Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '20

 
Kategori
Güncel
 

Milli Mücadele Yeni Başlıyor-7

Bugünlerde sosyal medyada işlenen bir “Patrikhane” Olayı var. Hazır sırası gelmişken, "Mustafa Kemal Paşa’nın Görüşleri" ile "Lozan’da Gerçekleşenler"e bir bakalım.

* * *

Mustafa Kemal Paşa (1919 yılında Erzurum’da) Patrikhane hakkındaki görüşlerini açıklıyor :

"Atatürk Türkiyesi’nde Ekümenik Patriklik ve Ortodoks Kilisesi.

Atatürk’ün Erzurum’da Yaptığı Konuşmanın Metni :

'Patrikhane cephane deposu halini almıştır.

Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Bunun başkanı Patrik Vekili Droteos, üyeleri; Atinegora, înoz Metropolidi, Yunan Kaymakamı Giritli Kathakis, Katelopolos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyasi adındaki kişilerdir.

Kurul doğrudan doğruya Venizelos’tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır.

Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhaçı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi, görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal düzenini hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve teçhizatı Osmanlı ülkesine sokmaktadır. Hatta resmî göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır.

İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askerî ambarlar gibi kullanılmaktadır...' (Mustafa Kemal. Erzurum / 22 Ağustos 1919)" (1)

* * *

Rıza Nur, Lozan’daki anılarında Patrikhane sorununu anlatıyor (Ocak 1923’de yaşananlar) :

“...Gerek ekalliyetler (azınlık) işinde, gerek ahali mübadelesinde mühim ve hayatî noktalar var, muallâkta kaldı... Bu da Patrik’i ve Patrikhane’yi İstanbul’dan kovmak. Kovmaktan feragat edince, bu müspet veriş değil menfi veriş olur. Tam münasip. Bütün Hıristiyanlık âlemini çalkalayacak bir şey. Sonra bunu almak için istediğim o muallaktaki şeyleri derhal verirler. Halbuki, Patrikhane’nin İstanbul’dan gitmesi bizim zararımızadır. Çünkü bu yılan yuvası pençemiz altında durmalıdır. O vakit deliğinden çıkarmayız. Eğer kovarsak Aynaroz’a yerleşir, istediği zehrini saçar. İdare edip istediklerimizi alarak tardından vazgeçmeli. Bu onlara tarafımızdan verilmiş milyonlar yerine geçecek, keyiflenecekler. Benim istediklerimi de bana sevine sevine verip müşküllerimi halledecekler.” (2)

...

"...Patrikhanenin tardı bize hükümetçe verilen talimatta yok.

Bir gün ‘Ya Allah!’ deyip, Patrikhane’nin İstanbul’dan tardını (uzaklaştırılmasını) celsede resmen teklif ettim.

'Sonra tarddan vazgeçtiğim vakit, Frenkler de hatta bizimkiler de şaştılar. Bana : ‘Bu şiddet ne idi. Îş muvaffak olmak kabiliyetini de göstermişti. Sonra birden böyle vazgeçiverdin ?..’ dediler.

...Nihayet bundan pek az sonra, bir gece yarısı Lord Curzon’un en mühim müşaviri ve mahremi Nicholson bana telefon ediyor ‘Gelip sizi göreceğim,’ diyor. Bu mühim bir şeydir, fakat nedir ? ‘Buyurun!’ dedim. Geldi. ‘Yalnız bir odada baş başa konuşalım’ dedi. Öyle yaptık.

Aramızda şöyle bir muhavere (konuşma) oldu :

O – Beni Lord Curzon yolladı. Bu Patrikhane’nin tardından vazgeçmeni senden rica ediyor.

Ben – Bu çok mühim bir mesele. Hükümetimiz bundan vazgeçmez. Az oturunuz. Tekliflerinizi İsmet Paşa’ya söyleyeyim.

O – Curzon beni sana yolladı. Îsmet Paşa’ya değil.

Ben – Ben bir şey yapamam. O, heyetin reisidir.

