Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '21

 
Kategori
Felsefe
 

Mehmet Ali Türkmen

Türkiye toplumsal formasyonunun önemli grafik sanatçılarından olan Mehmet Ali Türkmen'i (MAT) bilenler bilir. yolları şu ana değin onunla kesişmeyenlere MAT'i tanıtmak adına, blogumda yer alan ve tamamı 11 ara başlık ve 24 bibliyografik ve açıklayıcı not içeren çalışmamın üç bölümü ile 3 dipnotunu aşağıya alıyorum:
 
1***prologue / medhal : 'bundan ötesi.....'
 
Çok beğendiğim ve yüksek bir sadakatle parmak izlerini, ayak izlerini ve tabii ki gri hücrelerinin işlerini takip ettiğim bir grafik sanatçısını, şimdiye değin yayımlanan 5 kitabı (ama en çok da son albümü olan Therapia) üzerinden tanıtan bu metinle, doğrusu, sadece grafik sanatlarla ilgilenenleri hedeflemedim. Onun yanı sıra, okunulan satırlar, felsefe (özellikle de onun fenomenoloji ve varoluşçuluk disiplinleri), psikiyatri, popüler kültür, koleksiyonerlik, kitabiyat, sinema, kozmoloji, edebiyat, çizgi roman evreni, Payitaht'ın (Âsitâne, Der Saadet) kültür haritası ve halîtası, kuramsal fizik, bilim kurgu.... gibi onlarca başka alt metin ve izleğin dolayımları üzerinden de kendisini var ederek, çok daha geniş bir okur kitlesi için cazibe merkezi olmayı arzulamaktadır (olası bir yanlış anlaşılmayı kestirmeden bloke etmek adına diyorum ki: 'eserin arzusu, müessirinkine, telifin beklentisi müellifinkine bitişiktir, ayrı ayrı var olamazlar, düşünemezler ve düşünülemezler). 
 
Metni(mi)n çok sayıda farklı disiplin üzerinden / içinden yürüyor oluşu, temelde, referanslar verdiğim müktesebatı oluşturan karikatür / desen / resimleri çok önemsiyor, (çok sayıda alt metni içermeleri bakımından) farklı bir eşikte değerlendiriyor ve beğeniyor oluşumla doğrudan alâkalıdır tabii ki. Birlikte dillendirilmesi çoğunlukla alışılmışın, rutinin dışında olan antiteleri meczederken satırlarımda, sanatçıya gösterdiğim ihtimamın ayna simetrisi olan bir ihtimamı da esirgememiş oluyordum metnimden / okurumdan: okudum, araştırdım, düşündüm, tartıştım ve çokça ihtimam gösterip ehemmiyet verdim bu işe - ki, ortaya, hakkında konuştuğu külliyatı kelimenin hakiki manasıyla ve lâyığıyla kuşatabilen kapsamlı, özel ve sıra dışı bir metin çıkabilsin(0). 
 
Therapia'nın elime geçtiği 25 Ocak 2021'de bu yazının taslağını çıkarmaya başlamıştım. 2021 Ağustos'unun başında, nihayet tamamladım onu işte. 
 
'Uçurum gözlü ve bıyıkları beş okka o Prusyalının tarzında ve kalitesinde, adeta gök gürültüsü kıvamındaki cümlelerle ve muhatabının suratına ve şuuruna kırbaç gibi şaklayarak inen satırlarla konuşamayacaksam şayet...' demiştim kendime ve devam etmiştim o mezkûr Ocak itmam olur iken klavyenin başında, 'öyle bir yazı olsun ki bu, hiç olmazsa...okuyan desin şöyle: 'bundan ötesi, doktora tezi!' 
 
2***Beklemediğimiz darbe n'eder bize?
 
