- Kategori
- Güncel
Mış gibi yapmak

Siyasi ve politik olaylardan çok uzak yetişmiş bir kuşakla karşı karşıyasınız. Kendi geçmişinden kopmuş, yalnızlaşmış bir gençlikten bahsediyorum. Kendi günlük dertleriyle boğuşmaktan başka bir şey bilmeyen, sevgilisinden ayrılmanın verdiği acıyı her şeyin üstünde tutabilen gençlerle... Toplumda insanlar birbirinden ayrışmış umursamayan, ama kendisi bir arkadaşından koptu mu üzüntüden kendini paralayan gençlerle karşı karşıyasınız. Ve üzgünüm, ben de onlardan biriydim. Çünkü 20-21 yaşına kadar pamuklara sarılı yaşadım.
Hiç bir sıkıntıyı, sorunu bilmeden, farkında olmadan... Toplumdaki her şeye karşı duyarsız ama özel yaşamlarımızda tüm hassasiyetimizle vardık biz. Biraz da ‘’Ben mi kurtaracağım dünyayı!’’ düşüncesiyle büyüttük bedenlerimizi, yüreklerimizi, beyinlerimizi. Kendi içimizde burulduk kaldık. İşin kötüsü böyle mutluyduk da.
İnsanlar öldü, yazık olmuş dedik kanal değiştirdik. Halkı dolandırdılar, ayıp dedik sayfa değiştirdik. Yolsuzluğun bini bir para oldu, ‘’Vay şerefsizler!’’ dedik frekansı değiştirdik. Gencecik çocuklar öldü, gazeteciler tutuklandı, şehitler verildi, ülke soyuldu ve bizler sadece iki ayıplayıp ya sayfa değiştirdik ya kanal. Değiştirmemiz gereken şeyin kendimiz olduğunu bir türlü göremedik!
Taa ki Youtube’umuz, Twitter’ımız kapanana kadar! Herkes nasıl da verdi veriştirdi, hakkını aradı. Oysa bu ülke zaten yıllardır bunların on misli yüz misli şeyle bertaraf olmuştu. Zaten pek çok hakkımıza el konulmuştu. ‘’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!’’ zihniyetine bakın bir anda ne oldu?
Artık uyanmak gerek, bu bencil yaşamdan arınmak gerek. Vah vahlayıp sayfaları değil, zihnimizi değiştirmek gerek. Oturduğumuz yerden hayıflanmakla, iki eyleme katılıp bağırıp çağırmakla olmaz bu işler. Araştırmak gerek, konuşup tartışmak gerek. Sadece sokağa çıkmakla olmadığını gördük 30 Mart'ta hep birlikte. Gezi eylemlerinde binler sokaklardaydı. Bir çocuk öldü, binler sokağa, kendi canından biriymiş gibi hissedip, çıktı. Hapse atıldı, dövüldü, sakat bırakıldı, kör edildi insanlar. Sokaklara dökülüp hak arandı, pankartlar açıldı, mizah anlayışımız tavan yaptı. Herkes kardeş olmuştu. Farklı takım taraftarları, asla bir araya gelmez denilen farklı siyasi görüşlere sahip kişiler, farklı mezheplere mensup insanlar... Hepsi, hepsi kardeş olmuştu. Herkes bizlerden çok umutlanmıştı. ‘’Bu nesle çok laf ettik ama bizlerin yapamadığını yaptılar, birlik olmayı başardılar.’’ dendi. Tüm bu umutları boşa çıkarmamız bir yılı bulmadı. Ne yazık ki 30 Mart’ta bir şeylerin eksik olduğunu gösterdik.
Heyecanlanmak için ölümleri bekleyen, hakkını aramak için yolsuzluğun dik alasının ayyuka çıkmasını bekleyen, anlık serzenişlerle gaza gelip asıl hakkını arayacağı yerde sus pus olan bir zihniyet! Gerçekten neyi savunduğunuzu bile bilmeden, bu ne hiddet bu ne celal demek istiyorum.
Tepki sadece sokağa çıkmakla olmaz! Okumakla, paylaşmakla, yazmakla, konuşmakla da olur. