Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '10

 
Kategori
Futbol
 

Messi ve Barcelona

Medyanın gündeme konu olan her şeyle ilgili genel bir yaklaşım olarak popülerleştirme çabası olduğunu kabul etmek durumundayız. Varlığını buna dayandıran ve sürekliliğini de popülerleşen konu üzerinden sağlayan bir kurum için bunu doğal saymak durumundayız. Spor medyasında da durum farklı değil. Dün C. Ronaldoydu bugün de Messi. Ancak unutmamamız gereken bir şey var: Yarın Messi ölmeli ve başka bir kahraman yerine konulmalı. Çünkü önceki kral Ronaldinyo bugün kimsenin umrunda değil ve popüler kültür her yeni dönemde yeni kahramanlar istiyor.

Bu yüzden de herkes Barcelona uzmanı kesildi. Messi üzerinden Barcelona analizleri yapılıyor. Gelin biz de bu analizlere katılalım. Ama Barcelona ve Messi ile ilgili olarak bugün bunlardan çok daha fazlasını ve çok daha farklısını söylememiz gerekiyor.

Barcelona’nın 1991 den beri Türk televizyonlarında yayınlanan maçlarını seyreden biri olarak bu konuda sürece ve gelişime dayalı daha fazla gözlemden bahsetme imkanım olduğunu söyleyebilirim. Barcelona daha önce nasıl bir futbol felsefesine ve oyun şablonuna sahipti bunu daha eskilerden öğrenmek gerekir. Ancak o yıllarda izlediğim Barcelona ile bugün izlediğimiz Barcelona arasında muazzam bir tutarlık ve oyun felsefesi benzerliği vardı. Teknik Direktör olarak Barcelona’nın başına gelen J.Cruyf : ‘’Top sizde iken gol yemezsiniz, eğer gol atmak istiyorsanız da topun mutlaka sizde olması gerekir.Bu yüzden oyun boyunca bütün amacınız topu kendinizde tutmak olmalı., , diyerek genel oyun felsefesini özetlemiştir. O yıllardan beri Barcelona daima topa hükmeden bir futbol oynamaya çalışmıştır. Bunu başaramadığı zamanlarda bile hep bunu denemiştir. Bu onların temel kulüp ve futbol felsefesi olmuştur. O günlerde sahada olan Tixi Begrustain in sportif işlerden sorumlu olarak çalışıyor olması, J.Cruyfun daha henüz yeni onursal başkan ilan edilmesi, yine o günlerde sahada olan Guardiolanın bugün kulübün teknik direktörü olmasının mutlaka anlamı olmalı.Bilinçli ve planlı bir uygulamanın parçası olduğu açıkça ortada olan bir uzun vadeli yapılanmayı görebiliriz. Bu akış ve tarihsel süreç içerinde elbette kırılma bölümleri yaşanmadı değil. En büyük rakiplerinin yüksek madi imkanlara ve İspanya Ligini domine eden güçlü lobilerine sportif olarak cevap veremedikleri ve hatta bazı yıllarda sürklase olduklarına da şahit olduk.Ama kulüp en kötü dönemlerinde bile bu felsefesinden ödün vermedi. Bu felsefeyi ayağa kaldıracak kararlılığı sistem içinde arayarak, sistemi daha güçlendirerek ve yapıyı günün modern futbol ilkelerini karşılayacak esneklik ve teknik donanımlarıyla besleyerek ayakta tuttular.La liga’da sportif başarızlığın en had safhasında bile bu felsefe onların asla terk etmedikleri şey oldu. Altyapıdan itibaren tüm birimler bu futbol mantalitesiyle oyun oynamaktalar. Bu yüzden daha onyedi yaşındayken Nou Camp’a bir Messi çıkıp 20 dakika görev aldığında 20 yıldır o takımda oynuyormuş gibi oynayabilmektedir. Bugün Pedro’nun A takımdaki ilk sezonunda olmasına rağmen bu kadar sık ve bu kadar uzun süre forma almalarını bizler anlamakta zorluk çekiyoruz. Busquetts’in nasıl oluyor da Barcelona gibi bir takımın neredeyse tüm maçlarında, hem de orta sahanın ortasında görev aldığını da. (Burada Jeffren'den daha söz etmedik bile, ama bu yıl hem de öyle çok lig maçında görev aldı ki. Savaşçı, hızlı, tehtidkar ve gerektiği kadar teknik bir oyun anlayışı ile belki de T. Henry nin yerini alacak hem de çok uzun zamana kalmadan.) Bizse 26 yaşına gelmiş bir oyuncuyu A takım için yetersiz ve hala ‘’genç, , diye tanımlayan bir ülke medyasına/seyircisine sahibiz. Bojan Kırkc gibi gencecik bir çocuğun nasıl oluyor da Ibrahimoviç gibi bir futbol fenomeninin altında ezilmediğini de yine klasik futbol algılarımızdan dolayı anlamamız mümkün görünmemektedir. Aynı futbol okulunda olsalardı bugün Necip’ten aynı övgüyle söz edebilirdik veya Emre Çolak’tan. Oysa birisi Beşiktaş’ta diğeri Galatasaray’da kaderlerine terk edilmiş gibiler. Eğer kendi iradeleri, ailelerinin müthiş destekleri ve çokça da şansları yanlarında olursa zorlukla tutunabilecekler bir ihtimal. Arda’nın nasıl geri döndüğünü hatırlarsak, işte bizdeki potansiyelin nasıl olup ta bir türlü üst segmentte değer bulamadığını kolayca anlayabiliriz.