Birçok bölümü, başlangıcında son derece güvenli, emniyetli, sakin, âsûde bir gelişme ve final vaat etmesine karşın, beklenmedik sahnelerle, şok edici gelişmelerle ve adeta ters köşe yapan finallerle seyircisini allak bullak eden bir dramatik kurguya evrilen tv serilerinin belleğimize kazınması ve popüler kültür kodlarını kökten değiştirmesi (Alfred Hitchcock Presents, dizinin ilk bölümünün gösterildiği yıl: 1955 ve The Twilight Zone, dizinin ilk bölümünün gösterim yılı: 1959); kavurucu yaz sıcaklarının ultraviyole indeksini 10'un çok üzerine taşıdığı oldukça uzun bir sahili dolduran mahşeri kalabalığın, okyanusun serin sularında yaşadıkları konforlu ve keyifli anlarının, kopmuş kol ve bacaklardan fışkıran kanlarla kızarmış köpüklü dalgalarla birlikte, yerini görülmemiş bir korku ve dehşet kasırgasına terk etmesi (Jaws, gösterime giriş yılı: 1975); adeta usta bir ressamın mahir fırça dokunuşlarıyla özene bezene çizdiği izlenimini uyandıran nefis bir pastoral manzaranın ortasından geçen bir yolda, insanı dingin bir ruh mood'una sokan bir klasik müzik parçasını dinlerken, beraberinde seviyeli şakalar yapmayı da ihmal etmeyerek, yelkenlilerini çeken lüks bir station model otomobille, hafta sonu tatili için, göl kenarındaki villalarına doğru ilerleyen anne, baba ve çocuklarından oluşan bir çekirdek üst-orta sınıf Avrupalı ailenin, kendilerini uzaktan bile tanımayan, daha önce yollarının asla kesişmediği ve fakat hayatın, Evren'in, insanlık vaziyetlerinin ve Dünya hallerinin o gizemli ve o saçma sapan rastlantısallığıyla karşılarına çıkıveren, kendileri gibi üst orta sınıftan oldukları izlenimini uyandıran iyi görünümlü, 'bebek yüzlü', bembeyaz ve tertemiz giysili ve beyaz eldivenli  iki genç tarafından, olmadık işkenceler sonucunda, katledilecekleri trajik ve absürt bir devam yoluna sürüklenmesi (Funny Games, Michael Haneke tarafından çekilen orijinalinin gösterime giriş yılı: 1997)(1); kanun kaçaklarını kovalayan şerifin, çatışmada aldığı yaralarla girdiği komadan, 'sakin ve emniyetli' kavramlarının, adeta, sözlüklerdeki mütekabili sayılabilecek bir yoğun bakım odasının sterilliğinde, güvenilirliğinde ve dinginliğinde uyandığında, Dünya'nın artık bir pandemiyle mutasyona uğramış 'yaşayan ölüler'in hakimiyeti altında olduğunu ve medeniyet adına yarattığı her ne varsa, onun ezici çoğunluğunun, insanlığın ellerinden kayıp gittiğini, derin bir dehşet ve çaresizlik hissiyle, anlaması (The Walking Dead, sagayı başlatan ilk comics fasikülünün yayımlanış tarihi 2003) ve bu minvaldeki diğer pek çok üst kültür ve popüler kültür fenomeni, bize, bildiğimiz, sevdiğimiz, idealize edip her koşulda bağrına sığınmak istediğimiz güvenli ve sevimli (home sweet home kıvamındaki) ortamların aslında, bilinenin ve sanılanın aksine, çok da tekin olamayabileceklerini epeydir göstermekteydi zaten. 
 
Bir diğer deyişle, bu 'ters köşe olma' hallerimize, sağ gösteren rakibimizden aldığımız sol aparkatla yere serildiğimiz bu sürpriz abandone olma vaziyetlerimize karşı, belleğimizdeki onlara dair (adeta bir çeşit arketip niteliği kazanmış) onca alışkanlık ve ezberin sayesinde, hazırlıklı ve şerbetli olmamız beklenir, öyle değil mi? Peki, verili durum gerçekten de böyle midir, gerçekten de bu gibi şok edici sürprizlere hazırlıklı mıyızdır acaba?!?
 
