- Kategori
- Deneme
Minicik Şeyler
İnsanı mutlu edecek hep minik şeyler vardır; banyo yapıp tertemiz kokan iç çamaşırı giymek, özenle seçip aldığınız yepyeni elbisenizle sokağa çıkmak, uzun bir aradan sonra babaannenizi görüp ona sarılmak, çocuğunuzun herhangi bir müsameresine gidip onu izleyip gururlanmak, temizlediğiniz evinizin balkonunda oturarak bir yorgunluk çayı içmek ve daha neler, neler…
Bu hayatta ne kadar ağır acılar yaşamışsınızdır; yatağınızdan çıkıp gözlerinizi bile açmak istemediğiniz dönemler olmuştur; hatta ölmek isteyip de ölmeyi çeşitli nedenlerle beceremediğiniz dönemler. Bunların hepsi büyük acılar getirmiştir ve bunları minik mutlu anlarla düzeltemeyeceğinizi düşünmüşsünüzdür. Ama bir gün gelip yeniden güneş açmıştır. Tüm atıllığınızı üzerinizden alıp sizi yine yeniden hayata bağlamıştır; ta ki yeni bir ağır travma gelip kapınıza vuruncaya kadar.
Hep mutsuz yaşadım diyemezseniz; aynı şekilde hep mutlu da! Evet, hayat öyle ya da böyle dengesini bulur: Bazısı mutluluktan, bazısı da mutsuzluktan yana ağır basaraktan!
Ben bir hayat yaşanıyım. Ne demek mi? Hayatı yaşamaya bilinçli karar vermiş ve yaşayan adam. Ve sırf bu yüzden bile tanrı bana çok çeşitli vakalar verir ki bazıları vakakı vakakiye! Yani Türkçesi çözülmesi son derece güç yaşam örüntüleri. Oysaki bilim adamı olmayı tercih etseydim ki en az 4 öğretmen ve hocam bu konuda hemfikir idiler, bambaşka bir şekilde hayatı yaşayamadan çözümleme yoluna gidecektim. Etmedim; edemedim de çünkü o dönemler en kısa sürede paraya sahip olma muhtaçlığım mevcuttu. Ve neredeyse o dönem 20 yıldır –tabiri caizse- parasızlıktan sürünüyordum. Bu açıdan bakıldığında başka hiçbir çıkışım yoktu mühendis olmayı istemek dışında!
Bu yazıyı yazarken kuşumuz Coconut enseme tünemiş beni yemekle meşgul. Benim onu sevdiğim gibi, o da beni seviyor. Farkında olmadan üstümü kakasıyla pisletmesi dışında bir şikayetim yok ondan. Bazen “babacık, cici kuş gibi” nakaratları tekrar ediyor, bazen de dışardaki kuşlardan öğrendiği daha sivri sesleri çıkartarak bize kuş olduğunu hatırlatıyor. Dışarı çıktığımda karnı acıkmış bir şekilde sokak kedimiz Sürmelya, sürmeli yeşil gözlerini kocaman kocaman açarak ve miyavlayarak “ben acıktım” diyor. Çiçeklere sürünmesine rağmen insanlar tarafından yaşatıldığı bebeklik travması her ne ise kendisini sevdirmiyor ama o da ailemizin üç yıldır bir parçası. Sitemizi çevreleyen 8 tane 15 metre boyunda çam ağaçları her daim yanımızda dimdik ayakta duruyor. Komşumuzun muzur kızı 5 yaşındaki Eylül minicik aklıyla hepimizi yönetmekle kalmayıp yaptığı türlü maskaralıklarla kendini sevdirmeyi başarıyor. Her şeye rağmen bir komşuluk ilişkisi yaşıyoruz sokakta, birbirimizle konuşup hayata dair minik şeyleri bazen ateşli ateşli tartışıyoruz; söz konusu olan Türkiye meseleleri olunca. Hepimiz okumuş, öğrenmiş, yaşamış çeşitli yaşlarda insanlarız; otuzumuz var, kırkımız, ellimiz, yetmişimiz ve hatta doksanımız da var! Üç yüz metre ilerimizde Podyumpark’ ımız var; Bursa’nın en önemli eğlence merkezi, burada basket sahamız, tenis kortlarımız, restoranlarımız, barlarımız, kafelerimiz, kitapçımız, özel tiyatromuz, dans ve spor merkezlerimiz var. Bizim mahallenin adı Cumhuriyet Mahallesi, bir sürü parkımız var ve spor tesislerimiz. Bursa’nın en iyi öğretmenleri olan devlet okulları var (bu okullar eski püskü taş bina).
Evet, farkındaysanız hep minik şeylerden bahsediyorum; küçücük şeylerden!
Size yaşamaktan bahsediyorum, yaşamayı bilmekten…