bu kimyevi maddenin kaldığını söyledi. Tavsiye ettiği ürün ise üçü bir arada satılan tablet şeklindeki ürünler. Çünkü onlar yıkama esnasında suya yavaş yavaş karışıp, eriyip gidiyormuş. Tabak ve bardaklarda kalan kimyevi maddenin ne kadar zararlı olduğunu söylememe gerek yok.
Bir de aynı servis görevlisi şunu söyledi.
- Bir yumuşatıcıyı çamaşır makinesinin yumuşatıcı kutusunda 2 gün bekletin, sonra neticeyi görün dedi.
- Biz ne olur? diye sorunca;
- Pelte gibi olur. Jelatin haline dönüşür. Bu da yumuşatıcının bir kimyevi madde olduğunu ve ileri aşamada cilt kanserinin nedenlerinden biri olabileceğini belirtti.
Tabii, bu kişiler olayların içinde....
Kimbilir daha söylenecek neler var? Tamam tıp ilerliyor, insan ömrü belki uzuyor ama, tedavi konusunda aşama kaydedilirken diğer taraftan da kendi hastalıklarımızı kendimiz yaratıyoruz.
İstiklal Marşımızın güftesini yazan Mehmet Akif Ersoy, daha o zamanlar medeniyet için "Tek dişi kalmış canavar" dememiş miydi?