Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '10

 
Kategori
Deneme
 

Miniaturk’e yapılan okul gezi anısı!

Miniaturk’e yapılan okul gezi anısı!
 

O Gün Ali her zamankinden daha bir heyecanla uyanmıştı. Okula giderken bugün her zaman giydiği önlüğün yerine en güzel elbiselerini giymişti, içi içine sığmıyordu. Annesi kahvaltısını hazırlamıştı, Ali hızlı hızlı bir şeyler yedi ve gelen servisinin kornasıyla hızla çıkmak için kapıya koştu.

Annesi “Ali, ne bu telaşın oğlum, yavaş ol!” dedi.

Ali “Bugün geziye gideceğiz ya çok heyecanlanıyorum” dedi.

Annesi “Gittiğin gördüğün yerlere iyi bak, akşama bize anlatırsın” dedi.

Ali “Tamam anneciğim, şimdilik hoşça kalın” deyip çıktı ve servisine bindi.

Okula gittiklerinde diğer arkadaşlarının da en güzel elbiselerini giymiş olarak toplandıklarını gördü. Bir süre sonra yola çıkış vakti gelmişti. Onları almak için büyük bir otobüs gelmişti, bu otobüse bindiler. Herkes otobüse binince otobüs hareket etti. Ali her zamanki meraklı haliyle yan tarafta oturan öğretmenine sordu.

“Öğretmenin Miniaturk nerede, biz nereye gideceğiz?” Öğretmen daha öncesinde başka gruplarla da gitmişti.

Ali’nin her şeyi merak eden sorgulayan ve öğrenme telaşında olan karakteri çok hoşuna gidiyordu.

“ Sütlüce’ye gideceğiz, Haliç’i biliyorsunuz, Haliç’in kıyısına…”

Ali kitaplardan okumuştu Haliç’e ‘Altın Boynuz’ diyorlardı bir zamanlar, İstanbul’un en güzel yeriydi. Ama sonrasında eski güzelliğini kaybettiğini duymuştu.

“Ama öğretmenim neden Haliç’i seçmişler yer olarak, Miniaturk daha başka bir yere yapılamaz mıydı?”

Öğretmen ayağa kalktı arkada bağrışan öğrencilerine bir bakış attı, onun bakmasıyla öğrenciler sustular.

Tekrar Ali’ye döndü ve sorduğu soruya cevap verdi. “Haliç’i güzelleştirmek, eski canlı günlerine döndürmek çerçevesinde özellikle mekân olarak burasının seçildiğini biliyorum” dedi.

Bu arada Ali’nin bir arkasında oturan Ayşe’de öğretmenin anlattıklarını can kulağı ile dinliyordu diğer öğrenciler ise kendi aralarında konuşuyorlardı. Arka taraflardan öğrencilerin söylediği şarkı ile otobüs şenlenmeye başlamıştı.

<ı>“Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar....... Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar .... Lala la la la...Sesimizi yer gök, su dinlesin....Sert adımlarla her yer inlesin, Sesimizi yer gök, su dinlesin, Sert adımlarla her yer inlesin İnlesin...”

Otobüs kocaman bir otoparka girdikten sonra durdu. Öğretmen şoförün yanındaki kapıya doğru yürüyüp öğrencilere döndü.

“Geldik çocuklar...”

Otobüste alkışlar sevinç çığlıklarından dolayı büyük bir gürültü oluştu. Öğretmen eliyle onları susturdu.

“Şimdi gezmek için dışarı çıkacağız, hiç kimse gruptan ayrılmayacak, birbirimize göz kulak olacağız ve birlikte dolaşacağız. Tamam, mı çocuklar?” dedi yüksek sesle.

Çocuklar hep bir ağızdan bağırdı “Peki öğretmenimmmmmmmm…”

Herkes otobüsten indikten sonra Miniaturk’un girişine doğru yürüdüler. Hafif bir rampadan çıktılar ve gişeden geçtikten sonra tepeden Miniaturk’e baktılar. “Çok güzelllll…”

Kimileri koşarak rampadan aşağı indi telaşlıydılar biran önce görmek için tüm eserleri, Ali ve Ayşe öğretmenin yanında yavaş yavaş yürüyerek her yere bakıyorlardı. Gezi alanının ilk eseri Mevlana’ydı. Ali tam bir soru soruyordu ki, bu sefer Ayşe daha hızlı davrandı.

“Öğretmenim gezi alanının girişinde ilk olarak Mevlana’nın eserini koymuşlar. Neden? Özel bir anlamı var mı?”

Öğretmen Mevlana’nın eserini inceleyen tüm çocuklara döndü. ‘Bakın çocuklar Ayşe güzel bir soru sordu. Gezi alanının girişindeki ilk eserin Mevlana olmasının özel bir anlamı var mı diye sordu? Evet, çocuklar özel bir anlamı var. Mevlana’yı biliyorsunuz, ünlü sözünü de biliyorsunuz?” Ahmet hemen atıldı “Kim olursan ol, ne olursan ol gel!” Öğretmen gülümsedi. ”Evet Ahmet bu yüzden Mevlana’nın türbesi vardır ilk eser olarak”

Bu arada alanı gezerken çalan bir müzik Ali’nin dikkatini çekmişti. “Öğretmenim ne güzel bir müzik bu, kimin bestesi?” Öğretmen “Fahir Atakoğlu”’nun diye belirttikten sonra elindeki biletlerden birini Selimiye caminin yanındaki kutucun önünde tuttu. Birazdan yüksek bir sesle o eser hakkındaki bilgileri duymaya başladılar. ‘Kaç yılında, kimin tarafından yapılmıştır gibi bilgileri dinlemeye başladılar’. Alandaki her eserin yanında o eser ile ilgili bilgileri dinleyebilecekleri kutucuklar mevcuttu, alanda çok fazla eser vardı, hakkında bilgi almak istedikleri tüm eserler için bu uygulamayı yaptılar.