O – Ben… açık konuşurum. Biz her şeyi mükemmel biliyoruz. Bunu sen yaparsın. Bütün işleri idare eden sensin. Sen olmasan şimdiye çoktan istediğimiz gibi muahede yapmıştık. Onu da söyleyeyim : Grecophile’m. Bunu da bilerek benimle konuşuruz.

Ben – Çok yanlışınız var, her şeyi İsmet Paşa yapar fakat o da hükümetten izin aldıktan sonra. Hükümetimiz bu talebinden asla vazgeçmez

O – Etme, sen yaparsın. Curzon bunu bizzat senden rica ediyor. O, büyük, kibirli bir adamdır. Kolay kolay rica etmez.

Ben – Bunu yapamayız. Curzon başka bir şey istesin yapalım.

O – İşin ehemmiyeti var.

Ben – Ne ehemmiyeti olacak! Bırakın bunu.

O – Seninle çok açık konuşuyorum. Dedim ya, sebebini de söyleyeyim. Canterbury Piskoposu’ndan, bütün İngiltere Kiliseleri namına, Londra’da hükümete bir tebliğ yapılmış. Mesele Patrikhane meselesi değil, İngiltere’de parti ve hükümet meselesi olmuştur. Kilise diyor ki: ‘Patrik’i mutlaka İstanbul’da bıraktırmaya muvaffak olmalı. Bunu hükümet yapamazsa önümüzdeki intihapta (seçimde) hükümete rey vermeyeceğiz’. Hükümet bunu Curzon’a yazdı. Behemehal (mutlaka) istiyor. İngiltere’de intihap adeta kiliselerin elindedir. Curzon bu işe muvaffak olamazsa hem kendi, hem partisi ve hükümet düşecek… işte sizden rica ediyor.'

Ben bu kadar mühim bir etabı elime aldığımı bilmiyordum. Mühim diyordum ama bu kadar mühim olduğunu takdir edememiştim. Şimdi anladım. Pek keyiflendim. Görülüyor ki, Nicholson’un sözleri de açık ve samimi. Şimdi daha ziyade cesaretim arttı. Pek kuvvetliyim demek. Elbet kuvvetimi pahalıya harç ederim. Daha ziyade nazlanmaya başladım. Hem de anladım ki bizim Patrik’i İngiliz kilisesi tutuyor..." (3)

...

"Ben – ...Bizim bir takım muallâkta ve ufak tefek işlerimiz var Bir türlü halledilemiyor. Onların hallini vaat edin. Bu suretle Ankara’ya bu teklifi yapmaya yüzümüz olsun.

O – Pekiyi. Nedir onlar ?

(Ben) Askerlik işi, istimlâk işi, ırk ta’biri, ilh… Saydım. Bir de Patrik kalsın…

Curzon zabıtnameye geçmek üzere 'Patrik yalnız dinî kalacaktır. Hiçbir vakit  siyasete karışmayacak, idarî bir iş görmeyecek, siyasi müessese ve âlet olmayacak. Türk hükümeti böyle bir şeyini sezerse tard etmek hakkım haizdir' desin, dedim. Hepsini not edip kabul etti…” (4)

...Burada Musul’u isteyecektim. Fakat Musul işi halledilmiş bulunuyordu. (Canmehmet: Rıza Nur'un aktardığı konuşma tarihi, 8-10 Ocak 1923 olmalıdır. Ancak, Rıza Nur’a göre Musul işi O günlerden önce bir şekilde halledilmiş!)

...Curzon da umumî celsede Patrik hakkında, 'Siyasî ve idarî kuvvetlerden tecrit edildiğine… ilh…' dair beyanatta bulundu. Zabta geçti." (5)

* * *

"10 Ocak 1923 tarihli, İsmet İmzasıyla Lozan’dan Heyet-i Vekile Riyâseti’ne Çektiği Telgraf Metni :

'İstanbul Rum Patriki’nin ihracı teklifinin kiliseleri tahrik ettiğini Lord Curzon bize iblâğ etti. Filhakika Hıristiyanlığın bu meseleyi müşterek bir mesele-i diniye addetmekte olduğunu müşahede ettik. Rum Patrikhanesi’nin idarî ve siyasî mahiyetiyle memleket için bir tehlike olduğu esasında ısrar ve bunu bizzat Lord Curzon’a izah ettim. Bununla beraber Patrik’in ihracı meselesinin tarafımdan ve hiçbir murahhas tarafından dünyaya karşı imza edilemeyeceğini Rıza Nur Bey’e bi’l-vasıta ve bana doğrudan doğruya Curzon beyan eyledi...

