Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '09

 
Kategori
Deneme
 

Memuriyet dedikleri

Memuriyet dedikleri
 

Simit +Çay = Memurluk


1. GÜN

Dikdörtgen şeklindeki odada topu topu beş kişi vardı. Bunlardan birisi bayan ve daktilosunun başındaydı. Odaya girdiğimde hepsi “Hoş geldin”le karşılamışlardı. Erkekler kravatlı, bense üstümde kahverengi deri mont ve beyazlaşmış kot pantolonum vardı. Bugün tanışma günüydü. Yarın ise memuriyete kravat ve kumaş pantolon ve ceketle başlayacağım gündü. Gazetecilikte onca hareketli günlerin ardından, masa başında geçireceğim yılların nasıl geçeceğini şimdiden merak ediyordum.

Bana tahsis edilen masanın gerisinde, kel ve asabi suratlı şef, önüme kartları koyduğunda kelimelerden sonra rakamlarla dans edeceğim, şimdiden belliydi. Çevreme bakıyorum, herkes kafasını önüne eğmiş işinin peşindeydi. Veznedar ise gelen paraları düzeltip, çelik kasasına koyma telaşındaydı. Arkadaşımız Veli Bey, şakacıydı. İlk günden anlattığı fıkralar ve benimle ilgilenmelerine içim ısınmıştı. Hemen işe dalmasam da, çevreme alışma çabam vardı. Akşamsa olmak bilmiyordu. Gözüm duvarda asılı metalik ve iri rakamları olan yuvarlak resmi saatteydi. Çıkışlarda son söz de onundu! Saatin beş buçuk olmasına çok sevinmiştim. Memur arkadaşların “İyi Akşamlar” dilekleriyle evime geldiğimde şaşkındım.

2.GÜN

“Günaydın” sözcükleri arasında masama geçtiğimde, birçok memur arkadaşın önünde simit ve çay vardı. Sabah sohbetlerinin ardından kel ve asabi suratlı şefin içeri girmesiyle herkes dünden kalan işini bitirmenin telaşındaydı. Öğlen bu kez çabuk olmuştu. Yemek faslından sonra, tekrar masalarda evrakların boğuşması devam ediyordu. Yine akşam olmuştu. Dışarı çıktığımda, tüm memurlar evlerine gitme telaşındaydı.

3.GÜN

Bugün biraz geç uyanmış, servisi de kaçırmıştım. Allahtan dolmuş kuyruğunda çok kişi yoktu. Minibüste tıkış tıkış, arabesk müzik eşliğinde yine de zamanında iş yerime girdiğimde, herkes yine masasındaydı. Şefin odasındaki imza defterini imzalayıp yerime geçtiğimde, bende artık simit ve çaya alışmıştım. Bugünde, dünden hiç farkı yoktu…

4.GÜN

Bugünün çok farklı geçeceğini düşünmüştüm ancak olmamıştı. Akşama doğru aramıza yeni katılan Ufuk beyin gelişi, ortamı farklılaştırmış ve beni de kıdemli yapmıştı. Onun hayatını öğrenmek ve sohbetler bizi, biraz olsun günün rutinliğinden kurtarmıştı.

ONİKİ YIL SONRA

Artık onca geçen sıkıcı senelerin ardından, eşimle birlikte başka bir şehre yerleşmeye karar vermiştik. O dikdörtgen oda geometrinin bütün şekillerini alarak, gün geçtikçe daralmaya başlamıştı. “Tebdili mekânda ferahlık vardır” diyerek ayrıldığımızda, hüzün ve neşeyi ardımızda bırakmıştık. Geldiğimiz şehirdeki iş yeri de, aslında çalıştığım yerden hiç farkı yoktu. Yine daktilolar, masalar ve ardındaki memur arkadaşlar. Ama farklı iş, çevre ve yüzler, bende biraz olsun yaşama sevincini farklılaştırmıştı.

YİRMİ YIL SONRA

İşletmenin gelişmesi, gün geçtikçe belli oluyordu. Artık daktilolar, tozlu arşivlerdeki yerini almış, o kol kuvvetiyle kullandığımız “FACİT” marka hesap makineleri elektronik olmuştu. Her memurun önündeki bilgisayarla artık dünyaya açılıyorduk. Ama yine simit ve çay, bizim vazgeçilmezimizdi.

YİRMİBEŞ YIL SONRA

Tayin olduğumuz şehre geldiğimizde, annesinin karnında altı aylık olan oğlum artık on dört yaşına gelmişti. Yine dosyalar, evraklar, zımbalar, imza kartonlarının makamlara yolculuğu ve simit ve vazgeçilmezimiz çaylardı. “Garp cephesinde değişin hiçbir şey yoktu” Bu döngü, dün böyleydi, bugün böyle ve yarında aynen böyle olacaktı.

VE YİRMİ YEDİNCİ YIL…

“Artık demir almak zamanı gelmişti bu limandan” yeni memurlar masaların ardındaydı. Yılların verdiği yorgunluk, beynimizi ve bedenimizi esir almıştı. Her şeyin bir sonu vardı. Tıpkı yaşamın olduğu gibi… Bir beyaz sayfayla başlayan memurluk yaşantımın bir tek beyaz sayfa ile noktalanacağını adım gibi biliyordum. Şimdi o beyaz sayfa kâğıda “ Emekli Olmak İstiyorum” sözcüğünü yazmak duygusaldı ama olması gereken bir gerçekti.

Sizler bu yazımı okurken sıkıldınız değil mi? Çünkü memurluk işte böyle bir şey… Paramın hakkını çalışmamla son kuruşuna kadar verdim ama gazetecilik yaşamımın ardından gelen memurluktan da çok sıkıldığımı itiraf etmeden geçemeyeceğim…

Bir ara aynı kurumda çalıştığımız ünlü şairimiz Orhan Veli Kanık bakın Memurlukla ilgili neler söylemiş;

BİZ MEMURLAR

Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte,

Bizbizeyizdir caddelerde,

Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı;

Ya paydos zilini bekleriz, ya aybaşını…

Son söz olarak “ İki yıl Gazetecilik yaptım, 25 yıl gibi yaşadım, 25 yıl memurluk yaptım 2 yıl gibi yaşamadım.”

Mutlu ve esen kalın…

20 Haziran 2009

Ertuğrul ERDOĞAN/Bursa

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..