Giriş cümlemde altını çizdiğim üzere, neredeyse 30 yıldır (verimi, işleri, asârı üzerinden) tanıyıp takip ve takdir ettiğim ve güvenilirlik Acun'unundan >>> tekinsizlik Evren'ine (belki sebep - sonuç / illiyet / causality ilişkisinin ve determinizm prensibinin iptal olduğu bir kuantum sıçramasıyla, belki de, zamanda yolculuğu mümkün kılan bir kozmik solucan deliği vasıtasıyla) ansızın geçiverilen o farklı dünyalara, değişik boyutlara ve alışılmışın dışındaki eşiklere referanslar veren Mehmet Ali Türkmen'in (bundan böyle MAT inisiyalleri ile belirtilecektir) kompozisyonlarının gravitasyon sahasına girdiğinizde, aslında durumun hiç de böyle olmadığını, bahse konu o kompozisyonların (özellikle de bazılarının) içerdikleri (ifrattan tefrite salınan pandül gibi) alâkasız insanlık durumları ve Dünya halleri arasında yapılan ani sıçramalara / geçişlere / kaçışlara / intikallere karşı idrakimizin, benliğimizin, kişiliğimizin (ruhumuzun diye de okunulabilir) daima şaşırmaya ve şoke olmaya yazgılı olduğunu bütün çıplaklığıyla anlayıveriyoruz. Bu 'Radikal Hakikat'i zihnimizin (yakın ve malûm ya da ırak ve meçhul, fark etmez) bir coğrafyasına kaydedelim (sabitleyelim, gömelim) derim, zîrâ, ilerleyen satırları hem önceleyecek, hem de domine edecektir bu argüman .
 
Ezcümle, MAT hakkında, yüzlerce karikatürü, deseni ve resmi üzerinde tek tek durarak ve tefekkür ederek eriştiğim sezgi, kanaat ve fikirlerden damıttığım okunulan satırları yazmaya soyunmamın en önemli nedeni, ilerleyen bölümlerde paylaşılacak olan diğerlerinin yanı sıra, işte bu, aralarında irtibat / iltisak / ilişki olması mümkün olmayan, hatta, düpedüz birbirinin zıttı olarak da tezahür edebilen, alâkasız insanlık hallerini ve Dünya vaziyetlerini (paralel evrenler(2) diye de okunabilir), inşâ ettiği illüstratif solucan delikleri ve fikri ve (düşsel anlamında) fiktif kuantum sıçramalarıyla, birbirine bağlamayı başarmasıdır.
 
3***Kısa biyografi
 
1964'de Adana'da doğan sanatçı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Sanatlar Bölümü'nde okudu (1984 - 1990). Eserleri ulusal ve uluslararası grafik tasarım sergilerinde yer alan, solo grafik tasarım sergisi, olan, atölye çalışması ve seminerler gibi etkinliklere de katılan MAT'in afişleri Zürih tasarım müzesi 'Museum fur Gestaltung Zurich' ve Colorado State Üniversitesi, Fort Collins daimi koleksiyonlarında bulunmaktadır. GMK (Grafikerler Meslek Kuruluşu) ve AGI (Alliance Graphique Internationale) üyesi olan sanatçı 2003 yılından beri İstanbul’da kurduğu kendi stüdyosunda (Atelier MAT) çalışmalarını sürdürmektedir. 
 
Yayımlanmış 5 desen / karikatür / resim  (3) albümü olan MAT'in 5. eseri olan Therapia, sanatçının 30 yıllık karikatür / resim / desen müktesebatının bütün evrelerine dair kapsamlı bir retrospektif toplam mahiyetindedir. Enteresan bir detayı paylaşacağım: kitaplarında yer alan biyografik ve bibliyografik kısımlarda ve daha da önemlisi, resmi sitesinde(4), MAT'ın grafik kitaplarının bazen ilki, bazen ikincisi, bazen de ikisi birden yok farz edilmektedir.
 
..............
 
..............
 
..............
 
10***epilogue / nihayet
 
Bu uzun metni alabildiğine kısaltmak zorunda kalsam, şöyle derdim:
 
'Memento vivere, memento mori (yaşadığını hatırla, öleceğini unutma)'; hayat beklemediklerinle, tekinsizliklerle örülü bir kanaviçe. O, üstelik, büyük ve korkunç bir uçuruma açılır sonunda, muhakkak ve mutlaka. Bunları idrak et, kabul et; titre, şaşır, kork, coş, tedirgin ol, hayran ol, dehşete düş! Bütün bunları yaparken de Kozmos'daki (atomaltı partiküllerden galaksilere değin) her şeye ihtimam göster ki, görebil ihtimam. Bu ahval ve şeraitte işte, carpe diem!
 