Curzon riyasetinde Mübadele-i Ahâli Komisyonu’nun ictimâında (toplantısında) muhtelif mesâilde (meselelerde) ve İtalya Murahhası’nın izahatından sonra müzâkere Patrik işine intikal edince, Curzon bütün dünyanın bu mes’ele ile alâkadar olduğunu ve idâri ve siyâsî vazâifi (vazifeleri) bırakılmayacak olan Patrik’in, ruhanî vazâife devamına Türkiye’nin müsâadesini ümid ettiğini söyledi. Fransız, Rum, Sırp(lar) te’yîd ettiler. Venizelos imtiyâzâtdan (ayrıcalıklardan), nikâh ve talak gibi muâmelât-ı diniyeden bahsetti. Cevaben, Rum Patrikhanesi’nin siyâsî ve idâri işlerle iştigâl etmeyeceğine dâir beyanâtını sened ittihâz ederim...

Şahsen Patrik’in İstanbul’dan ihracı mümkün olmamış ise de, birçok muallâk mesâil arasında bunun bir mes’ele-i umumiye-i Hıristiyaniye şekline girmesinden ihtiraz etmek lüzumu da hâsıl olmuş idi. ÎSMET' " (İç Kaynak : Bilâl N. Şimşir, Lozan Telgrafları, 1,1922-1923, Ankara, 1990, s.362-363)

"Lozan’da, Patrikhane’nin İstanbul’da bırakılmasına karar verildikten (10 Ocak 1923) on gün sonra, 20 Ocak 1923 tarihinde de Mustafa Kemal, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne şu beyanı yapıyordu :

Atatürk’ün Hakimiyet-i Milliye’ye Verdiği Röportaj :

'Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır !

Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir ? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var ? Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir ? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan Yeni Türkiye, Babıâli’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.

Mustafa Kemal.'

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923 '.

Böylelikle, Lozan’da alınan kararla, Türkiye’de verilen demecin birbirinin zıddı olduğunu, sonunda İngilizler ne istemişse onun gerçekleştiğini, uluslararası antlaşmalarda atılan imzanın, içeride halka tam tersi anlam verircesine konuşulduğunu, halktan gizlendiğini öğreniyoruz." (6)

* * *

(Canmehmet) Bilgilerin / gerçeklerin "Halktan Gizlendiği" ile ilgili olarak, (Meclisteki Lozan görüşmeleri sürerken katledilen milletvekili) Ali Şükrü Bey tarafından, Mecliste yapılan tartışmalardan bir örnek verilecektir.

Buna geçmeden önce, Araştırmacı-Yazar Murat Bardakçı’nın konu ile ilgili yazısından kısa bir bölüm aktarıyoruz :

Patrikhane'nin Lozan'da Değil Bahsi, Adı Bile Yoktur.

...Lozan Anlaşması’nda Fener Rum Patrikhanesi konusunda değil bir madde, tek bir kelime bile yoktur. Patrikhane bahsi, anlaşmanın imzalanmasından önce aylar boyu devam eden görüşmelerin ve pazarlıkların tutanaklarında kalmıştır. Yunan tarafı, görüşmeler sırasında Patrikhane’nin resmi bir statüye sahip olması için olabildiğince ısrar etmiş ama Türk delegasyonunun başkanı İsmet Paşa, taleplere şiddetle karşı çıkmış ve bu müessesenin anlaşma metnine girmemesini sağlamıştır.

