Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '07

 
Kategori
Mizah
 

Merdiven, çivi ve biz!

Merdiven, çivi ve biz!
 

Günün popüler konusu, 5678 sayılı anayasa değişiklik paketidir. Şimdi herkes ahkamını bunun üstünden kesmektedir. Ben de öyle yapıyorum.

Karşımızda, türban dahil hiçbir sorunu çözmeyerek gerilim ürettiği varsayılan; bazılarını, soğutulmuş karpuz gibi çatlatan; bazıları için bir kabus olan; üstelik, son seçimlerde yüzde 46.7 oy alarak, ikinci kez iktidara gelen bir (AK) Parti !... "Böyle bir partiye vatandaş niçin oy veriyor"un cevabı muhteliftir:

a-Vatandaşın bilinç düzeyinin, elitler kadar yüksek olmamasından!

b-Kömür ve erzak dağıtımından.

c- Halkın, Sn. Baykal'ın seçim meydanlarında söylediği sözün, "ne verirlerse alın, hepsi size helaldır" tarafını ikrar, "ama oyunuzu sakın onlara vermeyin, haramdır." tarafını da inkar etmesinden.

d- 18 yaşına gelmiş çocuklara sünnet altını dağıtılmasından.

Buraya, "iyi hizmet üretmesinden" şeklinde bir şık yazmak, entel camiada itibar yitirmek demektir. Onun için yazmadım.

Eğer bazı gazetelerin köşelerinden, memnuniyetsizlik ifade eden, sıcak lavlar fışkırıyorsa bunu, "kışın ısıtmada kullanırız" saflığına düşmeyin. Çünkü bu sıcak lav, en olmadık zamanda kesilebilir. Kışın ortasında soğukta kalırsınız. Zira lav çıkışı, biraz da konjönktüre bağlıdır.

Demek ki önümüzde, siyaseti toplumda kabul gören ve icraatı beğenilen bir parti vardır. Öyle olmasa, ikinci kez iktidar ipini göğüsleyemezdi. Bu ise "BİZ"im, seçimle iktidar olamayacağımızı gösterir. Bu tesbitten sonra şunu söyleyebiliriz: "Acaba milletvekillerini, seçimle değil de, tayinle mi görevlendirsek?"

En azından her gün, " Penceresiz kaldım anne ! Uçurtmam tellere takıldı. Hani benim koltuğum anne ?!" teranesini söylemekten kurtuluruz. Her fırsatta "Güzel günler göreceğiz çocuklar, " tesellisiyle yetinmeyiz. Atatürk'ü "BİZ" çok sevdiğimize, bu adamları da hiç sevmediğimize göre; belki, Atatürk te bunları sevmiyordur. Böylece, onu da memnun etmiş oluruz.

Vekilleri atama yetkisi, YÖK vs. gibi kurumlarda olsun. Barolar Birliği, ADD, TESK ve TŞOF'a da bir miktar kontenjan ayrılsın. Hala boş yer kalmışsa, onları da T. Ö. tensib etsin. Diğerlerine kıyak yapamıyorum. Çünkü kontenjan doldu, kusura bakılmasın.

Karşımızda Ak Parti demiştik. Peki onun karşısında? CHP ve diğer tüm partiler; 22 Temmuz öncesine göre düşündüğümüzde, STK'lar, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi, Süleyman bey ve "BİZ", hepimiz ! Yani 22 Temmuzdan sonra, yüzde 53.3; 22 Temmuzdan önce, yüzde 75.

(Bu, yüzde yetmiş beş kaydı, "Ak Parti, yüzde yirmi beşle yüzde yetmiş beşi temsil ediyor, " lafından mülhemdir. Halbuki, AKP'nin temmuz öncesi oy oranı yüzde 34 kusürdü. Bunu hangi ince hesaplarla yüzde 25 e indirdiler hala anlamış değilim.)

Peki "bu yüzde 53.3'ün dağılımı nasıldır; ne kadarı, siyaseten veya fikren hangi tarafa yakındır?" diye bir soru sormayacaksınız. Çünkü o zaman sihir bozuluyor. İpler yağlanmış gibi olduğundan elden kaçıyor.

İşte 22 temmuz öncesi savaş, en akil olanlarımıza göre, yüzde yirmi beşle; yüzde yetmiş beşi temsil etmeye kalkan AK Parti ile CHP'yi + resmi ideolojiyi + bazı kurumları + "BİZ"i temsil eden, yüzde yetmiş beş arasında oluyordu. Bana, "siz kaç kişisiniz, kimsiniz" diye soramayacağınızı yukarıda söyledim. "BİZ, " yüzde 53.3 üz. O kadar.

CHP, aldığı taktikle, meclisteki cumhurbaşkanlığı seçimi oturumuna katılmadı. Böylece sayının, 367 yi bulmasını ve aşmasını önledi. Sonra da bu durumu, "AK Partililer yanlış yapıyorlar" diye Anayasa Mahkemesi'ne şikayet etti.. Mahkeme de, "evet doğrudur, yanlış yapıyorlar" dedi ve meclis ile cumhurbaşkanlığı seçimi arasına duvarı koydu.