Bu perspektiften bakarak son yılın transferlerini ve takımlarındaki fonksiyonlarını bir daha analiz edelim. İbrahimoviç Inter’den ayrılırken yerinde çok büyük boşluk bıraktı. Bugün son vuruşlarda yeteneğini üst düzey kabul edebileceğimiz bir Milito’nun, bir de Barcelona’da hepimizin takdirini ve övgüsünü kazanmış bir Eto’o nun ayrı ayrı olarak bu boşluğu doldurmakta zorlandıklarını itiraf etmek durumundayız. Oysa Mourinho bile bu transferde İbo giderken:’’ Hem 40 Milyon Euro hem de Eto’o gibi bir golcü kazanıyoruz, , demişti. Hatta takım oyuncusu görüntüsünden uzak Ibo’yu Barcelona’nın transfer etmesini de kimse anlamlandıramamıştı. Ama bugün Ibo’nun Barcelona nın çarkı içinde işleyen uyumlu bir dişliye dönüştüğünü, Eto’o nun da neredeyse sezon sonu yaklaşmasına rağmen Inter’e yavaş yavaş adapte olmaya çalıştığını görüyoruz. Yine Messi’nin yanında Higuen’ler, Milito’lar, Gago’lar Aguero’lar Riquelme’ler, Teves’ler, Samuel'ler, Zanetti gibi uluslar arası standartların üstünde arkadaşları varken, milli takımında hiç de parlak olmayan performansını da (hatta son nefeste elemeleri geçerek dünya kupası finallerine kalabilmiş olmasını) daha farklı bir gözle okumalıyız.

Ezeli rakipleri geçen yılki 2-6 lık hezimetle başkan değiştirdi. Barcelonayı yenmek için sadece bonservis bedeli olarak 350 milyon Euro para harcadı. (Elbette kendi sahalarında oynayacakları Şampiyonlar ligi finalini de düşlemişlerdi muhtemelen) Futbolculara verilecek paralar hariç bir transfer sezonunda harcanan para bu. Sonuç; hem Nou Camp’ta, hem de Barnebau’da iki mağlubiyet daha eklediler istatistiklerine. Üstelik Barnebau’da sergiledikleri olağanüstü mücadele ve tutkuyu son üç yıl içinde hiçbir Real Madrid maçında görmediğimizi söylemeliyim. Bu yıl bunlara Rooney veya Teves gibi bir iki ismin daha ilave olacağı konuşuluyor. Muhtemeldir ki Barcelona alt yapıdan bir-iki genci ve belki de bir veya iki şöhretli ismi kadrosuna katacak (T.Henry’nin İngiltere’ye geri döneceği konuşuluyor ve Pep’in en büyük arzusu Cesc’in yeniden Barcelona’ya geri dönmesi.) Lütfen hatırlayalım, daha iki sezon önce bu takımda Ronaldinho ve Eto’o bir aradaydı (Henrik Larrson, Guly de yine ciddi süreler alan önemli forvetlerdi, sadece yaşları dolayısı ile elimine oldular, Ronaldinho ve Eto’o ise aralarındaki çekişmeden dolayı tasfiye edildiler) İsim sahibi sadece Ibo geldi ve geçen yıl Keita ve Alves katıldı. Sistemin nasıl yıldız parlattığını gösterecek en değerli veriler bunlar olsa gerek.

Elbette Real Madrid Barcelona’yı yenecek ve elbette yeniden La liga şampiyonluklarına amborga koyacak, hatta bu, bu sene bile olabilir. Ama bir gerçek var: Barcelona 1991 den beri felsefesi olan ve bu felsefeye dayalı futbolu kendi dinamiklerinde üreten altyapısı ve ortaya koyan üst yapısıyla daha uzun yıllar yoluna devam edecek. Arada değil maç kayıpları, şampiyonluk kayıpları bile bu felsefelerine bağlı kalmalarına engel olmayacak.

 
Toplam blog
: 2
: 413
Kayıt tarihi
: 14.04.10
 
 

Hayata sportmence bir yaklaşım. Sporu, hayatın bir parçası gibi görerek ama merkeze insanı ve üretil..