... Neticede, Fener Patrikhanesi, Lozan’ın metninde yer almamıştır. Patrikhane’nin varlığı ve İstanbul’da kalması konusunda taraflar gerçi bir 'centilmenlik anlaşması' yapmışlardır ama böyle bir anlaşma resmen ve yazılı olarak da mevcut değildir.

Ekümeniklik ise siyasi değil, tamamen dinî bir meseledir. Dolayısıyla, Hazreti İsa’nın 'tanrısal özellikleri' konusundaki anlaşmazlıklar sebebiyle, Katolik Roma ile bundan asırlarca önce iplerini kopartmış olan Ortodoks dünyasının, İstanbul’un Fener semtindeki Patrikhane’yi 'en tepedeki ruhânî merkez' yani 'ekümenik' olarak kabul edilip etmemesinin, Türkiye Cumhuriyeti ile hiçbir alâkası yoktur. Bu konuyu tartışmak ve karar vermek bize değil, sadece Ortodoks dünyasına düşer...” (7)

* * *

Şimdi de konu ile yakın ilgisi nedeniyle, Meclis'te Lozan Görüşmeleri sırasında yaşananları ve Muhalif Milletvekili Ali Şükrü Bey’in katledilmesi olayına geçiyoruz.

...

Kazım Karabekir Paşa anlatıyor :

“14 ocak 1923, Akşam harekât. 7.30 sonra.

(Gazi Paşa, Fevzi Paşa, ben trenle Ankara’dan hareket)

Muhaliflerden Ali Şükrü Ankara’ya makine getirmiş. Tan gazetesi çıkaracakmış. Gazi, yanımda Cevat Abbas’a dedi :

'Muhalifler matbaa yapıyor siz hala uyuyorsunuz. Yakmalı, yıkmalı !'

(ben) Dedim (ki); 'Paşam, bu tarzda mukabele doğru mudur ?' (8)

* * *

Gazeteci-Milletvekili Ali Şükrü Bey kimdir ?

"1884 Trabzon doğumlu Ali Şükrü, Bahriye Mektebi’nde öğrenimini 1904 yılından tamamlayarak orduya bahriye (erkanıharp) subayı olarak katılmıştır. Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti’nin kurucularındandır ve ikinci başkanıdır. Cemiyetin Osmanlı donanması için almak istediği nakliye gemilerini teslim almak üzere Liverpool’e gönderildiğinde çok iyi düzeyde İngilizce öğrenmiş, Liverpool Times gazetesinde çeşitli makaleleri yayımlanmıştır.

Muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey mecliste, Mustafa Kemal’in önderliğindeki Birinci Grup’a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup’un liderlerinden biri oldu.

İkinci grubun görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere Mustafa Kemal’in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayınlamaya başladı.

Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; İsmet Paşa’nın hariciyeci olmadığı için Lozan’da acemice işler yaptığını ve TBMM’nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdüğünü savundu. Lozan’da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM’ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi." (9)

* * *

Meclis'teki Musul Görüşmeleri Sırasında Ali Şükrü Bey :

“…Muhalefetin önde gelen ismi Ali Şükrü Bey, başarısızlık olarak nitelendirdiği Birinci Lozan görüşmelerinde hükümeti sert bir şekilde eleştirmiştir. O, hükümetin Lozan görüşmelerinde Meclis’ten gizli işler çevirdiği görüşündedir. Konferans tutanaklarının, protokoller ve proje metinlerinin Meclis’ten gizlenildiğini iddia etmektedir (TBMM, GCZ, 3/129)…” (10)

* * *

“…Varsın Meclis istediği kadar homurdansın... Lâkin daha, başta Musul olmak üzere, çözülmesi gereken büyük meseleler vardı.

Türkiye ile İngiltere’nin çıkarları asıl burada çatışıyordu.

İngilizler, Musul’u 1918’de, ateşkes anlaşmasından birkaç gün sonra, ‘stratejik öneminden dolayı’, Mütareke koşullarını çiğneyerek işgal etmişlerdi.

Musul İngilizler için stratejik bakımdan önemliydi: Irak sınırının ve Hindistan yolunun savunulması için, Ekonomi bakımından önemliydi : Fransızlar’ın kendi isteklerinden vazgeçerek İngilizler’e bıraktıkları petrol kaynakları yüzünden...

...İsmet Paşa, 3 Şubat’ta Müttefiklerden son dakikada verilmiş birkaç taviz teklifi aldı. O da hemen öğleden sonra son karşı tekliflerini bildirdi. Koşulların yüzde seksenini kabul ediyordu. Bunlar onun görüşüne göre ‘başlıca noktalar üzerinde yeteri kadar bir oy birliği’ni belirtmekteydi. Barış şimdilik bu temeller üzerinde imzalansın; bazı adlî ve ekonomik konularda ‘önemsiz görüş ayrılıkları’ bulunduğunu gösteren öteki koşullar da arkadan görüşülsündü.

Ama, geride kalanları da kabul etmesi Türkiye’yi bir ‘ekonomik kölelik’ durumuna düşürecekti. Müttefiklerin ısrarı ve tehditleri karşısında İsmet Paşa’nın elinden, üzülmüş bir halde : ‘Je ne peux pas’ (Türkçesi: Olmaz, yapamam.) diye mırıldanmaktan başka bir şey gelmiyordu.

…Şimdi de muhalefet mebusları, Gazi’ye karşı artan güvensizliklerini, Lozan görüşmelerinin kesilmesi dolayısıyle, özelikle İsmet Paşa’ya ve genellikle hükümete karşı göstermeye kalkmışlardı.

Gürültü içinde geçen gizli oturumlarda, birbiri arkasından her gün, şikâyetlerini ortaya döktüler.

Mehmetciğin süngüsü sayesinde bir zafer kazanılmıştı. Ama şimdi, İsmet Paşa’nın diplomatlıktaki beceriksizliği yüzünden, bu zaferin yemişleri, Lord Curzon’un dalga ve dalaverelerine feda olup gidiyordu. Tüzüğü kimse dinlemiyor, Mebuslar yerlerinden fırlayarak ağızlarına geleni savuruyor, görüşmeleri yarı yerinde kesiyorlardı.

...Konferansın ekonomik koşullardan dolayı kesilmiş olmasına rağmen, mebuslar, İsmet Paşa da dahil, bunlardan bir şey anlamıyorlardı.

Bu yüzden işi uzmanların inceleyip rapor hazırlamaları için Maliye Vekâletine havale ettiler. Onları asıl alevlendiren, Millî Misak’ın kutsal ilkelerine ve Türk topraklarına yöneltilecek bir tehditti.

En baskın çıkan sesler : ‘Musul’u düşmana satıyorlar !’ diye bağıranlardı.

Muhalefet, memleketin bir karış toprağını düşmana verecek bir barışa (karşı), savaşı tercih ediyordu.

Rauf Bey, Musul’un önemini kabul etti; Millî Misak sınırlarının içinde bulunduğunu bir daha tekrarladı.

Ama, Lozan’daki heyet altı yüzyıllık bir geçmişi temizlemeye çalışıyordu. Ortada çok çapraşık sorunlar vardı, iyice tartışmaları gerekirdi.

Şunu düşünmek lâzımdı : Savaşın yeniden başlaması memleketin yararına mıdır ?

...Meseleyi bir yıl öteye bırakırlarsa, Musul belki diplomatik yoldan kazanılırdı. Bu da olmasa, memleket o zaman savaşa daha hazırlıklı bulunacaktı. Lâkin, savaş heveslilerini susturmak zordu.

Bunların başında, Mustafa Kemal’e düşman olan küçük, fakat gürültücü bir grup bulunuyor, basının bir kısmı da bunları destekliyordu.

Elebaşları da, öteden beri Gazi’ye kafa tutmuş olan, şimdi de sistemli bir şekilde karışıklık çıkaran, Ali Şükrü adındaki softa kafalı Trabzon mebusuydu. 

...Ali Şükrü’nün sürekli karşı koymaları Gazi’nin parlamasına yol açtı :

‘Bir haftadan beri memleket için tehlikeli olabilecek şekilde konuştunuz. Amacınız nedir ?’ 

Ali Şükrü : ‘Kimseyi suçlamaya hakkınız yoktur,’ diye protestoda bulundu.

Başka bir mebus : ‘Bu Mecliste güvenlik yok mu?’ diye bağırdı. Bu, büyük bir karışıklık yarattı. Başkan yerinde olan Ali Fuat Paşa düzeni sağlamaya çalıştı, ama mebusları yatıştırmaya imkân yoktu, iki grubun üyeleri, ortalarında Mustafa Kemal, kürsünün önünde karşı karşıya gelmiş, birbirlerini suçluyor, tehdit savuruyorlardı.

Her an ya bir tabanca, ya da başka bir silah çekilebilirdi. Ali Fuat Paşa, birden akıl ederek, iki düşman grubun ortasında başkanlık çıngırağını salladı. Bu ses, bir an için ötekileri susturmuştu. O da bundan hemen yararlanarak, oturumu erteledi.

(Canmehmet : Bu olay diğer bir kaynakta, oturumu yöneten Ali Fuat Cebesoy tarafından şu şekilde aktarılmıştır :  [“Mustafa Kemal Paşa Meclis’te konuşurken hava oldukça gergindi. O konuşuyor, sözü kesiliyor, o cevaplıyordu. Paşa sözlerini tamamladıktan sonra, Ali Şükrü Bey ‘Ben de söyleyeceğim’ demesi üzerine, Gazi Paşa hiddetli bir tavırla : ‘Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarar-dide ediyorsunuz, maksadınız nedir ?’ dedi ve kürsüden inerek, elleri cebinde olduğu halde, asabi bir şekilde Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü... Bu arada herkes Meclis’in ortasında birbirine bağırmakta olan mebusların etrafında toplanmıştı. Ali Şükrü Bey ‘kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor ve Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de ‘Meclis’te emniyet yok mudur ?’ feryadını basıyordu... Müzakereler çok ehemmiyetli ve ciddi bir hal almıştı. Müdahalelerim artık tesirini göstermiyordu... Riyaset kürsüsünün önünde birinci ve ikinci grup azalarından çok sinirlenmiş olanlar karşı karşıya gelmiş ve adeta iki muhasım cephe teşkil etmişler, birbirlerini itham ve tehdit ediyorlardı. Bu halin biraz daha devamı müessif hadiselere sebep olacaktı. Hatta birbirleri aleyhine tabanca vesaire istimaline (kullanımına) kadar varacaktı. İntizamı iade maksadıyla Meclis emniyet memurlarını çağıramazdım. Çünkü müzakelereler gizliydi. Ne yapabilirdim ? Derhal riyaset (başkanlık) çanını her iki tarafın ortasına attım ve şaşkınlıktan istifade edip, müzakereleri tatile muvaffak oldum.” ]. Kaynak : "Ali Fuat Cebesoy'un Siyasi Hatıratı, s.287-288, Ali Fuat Cebesoy, 1957, Vatan Neşriyat". Aktaran : Bkz. 10 no.lu kaynak, s.66-67)

Üyeler, verilen aradan sonra, tekrar yerlerini alınca güven-oyuna başvuruldu. Oylama, Mustafa Kemal lehine pek kuvvetli olmayan bir çoğunlukla sonuçlandı.

Oylamaya katılmayanların çokluğu, şimdi hükümetle parlamento arasında bulunan uçurumu gösteriyordu. Aslında bu bir güvensizlik oyu idi.

Meclisteki Lozan tartışmaları, Ankara’da Gazi’nin durumunu sarsabilecek bir krize yol açtı. Ortalığı karıştıranların başında bulunan Ali Şükrü yalnız Mecliste değil, kahvelerde ve sokaklarda da ona dil uzatmaktan vazgeçmiyordu. İçkiye düşkünlüğünü ortaya vuruyor; Padişah olmak için komplo kurduğunu söylüyordu.

Günün birinde Ali Şükrü anlaşılmayan bir şekilde ortadan kayboldu. İki gün süren şiddetli dedikodulardan ve ailesinin telâşlı araştırmalarından sonra, ne olabileceği sorusu Meclise getirildi. Mebuslar hemen Ali Şükrü’nün öldürülmüş olduğuna hükmettiler.

...Hükümetle Mustafa Kemal’in yakınlarına karşı birtakım imalar yapıldı. Bazı kimselerin kendilerini kanundan da üstün gördükleri bir memlekette uygarlıktan söz edilemezdi ! Bu gizli hain kafaları koparmak gerekirdi ! Hükümet hemen bu sırrı çözmek ve suçluları cezalandırmak için harekete geçmeliydi.

Birkaç gün sonra, Rauf Bey Ali Şükrü’nün cesedinin bulunduğunu Meclise haber verebilecekti. Şüpheler, Gazi’nin Karadenizli muhafızlarının başı Laz Topal Osman üzerinde(ydi)..." (11).

* * *

Konuyu biraz daha açmak adına, şimdi de Lozan’da Türk Hükümetini temsil eden İsmet İnönü ile Yunan Devletini temsil eden Venizelos arasındaki konuşmaları, Lozan Konferansı Zabıtları'ndan izleyelim :

"(İsmet İnönü’nün konferans açılışındaki konuşmasında, -Yunan İşgalini kastederek-) :

hiç bir askeri zorunluluk olmaksızın, Türkiye topraklarının en zengin ve en bakımlı parçalarında, yok etmekten başka bir şey düşünmeyerek, sistemli bir şekilde yapılmış yakıp-yıkmalara tek bir özür bulunamaz. Hala bu dakikada bile, bir milyondan çok (sayıda) masum Türkün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, başıboş dolaştıklarını da hatırlatmak isterim…' (s.4)

'(Venizelos'un konuşması)…M. VENİSELOS, bu açıklamasıyla, savaş sorumluluğunun hiçbir yönden Yunanistan'a düşmediğini göstermek istemektedir. Yunanistan, dürüst bir müttefik sıfatıyla, ödevini sonuna kadar yapmış olma şerefinin kendisine tanınmasını beklemektedir; savaş eylemleri bugünkü acı sonuçlara vardığı için de, bu şerefi daha büyük bir güçle istemektedir. (s.22)

Öte yandan M. VENİSELOS, Yunanistan'ın İzmir'e ve Küçük Asya'ya gitmiş olmasını haklı göstermek için, memleketinin oralardaki hareketlere kendiliğinden kalkışmadığını belirtmek istemektedir, Müttefik ve Ortak Hükümetler, M. VENİSELOS'un iddia ve isteklerinin haklı temellere dayandığını kabul etmişlerdi; hatta bunlar, İzmir'i Yunanistan'a bırakmağa razı olmazdan önce, Başlıca Müttefik ve Ortak Devletlerden üçü, Yunanistan'ı Küçük Asya'da savaşa girmeğe çağırmıştı.(s.23) (12)

* * *

(Canmehmet) Yunan Devletini temsil eden Venizelos, Yunanistan'ın Anadolu’ya asker çıkarmalarının sebebi olarak, çok açık bir şekilde İşgalci İngiliz-Fransızların (sinsi planları gereği olan) davetini göstermektedir.

Bundan dolayı da Yunanlıların yaptıkları katliamın-mezalimin birinci dereceden sorumluları / ortakları, o dönem ülkemizdeki İşgalciler olan başta İngilizler ve diğer boyutlarıyla da Fransızlar ve İtalyanlardır.

* * *

Yazı dizimizin bu bölümünde yazılanlar özetlenirse :

Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Erzurum'da : “İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır” açıklamasını yapmıştır.

...

(Lozan Konferansı'ndaki 2.Delegemiz olan) Rıza Nur : “Patrikhanenin tardı (uzaklaştırılması) için bize hükümetçe verilen talimatta yok(tu). Bir gün ‘Ya Allah!’ deyip, Patrikhane’nin İstanbul’dan tardını celsede resmen teklif ettim.” demiştir. Ancak, İngilizlerin ricası üzerine Patrikhane yerinde kalmıştır.

Rıza Nur, başka ne demektedir ?

“Burada Musul’u isteyecektim. Fakat Musul işi halledilmiş bulunuyordu.”

Musul işi ne zaman halledilmiş ? Bu açıklamaya göre Ocak 1923’te. Peki, Musul bizden (resmen) ne zaman gitti ? 1926 yılında !

...

Meclis tartışmalarında, (bu dönemde katledilen) Ali Şükrü Bey ne demekteydi ?

(Lozan görüşmeleri ile ilgili) “TBMM’ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkiler... var ".

Ayrıca “...hükümetin Lozan görüşmelerinde Meclis’ten gizli işler çevirdiği görüşündedir. Konferans tutanaklarının, protokoller ve proje metinlerinin Meclis’ten gizlenildiğini iddia etmektedir."

“Mecliste en baskın çıkan sesler :‘Musul’u düşmana satıyorlar!’ diye bağıranlardı.

Ama, Lozan’daki heyet altı yüzyıllık bir geçmişi temizlemeye çalışıyordu.

* * *

Devam edecek...

- Yazı dizimizin bir sonraki yazısı olacak olan (bu dizinin) son bölümünde : “Türkiye neden şimdi gerçek Milli Mücadele vermektedir ?” sorusuna cevap verilecek ve bunun en büyük kanıtı olarak da, Milli Mücadele sırasında karşımızda olanların, bugün yine aynı nedenlerle karşımızda durması gösterilecektir. Ancak bu kez, oyunun kuralları Lozan’da olduğu gibi bizlere önceden yazılarak imza ettirilememekte; artık masaya konulan şartları imzalayan değil, oyunu kuranlardan olarak oturduğumuz aktarılacaktır.

...

www.canmehmet.com

...

KAYNAKLAR VE AÇIKLAMALAR :

(1) Daha geniş bilgi için bkz : OSMANLI'NIN TASFİYESİ. Cengiz Yazoğlu. s.668.

(2) HAYAT VE HATIRATIM. Rıza Nur, s.1075-1113. ; Ayrıca bkz : OSMANLI'NIN TASFİYESİ. Cengiz Yazoğlu, s.669-670.

(3) OSMANLI'NIN TASFİYESİ. Cengiz Yazoğlu. s.670.

(4) Rıza Nur, Age, s.1109 (Aktaran : Osmanlı'nın Tasfiyesi)

(5) OSMANLI'NIN TASFİYESİ. Cengiz Yazoğlu, s.672.

(6) Aynı eser, s.673.

(7) Yazının tamamı için bkz :  https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/213563-patrikhanenin-lozanda-degil-bahsi-adi-bile-yoktur

(8) KAZIM KARABEKİR PAŞA - GÜNLÜKLER (YKB yayınları, s.840)

(9) https://tr.wikipedia.org/wiki/Ali_Şükrü . Ayrıca bkz : http://www.canmehmet.com/topal-osmanin-milletvekili-ali-sukruyu-katletme-nedeniyle-ilgili-bildiklerimizi-unutabilir-miyiz.html

(10) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NDE TRABZON MEBUSU ALİ ŞÜKRÜ BEY MUHALEFETİ. Yrd. Doç. Dr. İsmail AKBAL ve Yrd. Doç. Dr.Taner ASLAN. (Erdem Dergisi, sayı:58, sy.65, Haziran 2010).

(11) ATATÜRK - BİR MÎLLETİN YENİDEN DOĞUŞU, 2. Kitap, Lord Kinross, s.553-554-555.

(12) LOZAN BARIŞ KONFERANSI, Tutanaklar - Belgeler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:291. Çeviren : Seha L. Meral. (Takım 1, Cilt 1, Kitap 1; aktarılan konuşmaların bulunduğu sayfalar, yazı içinde gösterilmiştir : s.4-22-23)

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..