- Kategori
- Haber
Menderes'i anarken ...

Adnan Menderes
27 Mayıs dramatik bir milat. Menderes ve arkadaşları rahmetle anılıyor. Türkiye, güçler ayrımının seçilmiş-atanmış ilişkisinin ve Ulusal egemenliğin ortak tanımı için hala emekliyor.
Vatandaşlık bilinci temelinde yükselen, vergilerini denetleyebilen ve kaynak kullanımı üzerinde seçimler dışında söz söylenebilen bir demokrasi kültürü yeterince kıvama ermedi.
Bunlara karşın, Türkiye, Dünya’nın en genç ve dinamik nüfuslarından birine sahip ve bölgesinin aksak-tamam belki de tek demokrasisi. Yeni yüzyılın yerküresinde, barış ve özgürlüklere ilişkin hedeflere katkıda bulunacaksa, bu, Cumhuriyet içinde demokrasi modeli ile daha etkin olabilir.
Bunun için ekonomisini düzeltmesi gerek.. “Ağır yaralı” bir ülke, Dünya’nın ortak ideallerini taşıyamaz; kendisi yük haline gelir. Gerçekten, ekonominin önceliği seçmen açısından da kavranıyor; tercihler esas olarak geçim ve aş sorunsalı ekseninde beliriyor. O nedenle geleceğin siyaseti, sektörler, gelir dağılımı, emeklilik programları ve istihdam yapılanması hakkındaki vaatleri ile oy tablosunda sıralanacak.
Bu olgu, klasik ‘sağ’ / ‘sol’ ayrımını geçersiz kılan bir durum değildir. Piyasa ekonomisi elbette baskın halde ve “sosyal pazar ekonomisi” veya ‘liberal piyasa’ ekonomisi, siyasetin de ana aksları… Menderes’in Demokrat Parti’si, bir büyük ana (damar/ aks) olarak, ekonomik liberalleşmenin öncüsüydü. O arada, devlet ile yurttaşın yakınlaşması açısından halktandı.
İktidara geldiklerinde buldukları şuydu: okuma-yazma seferberliği, kadınlara seçme hakkı, kamu altyapı yatırımları ve bankalaşma ile yoktan var’edilen bir ülke… Üzerine şunları koydular: İnşaat, kimya, lastik, otomotiv gibi sektörlerde sanayileşmenin önünü açmak... Uluslararasında bağıtlanan iş dinamikleri…
DP kendi bakış açısıyla; Anadolu devriminin toplumculuğu üstüne bir de bireysel devrimciliği (yenilikçiyi) getirdi… Öte yanda, ‘bulduğunu’ en naif yerlerinden, ‘arkaik örgütlere ve toprak adaletsizliğine ödün’ üzerinden zayıflattığı kaydedildi.
Öte yandan, ekonomideki ‘serbestleşmenin’ siyasal ‘özgürleşme’ ile koşut gelişmemesi yalnız DP’nin değil onun izleğinden giden AP, ANAP ve kısmen AKP’nin de sorunu. Bu öyle bir düğüm noktası ki, Türkiye demokrasisini, “mehter yürüyüşü”ne indirgiyor; siyaset ara rejimlerde, toplum ise rejime ara vermişlik gibi bir görüntü üzerinden gadre uğruyor…
Yargının işleyişi, üniversiteler dahil kadrolaşma arayışları, basın yayın özgürlüğüne genel bakış, Toplantı ve Gösteri hakkının kullanımı ve kitle örgütlenmesine mesafeli duruş.. Bu alanlarda “geriye doğru daha ileri(ci)” olunduğunu varsayanlar da var. Yani DP’nin, AP’den çok daha çağdaş olduğu söyleniyorsa; ardılı olduğunu iddia edenlerin yeterince ilerleyemedikleri düz mantık verisidir.
Siyasal merkezin sol kanadı ise programa dayalı yenilenmesini toplumun içinden de üretmek gereği bir yana, içe kapandığı süreçlerde birikimini hayata aktaramadı, teoride kaldı… Köy Enstitüleri, halkevleri ile aydınlanma, kalkınmayı köylüden başlatma ve ‘kimsesizlerin kimsesi’ olabilme ‘pusulası’ vardı solun ama; yenilenemeyen sendikacılık ve halkla bütünleşememiş sekter bir aydıncılığın ters katkısıyla, sosyal refah devletini inşa edecek gelişme ve yatırımcılık damarından yoksun kaldı merkez sol…
Kuşkusuz, 27 Mayıs, sonrasındaki kimi düzenlemeler bakımından, sosyal, demokratik, hukuk devleti açısından önemli kurumlar da getirmiştir. Ne ki; 12 Mart ve 12 Eylül’e kadar tartışma değil vuruşma ortamı körüklendiğinden, sonrasında bir de bu durumun üzerine, mikro milliyetçilik ve alevi-suni ayrıştırma arayışları binince; toplum, körlemesine bir siyasa sarmalına girdi.
Sağırlar diyalogu; örneğin, bu büyük göçlerin ülkesinde, Almanya kapısına milyonca işçinin neden dayandığı sorgulanmadan, Avrupa Birliği kapısında daha çok moral değerlerle savrulan kah karşıt kah yandaş politika yönelimleri getirdi.
Tüm bunlara karşılık, özgürlükler, refah, demokrasi anlamında tartışma düzeyimiz giderek yükseliyor…
Renkliliği sesliliğe dönüştürme arayışımız var. Yaşamın her alanına daha çok kadın eli değiyor. Bir desteğe iki hasat veriyor, yenilikçi üretimimiz... Türk pasaportu taşıyan işadamının olmadığı ülke yok gibi. Yarın, sosyal demokrat bir iktidarda daha az bürokrasi sözü verilebiliyor. Türk sağının da Nazım’ın dizeleri okuyan liderleri var. Temsilde adaleti arıyoruz; barajıyla, Parti yasasıyla daha çok demokrasi istiyoruz...
Eğer sözcüğü anlamınca kullanılırsa işte burada yeridir: Adnan Menderes ve arkadaşlarına yapılan zulüm olmasaydı eğer, Türkiye siyasetinin çok daha kaliteli olacağı neredeyse tartışmasızdır. Ve eğer, gençlerimize düşüncelerini özgürce söyleyebildikleri platformlar oluşturulsaydı, belki çok daha iyi siyasetçiler kadar, hayata siyaset diye başlayıp ekonomik kuruluşlarda kariyer parlaması yapan daha çok sayıda gencimiz olabilirdi.
Öylelikle Türkiye kendi meşrebince aile şirketlerinden borsaya kote şirketlere daha kolay geçebilir, yapılacaksa da, özelleştirme sermayenin tabana yayılma manivelası olarak değerlendirilebilirdi. Siyasette rekabet, ekonomide rekabet, dahası sosyal yaşamda rekabet; köşe başlarını tutan kliklerin merdiveni iterek, kapıları kapatarak, nice değerlerin harcanması üzerinden böylesi tekeller yaratılmasına olanak tanımazdı.
Hayatta her şey geçer. Baki kalan hoş bir sedadır. İnsan her şeyi bağışlar. Çünkü en büyük bağışlayıcı Olanın eseridir… Demokraside gelişme, ekonomide iyileşme ve toplumsal yaşamda yenileşme yolunda, aynı ağacın dalları, bir Vatan’ın evlatları, insan kardeşleriyiz. Ulusal dertlerimizin çözümü Milletin sinesinde, vatandaşın iradesinde, halkın bilincindedir.
Bunu hiç unutmadan, Menderes ve arkadaşlarını saygıyla anarak, yarınlara bakmalıyız…