Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Ekim '12

 
Kategori
Haftasonu
 

Meğerse İğneada ada değilmiş !!!

Meğerse İğneada ada değilmiş !!!
 

Mert Gölü'nde gün batımı...


Baktım ki bu diyarlara uğramayalı uzun zaman olmuş, yine bir gezi yazısı ile geri dönmeye karar verdim…

Geçtiğimiz hafta sonunu Geos Tur Ayfer Hanım’ın önderliğinde ilk defa gittiğim İğneada’yı görerek, gezerek ve ekim ayına rağmen çok güzel bir deniz keyfi yaparak geçirdik.

Keyifli hafta sonu Kadıköy Altıyol’da cumartesi sabahı saat 05:45’te başladı. Aslında hareket saati 06:00 olmasına rağmen ben ve benim gibi heyecanlı katılımcılar erkenden otobüste yerlerini alınca bir sonraki durağımız olan Akmerkez’e doğru Hüseyin kaptanın idaresinde hemen hareket ettik. O saatte trafiğe hasret (!) İstanbul caddelerinde onbeş dakika gibi kısa bir sürede Akmerkez’in önüne park ederek gelecek konukları ve hareket saatimiz olan 06:30’u beklemeye başlamıştık bile…

Sonrasında Gayrettepe Bulvar Pastanesi önünde poğaça ikmali için uzun bir bekleyişin ardından hareketle Mecidiyeköy’den sevgili arkadaşımı da alarak İncirli’ye doğru teker çevirdik. Buradan da şeker insan Vasfiye ablamızı ve büyük başkan Ayfer Hanım’ı otobüse dahil ederek ikram edilen sıcak poğaçalarımızı yemeye koyulduk.

Keyifli bir yolculuktan sonra İğneada’ya ulaştık. Yolda Istranca dağlarını geçerken yol genişletme çalışmaları için yok edilen güzelim ağaçları gördükçe içim sızladı. “Bu yolu genişleteceklerine adaya giden feribot saatlerini sıklaştırsalar daha iyi olmaz mı acaba?” diye sormam ise gülüşmelere neden oldu ki nedenini daha sonra anlayacaktım...

Otelimize yerleştik. Bir paramotorun ilgi ve müşteri çekmek için tepemizde dolanmasını ve adeta bizi karşılamasını seyrettik. Öğle yemeğini müteakip direk deniz keyfine geçtik ve kendimizi Karadeniz’in o gün için sakin sularına bıraktık.

Akşam üzeri menüsünde ise sınırdaki köyümüz Beğendik ve hemen bir derenin ayırdığı Bulgar köyü Rezovo vardı. Çok methedilen ama mevsim geçtiği için yiyemediğimiz tenekede tavuk olayının sadece tenekesini görebildik.  Özel bir şahsa ait, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bir kopyası olduğu söylenen evi de uzaktan fotoğrafladık.

Sonrasında İğneada feneri ve Mert gölünde günbatımı vardı. Bol bol fotoğraf çektik. Özellikle Mert gölünde öyle anlar oldu ki, fotoğraf çekmeye yetişemedim. Bir yanda her dakika alçalan ve değişen bir güzellikle batan güneş, diğer yanda kenarlarında uzanan sazlıklarla Mert gölü, göldeki kuşlar, yine gölde gezinen kuğular, kuğuların kanatlarını uzun mesafeler boyunca kuvvetle çırparak havalanma ritüellerinin yarattığı muhteşem görüntüler, gölle denizin birleştiği noktadaki nefis görsellik…

Bunlara bir de bir gün önce gördüğümüz paramotor eklenince ne çekeceğimi şaşırdım ve heyecanla birbiri ardına deklanşöre dokundum. Özellikle paramotorun kızıl güneşe yaklaştığı anları yakalamaya çalıştım ancak bulunduğum açıdan uçan mereti güneşin üzerine denk getiremedim.

Sonrasında otele kısa bir yürüyüş, hazırlık ve güzel yemekler eşliğinde keyifli bir akşam yemeği.

Gecenin finalini ise kumsalda yanan büyük ateşin etrafında şarap içerek yaptık.

Ertesi sabah yine hoş bir kahvaltının ardından deniz olayına devam ettik. Sıcak şarap eşliğinde bir barbekü partisi ile de otele veda ettik.

Konakladığımız İğneada Resort Hoteli, mimari açıdan o uzun ve güzel kumsalda adeta bir çıban gibi yükseliyor ancak konfor ve konukseverlik olarak yeterli ve genelde sakin boyutta…

Sonuç olarak İğneada mutlaka görülmesi gereken bir yer değil belki ama, sakinliği, uzun kumsalı, mevsiminde yakaladığınız güzel denizi, gölleri, longoz ormanlarıyla en azından bir hafta sonu kaçamağı için bölgeyi merak edenleri sıcak bir şekilde sarıp sarmalıyor… İstanbul ve çevresine olan yakınlığı da cazibesini arttırıyor.

Ve unutmayın, İğneada’ya ulaşım kara yoluyla sağlanıyor. :))

  

 
Toplam blog
: 8
: 512
Kayıt tarihi
: 23.09.09
 
 

1968 Ayvalık doğumluyum. Yazmayı seviyorum, duygu ve düşüncelerimi bu yolla anlatmak bana daha uygun..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara