- Kategori
- Sosyoloji
Medine vesikası ve günümüzdeki Müslümanlık anlayışı

Günümüzde Birleşmiş Milletlerin tarafından 1948 yılında oluşturulan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki maddeler 1326 sene önce Medine ve çevresinde yaşayan çeşitli inançlara mensup kabileler dâhil olduğu. Medine Vesikası adında ki projeden alınmıştır. Medine Vesikası projesi o kadar ileriye dönük bir projedir ki günümüzde sadece beyaz kâğıtlar üzerinde kalınarak sözde uygulanmaktadır.
Günümüz politikası kendine has özelliklerle insanları kırdırmaya, yok etmeye, öldürmeye yönelik bir yönetim biçimini kullanmaktadır. Oysa inanç özgürlüğünü, kültür yozlaşmasını zorluklarla dayatan bir ideoloji, hem kedine zarar vermektedir. Hem de halkların kardeşliğini zedeleyerek kan akıtmaktadır.
Medine’deki projenin temel bazı özellikleri şunlardı
1)Herkesin (her kabilenin )inancı ve kültürü kendisine ait olacaktı ve diğerlerini bunu kabul etmeleri konusunda zorlamayacaktı
2)Her inanç ve her kabile bu anlaşmaya göre eşit haklara sahipti ve hiç birinin bir diğerinden üstünlüğü yoktu
3)Anlaşmaya dâhil olan inançlar ve kabileler savaşa ve barışta bir birlerine destek olacaktı. Bir birlerine yardım edeceklerdi.
4)Anlaşmaya katılan kabileler eğer anlaşma yapmadan kabilelerle savaşırlarsa, anlaşmayı imzalayan diğer kabileler onlara destek olacaktı
5)Anlaşmaya yapan kabileler kendi aralarında savaşamayacak, bir sorun olursa Peygamber efendimiz Hz Muhammed onlara hakem olacaktı
Bu proje aslında İslam dinini temel yapısını oluşturmaktadır’’Dinde zorlama yoktur’’ (Bakara : 256)ve ‘’sizin dininiz size ,benim dinim banadı’’ (kafırun:6)vb çoğaltabiliriz.
Geçmişten günümüze gelen bu proje bizlere ders oluşturması gerekirken, bizler hala gerçekleri yutup gerçek olmayan düşlerin peşinde koşarak; kırmaya, incitmeye, dökmeye, vurmaya, öldürmeye, şiddete, kan akıtmaya ve bencil davranıp kendi egomuz doğrultusunda sergilediğimiz para politikası, koltuk sevdası,petrol politikası uğruna geçmişimizi unutularak ,kendimize has politikalarla daha çok para kazanmak ,güçlenmek uğruna dinimizi kullanarak yok etmeye doğru götürürcesine bir yol haritası izletirdiler bizler
Oysa Toplumsal olarak görünen bu sorunların başındaki inanç özgürlüğü İslam felsefesindeki yeri tartışılamaz bir boyutta. Bu gün halkını öldüren bir düşünce Müslüman olamaz, Bu gün kendi vatandaşlarına baskı yaparak özgürlüklerini kısıtlayan, onların üzerine bomba atan, şiddet uygulayan, namaz kılmadı diye şiddete maruz bırakan, başını örtmedi diye öldürmeye kalkışan inanç Müslüman olamaz. Kerbela da kan akıtan bir zihniyet Müslüman olamaz Bugün Madımak otelinde sanatçısını yakan bir ideoloji ve yine baş bağlar köyünde camisini ve halkını yakan, öldüren bir düşünce de Müslüman olamaz.
Peygamber efendimiz döneminde hiç kimse arasında ayrımcılık yoktu. Toplumsal barışı öngörüler ahlaki değer yargıları vardı. Ahlak, toplumsal yaşamda, belirli kişi, grup ya da toplum için belirli zamanda ve belirli bir yerde geçerli olan (ya da geçerli olması beklenen) değer yargılarının, örf, adet, norm ve kuralların oluşturduğu bir sistem bütünüdür. insanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, başka insanların davranışlarını olumlu ya da olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçütler bütünü, tarih boyunca her insan topluluğunda ahlak dizgesi var olmuştur, bu dizge toplumdan topluma ve aynı toplum içinde çağdan çağa değişiklik gösterir, nesnel ya da toplumsal ahlak, insanın toplumun öteki bireylerine karşı ödevini içerir,bu kurallar yazılı olmadığı için biçimsel bakımdan hukuktan farklı olmakla birlikte, gene de ahlak ile hukukun örtüştüğü, hatta özdeşleştiği durumları vardır.Toplumsal yaşama egemen olan hukuk kurallarıyla nesnel ahlak arasında sıkı bir bağ vardır Toplumun genel ahlak görüşlerine ve toplumsal vicdana uygun düşmeyen hukuk düzenlemeleri, kendilerinden beklenen toplumsal işlevi yerine getiremeyeceğinden uzun ömürlü olmaz
İnsanların gerek birbirleri gerekse toplumsal feodal sistemdeki davranış kuralları, töresel ilkeler, değer yargıları, normlar ve kuralların belirttiği baskıcı rejimlerin getirdiği zulümlerle beraber toplumsal bilinç biçimi yok edecek boyutu getirmektedir. Bunla beraber bireyler üzerinde ister istemez ahlakı değer ve normları kendini yetirip, yerine; uyuşturucu maddeler, şiddet, öfke, sabırsızlık, anlayış kıtlığı, zorbalık kendini dışa vurması gibi sosyal psikolojik hastalıklarla beraber içinden çıkılmaz bir hale geliyorlar. Bunlarında uygulayan sistemdeki her kişi Müslüman anlayışı tartışılır boyuta gelir