Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '07

 
Kategori
Antalya
 

Merhaba Antalya

Merhaba Antalya
 

Uzun zamandır taşınma ve yerleşme telaşım vardı, hoş, halen de bitmiş değil. Gaziantep'e gidip eşyalarımı alıp geleli ve evimde kalmaya başlayalı 1 ay olmuş bile. Yeni apartman ya, Telekom hat çekene kadar eziyet de çektirecek, bu kesinleşti. İnternetsiz akşamlar çok dert değil ama yeni görevimin temposu nedeniyle mesajlarıma bile bakamaz oldum, bırakın blog yazmayı. Neyse, iyi kötü bir "yeniden başlangıç" yapayım, kör topal da olsa devamı gelir artık.

Antalya'dayım. İzmir'ime daha yakınım, Antep'imden uzaktayım. Burada daha fazla eğlence var, taze başlangıçlar var. Spor salonuna gitmeye başladım, bisiklet biniyorum, deniz sezonunu da yakında açacağım. Daha ince bir yaşam sürmek, bir fıçı ilacın faydasını bir damlasında taşıyan denizle yeniden içli dışlı olmak için iyi bir fırsat yakaladım burda. Yeni mobilyalar aldım, kutu gibi evim için. Kendimden çizgileri yansıtmaya çalışıyor, postumdan iki tane daha ben çıkartmaya uğraşıyorum. Sertab'ın şarkısındaki gibi "Kendime yeni bir ben lazım!.." çünkü.

Antalya iyi hoş da, o güzelim parkları ve düzenli yerleşimiyle (tabii ki yeni yerleşim sahaları için söylüyorum bunu) kent gibi kent olan Antep'ten sonra bazı yönlerden çekilmiyor. Kanalizasyon sisteminin daha geçen yıl kurulmaya başlandığını duyunca kulaklarıma inanamadım. Burası dünyanın sayılı turizm merkezlerinden biri olma iddiasında ama daha arıtma tesisleri yeni kuruluyor!.. Tabii her taraf kazılmış durumda. Bozuk yollar, olmayan kaldırımlar... Yürümek bazı yerlerde tam bir çile. Neyse, bir yandan da çalışmalar hızla sürüyor. Nihayet doğru dürüst bir belediye başkanı gelmiş herhalde, benim anladığım o.

Ama bir şey var ki, içim acıyor her defasında!.. Antalyalılarla ilgisi yok tabii, dışarıdan gelen düşüncesiz tiplerin yarattığı bir dram bu. Yazın tatile gelip kedi köpek besleyen, sonra defolup giderlerken, o hayvancıkları burada bırakan insan müsveddeleri yapıyor bunu. Geçen Konyaaltı Sahili'nde yürürken cins bir köpek gördüm. Cins bir köpek ama her tarafı uyuz olmuş, yara içinde. İnsanlardan kaçıyor, bir yandan da yaklaşmaya çalışıyor. Yanımda yiyecek yoktu, büfeler de daha açılmadığı için çaresiz kalakaldım. Sonra Lara tarafında da benzer sahnelerle karşılaştım. Köpek cinslerini pek bilmem ama sokak köpekleri ile cins köpekler arasındaki farkı da ayırdederim. Başı boş, tasmasız dolaşan çok fazla cins köpek var burada. Hastalanmış ya da sakat olarak dolaşanları da cabası. 3-4 ay sahibine sevgiyle bağlanıp kalan, sonra da terkedilen o hayvanların günahı ne? Neden onlara böyle bir ceza verir o insanlık müsveddeleri?!?

"Hah, aç açık kalanlar varken, tek derdin bu mu?!?" diyenlere laf yetiştirmeyi bıraktım. Güya seçip de başımıza getirdiklerimizden biz sorumluyken, nasıl ikna edeyim ki bu düşünce sahiplerini? Dünyanın kalanını bize özgü o bencillikle bir tarafa itip, insanı merkeze koyan anlayıştan tiksiniyorum, ne diyeyim başka?!?

Neyse, dağılıyor konu. Kısıtlı zamanda bu kadar oldu, n'aparsın. Sağlıcakla kalın.

 
Toplam blog
: 39
: 2139
Kayıt tarihi
: 05.03.07
 
 

Bankacılığı bırakıp kendini reel sektörün kollarına atmış bir adamım... Kitaro başta olmak üzere ..