Ayşe “öğretmenim eserler hakkında bilgi aldığımız bu sistem çok iyi, peki ya yabancılar geldiğinde ne yapacak onlar tercümanla mı geliyorlar?” Öğretmen Ayşe’nin saçını okşadı.

"Bu sistem Türkçe, İngilizce, Rusça, Fransızca, Arapça, İspanyolca, Farsça, Japonca ve Almanca olarak ta dinlenebiliyor Ayşe’ciğim... Yani...” Ali araya girdi “Yani 9 farklı dilde dinlenebiliyor” (Ali’nin aceleciğine öğretmen güldü ama dikkatinden dolayı memnunda olmuştu)

Alandaki bazı eserler daha küçük bazıları daha büyüktü, yani hepsi aynı boyda değildi. Ayşe “öğretmenim neden bazı eserler çok küçük, bazıları çok büyük..” Öğretmen “Buradaki tüm eserler 25/1 ölçeğinde bundan dolayı da aralarında farklılıklar var.”dedi.

Boğaz Köprüsünün üstünden gezerken Miniaturk’un her yerini görmek mümkündü. Ali soru sormadan yapamıyordu, hemen bir soru daha geldi aklına. ‘Burada kaç eser var öğretmenim?’… Öğretmen burayla ilgili gerçekten her bilgiye sahipti bu sorusunu da yine cevaplamıştı. -“2003 yılında burası açılırken 105 eser ile açılışı yapılmıştı Ali, ama yeni eserlerle bu sayının artığını biliyorum, şu anda tam olarak kaç olduğunu bilmiyorum ama geçen yıl 117’di, şimdi 120 olduğunu tahmin ediyorum. ”

Alanın nerdeyse her yerini gezmişlerdi. Boğaz köprüsünden inince öğretmen “Hadi çocuklar şimdide Zafer Müzesi ve Kristal Müzeyi gezelim “ dedi.

Ali ve Ayşe şaşırmışlardı. “Öğretmenim birde burada müze mi var?”…

“Evet” dedi öğretmen, kurtuluş savaşının canlandırılmış hali...”

Müzeye girince sanki kurtuluş savaşının o atmosferinde hissetti kendini çocuklar. Akustik ortam, top sesleri ve ezan sesi... Her bir makette okudukları, dinledikleri o görüntüler canlandırılmıştı… Savaşan Mehmetçikler, savaşın geri planında silah taşıyan yaşlılar, kadınlar, çocuklar, silah yüklenmiş kağnısında ineğinin ölmesiyle Ayşe teyzenin ölen ineğinin yerine kendisinin kağnıyı çekmesi, uyuyan çocuğunun üstündeki battaniyeyi alıp silahların üstüne kapatan kadın, Mehmetçiğe erzak getiren kadınlarımız... Kısacası çocuklar bir anlığına ruhlarında o günleri hissettiler.

Zafer Müzesinden sonra Panorama müzesindeki diğer bir bölümde yer alan Kristal Müzeyi gezdiler. Burada da hepimizin bildiği ünlü eserlerin kristali yapılmış ortama bir ışıltı katılmıştı. Karanlığın içinde ışıkla aydınlanmış kristalleri hayranlıkla seyrettiler. Herşey çok güzeldi. Çocukların hepsinin gözleri bu güzellikler karşısında kamaşmıştı. Burasının dünyanın ilk ve tek kristal müzesi olduğunu da yine öğretmenlerinden öğrendiler.

Müzeden çıktıktan sonra öğretmen “bu kadar bilginin üstüne birazda eğlenmeye ne dersiniz” dedi. Çocuklar Miniaturk ekspres trene bindiler ve bütün alanı trenle gezdiler. Sonra Osmanlı kağnısı, Truva atı gibi tarihi canlandırmalarla yapılmış oyun alanında kaydıraktan kaydılar, salıncakta sallandılar. Tranbolinde zıpladılar, küçük havuzdaki gemileri yarıştırdılar, araba yarışı oynadılar, go-karttaki arabalara binip günün tam anlamıyla tadını çıkardılar.

Zaman su gibi hızla geçiyordu. Hiç bitmesini istemedikleri günün sonuna gelmişlerdi, unutulmaz bir gün yaşamışlardı. Otobüslerine binerlerken Ali “Yine gelelim öğretmenim, ben burayı çok sevdim” dedi. Diğer çocuklarda aynı düşüncede idiler, “Öğretmenim gelelim yine...”

Öğretmen gülümsedi “Tamam çocuklar yine geliriz ama şimdi arabalarımıza binip gitmemiz gerekiyor.” Oradan uzaklaşırlarken Ali gözünün önünde gördüklerini canlandırmaya başlamıştı. Ailesine ve gelmeyen arkadaşlarına anlatmak için bir kez daha düşünmek için yol boyunca sessizliğe bürünmüştü.

 
Toplam blog
: 108
: 2338
Kayıt tarihi
: 15.01.10
 
 

Bu Blogda; Engelleri her şeye rağmen aşarak hayatı engelsiz yaşamaya çalışan; eş, anne, çalışan, ..