AK Partililer bu duvarı aşıp cumhurbaşkanını nasıl görsünlerdi. Duvarı yıkamayacaklarına göre, aşmaları lazımdı. Bunun için de bir merdiven gerekiyordu. Onlar da onun imaline başladılar. Fakat merdivenin çivileri, hala öbür yandaki "şimdi eski kabul edilen" Cumhurbaşkanı Sezer'in elindeydi. Zatından bir çivi bile istesen, verecekse de vermeyecekse de 15 gün bekletiyordu.

Merdiveni göndersen, ya tek bir çivi çakmadan iade ediyor veya hurdaya çıkması için mahkemeye gönderiyordu. En sonunda ise şöyle yaptı. Önce merdiveni salamuraya yatırdı, yumşattı. Tam çivileyip sağlamlaştıracak diye düşünürken, hurda niyetine Mahkemeye, referandum niyetine hükümete gönderiverdi. Kimse, "bu cumhurbaşkanı ne yapıyor, hurdaya çıkmasını istediği bir şeyi, aynı zamanda nasıl halkoyuna sunuyor?" biçiminde bir şaşkınlık yaşamadı. O günler, akıllıların mantık tıkacı kullandığı zamanlardı.

Not: Tıkaç konduğu zaman, mantığa bilgi akışı durur. Dolayısı ile zihin değerlendirme yapamaz. Yapsa bile sonuç hep negatiftir. Yani araptır. Zaten başımıza ne geldiyse de, araplar yüzünden gelmiştir. (Ord. Prof. Ş. Hacamat. Mantık Tıkacının Dayanılmaz Sonuçları, Cilt. 3. S.13)
........................................................................

Bu kez, önceki 367 kararının aksine Anayasa Mahkemesi hem CHP'nin, hem de eski Cumhurbaşkanı'nın 5678 sayılı yasa ile ilgili başvurularını reddetti. Ne olduysa oldu, bu defa "doğru" bir karar verdi. Ortada bir yasa yoktu ki, iptali sözkonusu olsun. Mahkeme ve Cumhurbaşkanı, tek tek veya birlikte, bu günü hedefleyen bir öngörüyle mi davrandılar, doğru bildiklerini mi yaptılar, bizce meçhul. Ama durumdan, onbeş günlük malzeme çıktığı malum.

İşte şimdi biz, CHP'nin gayretleriyle meclis ile cumhurbaşkanlığı seçimi arasına örülen duvarı aşmak için alelacele hazırlanan "merdiven" üzerinde tartışıyoruz. Ne çivisi, ne de korkuluğu var diye, merdiveni kimse beğenmiyor. Aslında ben de beğenmiyorum. TSE, İSO, CE gibi standarlara uymuyor. Buna rağmen, kuşatılmışlığı aşmak için çare arayanları kınayıp, iki ay boş yere meclisi oyalayanları yüceltecek kadar bunamadığımı düşünüyorum. Bunu isteyen yapabilir.

Bu, meclisteki kargaşa ve heyecan esnasında, "elimizdeki imkanı kaçırmayalım" diye, tam sağlıklı düşünemeden yapılmış bir düzenlemedir. Böyle olduğu, Anayasa Değişiklik Paketi'nin arasına, "11. Cumhurbaşkanını halk seçer" biçiminde bir geçici 18. madde sokuşturulmasından da anlaşılmaktadır.

5678 sayılı değişiklik yasası, o günün gerilimli ve tartışmalı şartlarının bir ürünüdür. Cumhurbaşkanı, CHP, Anayasa Mahkemesi üçgeni arasına sıkışmış bir meclisin, bu sıkışmışlığı aşma çabasıdır. Bu yönüyle kınanası değildir. Çünkü bir yanda, sürekli engel çıkarma hesapları yapanlar, öbür yanda bunu bertaraf etmeye çalışanlar vardır.

Şimdi ise, bir yandan yeni bir anayasanın hazırlıkları yapılırken, diğer yandan, mevcut Anayasa'da değişiklik için referanduma gidiliyor. Oturduğumuz yerden bakınca bu, pek normal görünmüyor. Sn. Başbakan galiba, sırf ağzımdan böyle çıktı diye, referandumdan vazgeçmeyecek. Duyduğum kadarıyla sadece, 18. ve 19. maddeleri kaldıracaklar. Halbuki paket tümüyle iptal edilmeli ve referandum durdurulmalıydı. Devlet yönetiminde ısrar veya kendi deyimiyle, "enaniyet" hayır getirmez.

Yeni anayasa yürürlüğe girince, devletin parası, vatandaşın da emeği heba olacak. Beni dinleyen olacaksa, aha söylüyorum: Referandumdan vazgeçin. Milli servete yazık olmasın.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..