- Kategori
- Gündelik Yaşam
MİHMANDAR
Bu sözcüğün anlamını askerliğimin bitmesine altı gün kala öğrenmiştim. Eş anlamlısı konukçu olan askeri jargonda sıkça kullanılan bir kelimeydi mihmandar. Tıpkı alıştırma yerine egzersiz ya da tasarı yerine dizayn gibi.
Mayıs ayının sıcak ve nemli bir günü sabah saat 10:00 sularında yapılacak bir merasim için görevlendirilmiştik. Nöbetçi çavuşun gür sesiyle ‘koğuş kalk’ demesinin ardından yarı uykulu bir halde diğer arkadaşlarım gibi kalkıp asker giysilerimi giymek üzere kalktım. Demir dolabımdan küçük el çantamı alıp tuvaletteki lavabo önünde bir süre sıra bekledikten sonra tıraş oldum. Botlarımı boyayıp asker kıyafetimi giydikten sonra yemekhaneye indim. Birkaç zeytin, peynir, küçük plastik paket içinde kahvaltılık olarak hazırlanmış reçeli , tereyağını aldıktan sonra asker kahvaltısının olmazsa olmazı demir bardağa konan sıcak çay ve bolca ekmeği tabldota koyup kahvaltı ettikten sonra törenin yapılacağı alana gittik.
Fiziksel olarak bizden biraz farklı insanların –engelli, özürlü tarzı kelimeleri pek sevmediğimden böyle demeyi uygun gördüm- yemin töreni için gelen askerlere yardımcı olacaktık. Bu sebeple geldiğimiz tören alanında törenin provasını yapmak üzere çalışmalara başladık. Yapılan iş zor bir iş değildi hatta manevi yönden de tatmin ediciydi. Hatta askerde verilen birçok görevden daha mantıklıydı. Mesela 23 Nisan törenlerindeki muhafızlık görevim. 23 Nisan günü komutanları şehir merkezindeki tören alanına götürecek minibüsün en son koltuğunda elimde bir metre uzunluğunda G3 piyade tüfeği -ki o daracık alanda elimde tüfekle hareket etmem pek de kolay olmuyordu- saldırı anında güya komutanları koruyacaktım. Öyle bir durumda beni kim korurdu orası da ayrı bir konu tabi.
Tören provasını yapıldıktan bir süre sonra askerler aileleriyle birlikte gelmeye başladı. Tekerlekli sandalye ile gelenler, ortopedik, zihinsel, işitsel olarak bizden farklı asker adayları kıyafetlerini değiştirdikten sonra asker kamuflajlarıyla tören alanına geldiler. Uzman Çavuş ilgilenmemiz gereken asker adaylarını bize bildirdikten sonra tören öncesi kısa bir alıştırma yapıp törenin olacağı saati beklemeye başladık.
Eşlik edeceğim asker adayı otuzlu yaşlarda, hafif saçları dökülmüş, tekerlekli sandalye yardımıyla hareket eden, minyon tipli güler yüzlü biriydi. Üzerindeki kıyafet biraz rahatsız etmiş olacak ki nemli havanın da etkisiyle biraz terlemişti. Kendisiyle tören öncesi bir süre sohbet etme olanağı bulmuştum. Beş yıl önce geçirdiği bir trafik kazasında belden altı felç olmuş, o tarihten beri tekerlekli sandalye yardımıyla hayatını idame ettirdiğinden bahsetmişti. Bir araba galerisinde büro memuru olarak çalıştığını söylemiş bana askerliğimin bitimine kaç gün olduğunu sormuştu. Altı gün kaldığını söylediğimde ‘iyi az kalmış hadi gözün aydın’ diyerek gülümsemişti.
Üsteğmenin kısa bir konuşmasıyla başlayan tören, bandonun resmi geçidiyle devam etti. Çiçeği burnunda askerler yemekhaneden getirilen masalara serilen Türk Bayrağının sağ ve sol tarafında geçti. Ellerini masanın üstüne koyup yemin eden çiçeği burnunda askerler, ailelerin oturması için hazırlanmış bölümün önünden geçerken gözyaşlarını tutamayan anneleri, fotoğraf çekerek veya cep telefonu videosuyla bu güzel anı ölümsüzleştirmeye asker yakınlarını görmek hüzünle karışık bir mutluluk yaşatmıştı bana