???? ???? ?????? (???) Hóper édei deîxai ... Q.E.D. ... vesselâm(22). (23).
 
11***dipnotlar ve bibliyografya:
 
(0): Yukarıdaki metnin anahtar kavramlarından olan ihtimam gibi, ehemmiyet, mühimme, ehem, mühim, mühimmat, himmet kavramları da, 'hmm' kökünden türetilmiştir Arapçada. Bu mecradaki diğer birçok metnim gibi bu da, hmm'den kopup gelen ihtimam, ehemmiyet ve mühimme ile yoğrulmamış olsaydı şayet, onun, tamamını okumamış olanların 'müellif bu telifini öylesine dağıtmış ki, toparlayıp anlamlı bir şekilde finalize etmesi neredeyse imkânsız!' merkezindeki olası zanları hakikatle mutabık olurdu. Öte yandan, bir telifin kendisinden ve müellifinden, tam da şu anda okunulan satırlarda olduğu gibi, bu denli ısrarlı ve şeddeli şekilde, bahsetmesi, bir diğer deyişle, kendine kuvvetli referanslar vermesi, '1 - ikinci önerme yanlıştır; 2 - birinci önerme doğrudur.' argümantasyonunda olduğu gibi, kendi kendini besleyen bir paradoks içermesine yol açmaz belki, ama, bir şekilde 'kuyruğunu ısıran yılan' formundaki bir 'özbeslemeli döngüsel karakter'den de izler taşımasına neden olabilir. Öte yandan, literature çalışan bir edebiyat kuramcısı, ya da, işine odaklanmış bir yazın eleştirmeni, veya, profan ya da uhrevi metinler şerh eden bir hermeneutikçi olmanıza hiç gerek yok, dikkatli bir okur olmanız halinde bile, bahsettiğim mahiyetteki metinlerden yola çıkarak, postmodern metnin işlevi sorunsalı etrafında sürdürülen (köklü ve hararetli) bir tartışmanın ateşine, ister istemez, odun taşırken bulabilirsiniz kendinizi. Postmodern metni, metnin postmortem döneminin tezahürü olarak gören geniş bir okur kesimini irrite edebilecek (okunulan satırların özniteliklerinden olan) verili bu üslûbun, müellifin sadece içerikte değil, formda da risk alma kapasitesinin oldukça yukarılarda seyreden seviyesine işaret etmesi bakımından, önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum
 
https://www.etimolojiturkce.com/arama/Hmm
 
(1): İnsanlık halleriyle Dünya vaziyetlerine (sadece düşünmekle kalmayıp, düşündüğüne dair de düşünen yegâne varlık olduğu kabul edilen homo sapiens sapiens'in varoluşsal problematiklerine dair anlamında) ontolojik ve (insan dışındaki diğer tüm varlıklar hakkındaki varoluş problematiklerine dair anlamında olmak bakımından) ontik analiz yapıldığında görülecektir ki, 'detay - hayat diyalektiği', bir diğer deyişle, aralarındaki karşılıklı etkileşim, detayları sandığımızdan ve bildiğimizden çok daha önemli ve özgül ağırlığı yüksek bir koordinatlar dizgesine ve uzay - zaman sürekliliği parçasına konumlandırır. Bu merkezde (megaloman olarak nitelenip bu yüzden lince maruz kalmayacağımı umarak söylüyorum: istisnai olduğunu düşündüğüm) bir farkındalığa ve duyarlılığa sahip olduğum için olsa gerek, çok kişinin görmezden geldiği, küçümsediği, ihmal ettiği detayları çoğunlukla fark etmiş ve tabî ki, önemsemişimdir. Vurgu yaptığım bu teorik çerçeveden sonra, filme dair bir detayın altını çizmenin tam zamanı: Michael Haneke, filmin finalinde kullandığı, seyirciyi izlediğinden kopararak, seyirci - seyirlik diyalektiğinde yaşanması olası aynılaşma / duygudaşlaşma / (kavramın psikolojideki anlamı bağlamında) identification hallerini berhava eden yabancılaştırma efekti temelli sahneyle, eserine bir 'epik seyirlik' niteliği katıyor. Böylelikle de o, filmin neredeyse tamamında, spastik kolondan mustarip birisinin, hepsi de bu rahatsızlığını provoke edip azdıracak şeylerden oluşan bir açık büfeden tıka basa yedikten sonra, zirve yapan gastrointestinal sistem gazlarının karnını, adeta bir davul misali şişirmesine benzer bir stres fırtınası ve gerilme hali yaşayan izleyicisine 'hey, sakin ol, bu kadar da havaya girip gerilme, nihayetinde bir film bu!' demiş oluyor. Metinlerinin ana gövdesiyle dipnotlarının çeşitli bölümlerinde 'detay - hayat diyalektiği'ni ve teferruat - bütün ilişkisi'ni mercek altına alan, bu içerikleriyle de, mezkûr temalarla ilgilenenleri enterese edebileceğini düşündüğüm üç metnin linki ile bitiriyorum bu dipnotu:
 
https://ziyaversencan.blogspot.com/2020/05/basyapt-mangalardan-akira-1-gerekli.html
 
https://ziyaversencan.blogspot.com/2021/01/ikigami-bir-manga-ve-grafik-roman.html
 
https://ziyaversencan.blogspot.com/2021/03/yakup-kadri-karaosmanoglu-sair-avni.html
 
(2): Paralel Evrenler, Kozmolojinin, birden çok versiyonu olan, spekülatif bir kuramı, daha ziyade bilim kurgucuların itibar ettikleri ve kullandıkları, deneyimlenmemiş bir kuramsal fizik varsayımdır. Aralarında veri / bilgi / mesaj ve madde / enerji transferi / geçişi / alışverişi olmayan (bu iddianın sert / ortodoks savunucuları, 'olAmayan' kavramı tercih eder. Zîrâ, bunun bütünüyle imkânsız olduğu üzerine kurarlar tezlerini) evrenler, birbirleri üzerinde tesir de icra etmediklerinden birbir(ler)inin varlığından ya hiç haberdar değillerdir, ya da, sadece zan / sanı / sezgi düzeyinde flu - belirsiz - zayıf bir farkındalığa sahiplerdir. Kuramın, evrenlerin irtibatı bağlamında dillendirdiğim ilk yaklaşımın tamamen aksi olan bir varyantını savunan paralel evrenciler ise, evrenlerin, şu veya bu düzeyde olmak kaydıyla, karşılıklı bir etkileşim içerisinde olduklarını varsayarlar. Bu versiyonun ortodoks fraksiyonundakilere göre, evrenler arası ilişki - irtibat - alışveriş çok kuvvetlidir ve kuantum ve genel görelilik kuramlarının bir çok açmazının çözümü de, ancak, bu kuramların denklem setlerine, paralel evrenlerin matematik modellemesinin dahil edilmesiyle gerçekleşecektir (bu büyük birleşmede, son 40 yılın kayda değer kuramsal fizik alanlarından olan Sicim Teorisi'nin varsayımlarının ve denklem setinin önemli rol oynadığı bir vakıadır). Paralel evrenlerin bu versiyonunun ortodoksi yorumunu savunan astronom, kozmolog ve kuramsal fizikçiler, Evren'imizdeki madde ve enerjinin ezici çoğunluğunu oluşturan, ancak doğrudan gözlemleyemediğimiz / deneyimleyemediğimiz için de hakkında bilgi sahibi olamadığımız karanlık madde ve karanlık enerjinin, paralel bir (ya da birden çok!) evrenin Evren'imiz üzerindeki etkileri olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Okunulan satırların yazarı, paralel evrenler arası irtibatın heterodoksi yorumlarına yakın durmakta, bu yüzden de, evrenler arasındaki etkileşime prim verirken, bunun, gözlenmesi ve hissedilmesi oldukça zor olan, çok düşük yoğunluklu antiteler olduğunu savunmaktadır.
 
'Buraya kadar okuduklarım ilgimi çekti, bu metnin tamamını okumak istiyorum' diyenler için ilgili link:  https://ziyaversencan.blogspot.com/2021/08/mehmet-ali-turkmenin-kozmosu-samimiyet.html
 
 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..