- Kategori
- Deneme
Mektup

Mektup yazan kaldı mı? (Sabahattin Gencal)
Merhaba,
50 – 60 yıl önceleri çocukken, gençken ne güzel mektuplar yazardık. Sonra öğretmen olunca yazdığımız mektupları da beğenmez olduk. Klişe dedik, basma kalıp dedik, o içten yazılan mektupların sonunu getirdik. Sadece okul müfredatlarına uymak için değil, bu andaki kadar samimi düşüncelerle mektupları çöpe attık.
Mektuplaşmayı biz sona erdirdik, bugünkü gençler değil. Artık mektup yazılmamasının sebebi biziz, iletişimdeki ilerleme değil.
Bazı hataları düzeltmek zor, adeta imkânsız. Öyle ya iki satırlık maillerdeki harfleri bile tam yazmayan, yazamayan gençlerimize mektup yazma alışkanlığını nasıl verebiliriz? Biz bile artık kalem taşımazken, el yazısıyla yazılan mektupların anlamını, değerini nasıl kavratabiliriz?
Olumsuz duygular içindeyken ne yazabilirim ki? O klişe dediğimiz mektuplar hakkında birkaç cümle olsun yazayım dedim. İnşallah, sonra da mektup yazmaya başlarız:
Mektuplar hitapla başlardı. Mektup yazılan kişiye göre değişen Sevgili, Kıymetli, Değerli …vb. bir çok sıfatlarla başlanırdı mektuba. Burada muhatabı değerli görme vardı. Her insan başlı başına değerdir. Bu değeri takdir etme, tespit etme güven verir insana.
“Evvelâ üzerime farz olan selâmlarımı…” Selâm esenlik, sağlık dilemedir. Selâm dini anlamda sünnettir. Ancak bunun farz gibi, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir şey gibi kabul edilmesi güzel değil mi? Bazen Farsça bir kelime olan Merhaba ile başlanıldığı olurdu. Merhaba, benden sana bir zarar gelmez anlamındadır.
Selâm bölümünden sonra hatır sorma bölümü gelir. Daima iyi dilekler belirtilir. Buradaki pozitiflik dikkate değer. Çağımızda ikide bir pozitif düşünmeliyiz diyenleri duydukça o klişe diyerek vazgeçtiklerimizi özlüyoruz.
Hitap, selâm, hatır sorma gibi başlangıçlar bundan sonra söylenilecekleri objektif olarak değerlendirmeye hazırlar insanı.
Mektup yazmaktaki amaç yani asıl söylenmek istenen konu ya da konular uygun biçimde yazılır. Bunların hazmı çok kolay olurdu. Çünkü başlangıçtan itibaren olumlu bir hazırlama devresi olurdu.
Eşi, dostu sorma, yakın çevreye selâm bölümleri de, insanın ancak çevresiyle değer bulacağına işarettir. Yoksa gereksiz bir ayrıntı değil. Muhatabı da, onun ailesini ve çevresini de olumlu kabullenme anlamındaki hatır sorma ve selâm bölümünden sonra tekrar esenlik dilekleri ile mektup sona ererdi.
O basma kalıp dediğimiz mektupları okuyanlar az çok anlamıştır yazdıklarımızı. Okumayanlar için örnek yazmam gerekirdi belki. Ama yazamayacağım. Çünkü biz de unuttuk bu tür mektupları. Örnek isteyenlere arşivlere müracaat etmeleri tavsiye olunur.
Değerli okurlarımız,
Bazı yazar olma heveslilerine açık mektuplar yazmaya başlamayı düşündüğüm için böyle bir giriş yaptım.
Her hevesliye ayrı ayrı esenlik dilemek, samimiyetimizi, iyi niyetimizi belirtmek en iyisi; ama ister istemez çağa uymamız gerekli. Yani hem o güzelim klişe mektupların değerini bildiririz; hem de öylesine yazmayız. Bizim de çelişkimiz bu olsun.
Daha önceleri de demiştim, hitap, selâm kelâm olmayan mektuplara mektup demem. Aynı düşüncedeyim. Buna rağmen hangi kategoriye girerse girsin, ben mektup niyetine yazmaya çalışacağım. Umarım yararlı olacaktır.
Bir kişinin şahsında hepinize mektup yazmaya başlayacağım haberini ve basma kalıp deyip geçtiğimiz, eskiden yazılan mektupların önemini vurguladığımız bu yazımızı olsun eski biçim özelliklerine uyarak yazabilirdim; ama yapmacık olurdu. Yapmacıklık saygıyı zedeler düşüncesiyle böyle yazdım. İnşallah yanlış yapmadım.
Saygı ve sevgilerimle.
Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 13. 07. 2011