- Kategori
- Çocuk Psikolojisi
Mesaj - Kanal - Alıcı
Verdiğiniz mesajtan çok nasıl algılandığı önemlidir...
Anne- babalar çocuklarına çeşitli zamanlarda davranış kazandırmak adına çeşitli mesajlar göndermektedir. Bu mesajların kabul edilmesi çocuktan çok gönderilen mesajla, gönderme şekliyle ve gönderenle ilintilidir. Bilgi aktarımı ve çocuklarımıza davranış kazandırma da çeşitli yöntemler olmakla beraber mantığı ve metodu aynıdır.
Mesaj- kanal- alıcı, sistemin genel işleyişi bu şekilde devam etmektedir. Mesaj veren konumunda bir otorite ve bu otoritenin konumu itibariyle verilen mesajın algılanma ve kabullenilme düzeyi değişiklik göstermektedir. Aynı zamanda kanal olarak kullanılan aktarım frekansının da verilen mesajın geçerliliğinde ve içselleştirilmesinde önemli bir etkendir. Alıcı olan bireyde: verilen mesaja yatkınlık; o andaki mesaj şekli; mesajın içeriği; mesajı verenin kabullenişliği; alıcının o andaki durumu vb etkenlerle mesaj kabul edilmekte veya ret edilmektedir. Ancak alıcı konumundaki birey otoriteden gelen mesajı kabul etmese bile bunu söylemesi ( ret) mümkün değildir.
Çocuğumuz, alıcı konumda verdiğimiz mesajı algılamasını ve bunu içselleştirmesini bekleriz. Verdiğimiz mesajlarla çocuğumuzun içsel dünyasında çeşitli değişikliklerin olmasını ve bunu davranış örüntüleri şeklinde göstermesini bekleriz. Vermiş olduğumuz mesajla çocuğumuzun algı sisteminde düşünce oluşmasını ve bu düşüncelerini eylemlere dönüştürüp pekiştirerek alışkanlık - davranış örüntüsü meydana getirmesini bekleriz. Her davranış örüntüsünün birbiriyle çakışmadan genişlemesi ve genişliğin tamamında bir karakter oluşumunu sağlamayı hedefleriz.
Çocuğumuz çeşitli mesaj vericiler tarafından verilen mesajlarla şekillenip davranış kalıpları oluştururlar. Bu davranış kalıplarının iyiliği veya kötülüğü çocuğa ait olmayıp mesaj vericilere veya kanala bağlıdır. Çok iyi bir mesaj doğru kanalla verilmediği takdirde çeşitli anormal davranış modelleri oluşmasına neden olmaktadır. Her anne baba çocuğuna vermiş olduğu mesajla doğru karakter oluşmasına yardım etmeye çalışır. Bu esnada vermeye çalıştığı mesajların tamamı iyi nitelik taşır. Ancak, bu iyi niteliklerin nasıl oluyor da davranış bozukluğuna yol açtığı ise; bu kanal ve algıcın algısına ve pekiştirme sürecindeki etkenlere bağlanmaktadır.
Ebeveynlerin, ilk, çocuklara kazandırdıkları tuvalet alışkanlığında çok katı kurallarla verilen mesajların ileriki dönemlerde ya çok titiz ya da çok dağınık davranış örüntüleri geliştirdiği bilinmektedir. Başka bir dönemdeki alışkanlık kazandırmada da tutum aynı çok katı veya çok yumuşak kanalların kullanımı da çocuğun karakterinde davranış örüntülerinde çeşitli aksaklıklara veya düzensizliklere neden olmaktadır. Bir çocuğu katil ruhlu bir caniye dönüştüren; doğru davranış edindirmede verilen mesajın amacının bu olmamasına rağmen kanalların yanlış kullanımıyla çocuk algı merkezinde yanılsamalar yaşayarak verilmek istenen mesajın aksi istikametinde davranış geliştirmesi neden olmaktadır. Ceza ile mesaj vermede otorite tutumu çocuğun davranış ediniminde kapanmaz yaralara neden olmaktadır. Kapalı yerlere kapatılarak verilen cezalarda çocuk fobiler geliştirmekte güçlü olduğunda bu korkularına neden olanlara ceza vermek eğilimine girmektedir. Çocukta davranış modellemesi geliştirmeye çalışırken çocuğun aynı zaman içsel dünyasının ne olduğun bilmekte gerekmektedir. Çocuğun dünyasının anahtarı olmadan verilen mesajların algılama boyutunda nasıl algılandığını bilmek mümkün olmamaktadır.
Her çocuk bir dünya ve o dünyanın da anahtarı bulunmaktadır. Ve hep aynı anahtarla çocuğun dünyası açılamamaktadır. Bazı mesajları verirken kullandığız anahtar başka bir mesaj için geçerli olmayabilmektedir. Bunun da nedenselliği: çocuk her algısalına gelen mesajları kendi içselliğinde algılayıp onları çeşitli şablonlar kurarak eklemektedir. Her yeni kurduğu şablon dünyasına giren anahtar yeni bir şifrede eklemektedir. Özellikle ilk dönemsel çocuklukta mesaj kanal olarak kullanılan söz veya herhangi bir şeyle verilen mesaj rahat bir şekilde aktarılmaktayken. İkinci çocuksal dönemde çocuğa bu şekilde yaklaşmak çocuğa kandırıkçılık olarak gelmektedir. Üçüncü dönem olan ergenlik öncesi dönemde çocuk yetişkin modunu kendinde görmeye başladığından mesajlar biraz daha soyutsal ve yetişkinliklere yönelik şeklinde kanallar kullanılmıyorsa çocuk bunları çok çocuksu bulmaktadır. Ergenlik döneminde kabullenişlik biçiminde, onunda birey olduğunu kabul ediş şeklinde verilmeyen kanallarda çocuk edilgenliği kabul etmeyeceğini açık bir dille söylemekte ve kabul etmemektedir. Bu dönemde artık kendi düşünsel kimliğinin geliştiğini düşünen ilk genç verilen mesajların içlerine bir şeyler ekleyerek otoriteye tekrar mesaj göndermektedir. Otorite bu mesajlara verdiği değer ölçüsünde otoriteden gelen mesajları kabul etmenin ilk öncesi olan algı merkezine kabul etmektedir.
Gençlik dönemindeki davranış değişiklikleri mesajların kabul edilişi yetişkin bireylere ve topluma kendi mesajlarını kabul ettirme şeklinde dönütleşmektedir.
Davranış oluşumu:
Düşünce evresi: Verilen mesajlarla oluşturulan soyutsal kavram düzeyi
Eylem evresi: Soyutsal olarak mesajla eklenmiş düşüncenin fiiliyata dönüşmüş şekli.
Alışkanlık evresi: Fiiliyatta yapılmışın pekiştirilerek değişimi ret eden bir yapıya bürünerek kalıplaşması
Karakter evresi: Kalıplaşan edinimin kişinin bir parçası olma durumu.