Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Mezopotamya

Mezopotamya
 

savaşş


Görmemem gerekenler diziliydi sokağın başından sonuna kadar. Duymasam daha iyi olacağı kesin sesler eşlik etti, çocukların acizliğine. Bilmemem gerekenler üşüştü beynime, soğumayan kinim belirdi, omuzlarımın gerginliğinde. Ağlamaktan kurumuş gözpınarlarıyla iki anne belirdi sisin içinde. ‘’Yine mi’’ dedi biri ötekine, usulca öne eğilen başı ile ‘’evet’’ demek istedi kadın. Günlerdir gördükleri eziyet yetmezmiş gibi bir de bununla mı uğraşacaklardı. Aylardır açılmayan kepenkler, toz içindeki lüks camekânlar, müşterisizlikten can kaybına uğramış yaşam mekânları ile tarihe meydan okumuş bu caddeyi, bu haliyle görmek acıtıcıydı.

Genellikle geceleri bombalandığı için, gündüz biraz daha güvenli olan sokaklarda dolaşmaya çıkmıştım. Perdelerini aralayıp, korkulu gözlerle dışarıyı inceleyen yaşlıların, hüznü kokutmuştu tüm mahalleyi. Geceden kalma patlama seslerinin biriktiği; kırılmış camlar, yağmalanmış tezgâhlar, sıkıca örtülü demir kapılar vardı. Adımı eksik, tedirgin bir çocuk; yüzündeki kirden değil de, yaşadıklarından pis görünüyordu. Afacanlık yapmak aklına bile gelmiyor, farkında olmadan bir gecede büyüyordu. Molotof yapmayı öğreneli bir hafta olmasına rağmen, ustalığı şaşırtıcı boyuttaydı. Düzgün bir çağda yaşasa bu hünerlerini sergileyeceği, daha masum alanlar, daha nitelikli yaşamlar çıkabilirdi karşısına. Şimdi, tanımadığı bir düşman için kinlenip durduğu bu caddede, nice şairler, düşünürlerin barış için yazdıklarından habersiz hayatta kalmaya uğraşıyordu.

<ı>Teninden esmerdi olanlar ve etinden geçen zaman, acımıyordu gözyaşlarına.

Bir çocuğun elleridir ülkeleri gösteren. Bir çocuğun ellerindekilerdir, ülkelerin medeniyete uzaklıklarını ölçen. Nasırlı çocuk eli mi olur demeyin!

Düşmemem gerekiyordu, güçten düşmemem. Koşmasam da yürümem gerekiyordu bildiğim yolda. Çocuğun acılarına dayanmam gerekiyordu. Kim bilir belki bir gün yeniden çocuk olma hakkı kazanırdı o, biz de gülmeyi lüks saymaz olurduk yine.

Elinden büyüktü yaptığı işler çocuğun ve dilinden düşen cümle ‘’baba nerdesin’’ idi halen. Umut onlardan öğrenebileceğimiz en güzel erdem.

Askerlerin korumasında mayasız ekmek satılıyordu, arka sokaktaki fırında. Ev nüfusuna göre en fazla iki tane alınabiliyordu. Vitrinlerinde onlarca değişik ekmeğin olduğu fırınların hepsi birer birer kapatmıştı. Anasonlu, zeytinli, cevizli ekmeklerin mazide kaldığı şu günlerde, tek amaç açlıktan ölmemekti. Gizlice satılan yağ, şeker, un gibi temel ihtiyaçlar için, fahiş rakamlar isteniyordu. Çoğu kişi sıfırı tükettiğinden, sığınma ünitelerine başvuran insan sayısı her geçen gün artıyordu. Yaklaşan kış şartları düşünüldüğünde, ölümlerin artacağı kesin gibiydi. Bir yandan salgın hastalıklarla boğuşan hastaneler, imkânsızlıklar yüzünden ölümleri çaresizlikle seyrediyordu.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de intihar eylemleri düzenleniyor, masum insanlar ölmeye devam ediyordu.

Olmamam yerlerde yürüdüğüm için azarlandım birkaç kez. Girmemem gereken deliklere soktuğum burnum yüzünden dipçiklendim bir defa.

<ı>Daha önce hiç üşümemişim gibi soğuğu hissettim içimde.

Devriye gezenleri tedirgin etmeden, ani hareketlerden kaçınarak ve o işareti sana yaptıklarında göbeğini açıp, canlı bomba olmadığını kanıtlayarak, gezmen gerekiyordu artık bu şehrin sokaklarında. Amcanı her istediğinde ziyaret edemiyordun örneğin, sırf ibadet edeceğim diye diğer bir semte gitmek mümkün değildi. Her şey, aklınıza gelecek her saçma şey için bile izin almanız gerekiyordu. Farklı dinden olanlara hiç tahammül kalmamıştı, bu yüzden herkes remi dil ve dindenmiş gibi davranıyordu. Aksi takdirde karşı taraf olarak adlandırılıyordunuz. Sokaklarda kendi cezasını kendi tahsil eden, irili ufaklı gruplar peydahlanmıştı. Yaşları ne olursa olsun herkes bunların tacizine maruz kalıyordu. Sanıldığının aksine silah bulmak, pekmez bulmaktan daha kolaydı. Tabanca ile iki kilo limonun fiyatı aynıydı. Devletin dağıttığı mermilerin nereye kullanıldığını soran bir mekanizma olmaması, bu çeteleşmenin büyümesini sağlamıştı.

<ı>Binlerce kez öldüm, aşkın unutulduğu gecelerde…

O iki kadın her şeyin başlangıcı oldu. Aydınlığa çıkmak için yakıyorlardı kendilerini. Kardeş kavgası bitsin istiyorlardı. Tüm çocuklarını savaşta kaybetmiş iki ana olarak; başkaları da yanmasın diye, kendilerini yakıyorlardı.

Görmemem gerekenler üstüme geliyordu.

Epeydir üstünde düşündüğümüz örgütlülüğe Nadje ile Haife nin hatırası için N&H demeye karar verdik, onlar N&H nin doğal kurucusu olmuştu. Savaş karşıtlığının, vatan hainliği ile eşdeğer olduğu bugünlerde elbette ki ilk zamanlar yeraltında çalışmalıydı. Gizlilik en önemli şey olmalıydı.

Duymasam daha iyi olacağı kesin ağıtlar sardı sokağı. Başka gözyaşları söndüremez belki bu yangını ama bu yangınla dinecek belki başka gözyaşları.

<ı>Ellerim bağırıyor, böyle olsun istemezdi Mezopotamya.

Kasım 2010

 
Toplam blog
: 70
: 412
Kayıt tarihi
: 02.11.09
 
 

Gençliğime kadar İskenderun'daydım, sonra Yıldız Teknik'te İnşaat Mühendisliği okudum fakat o mesleğ..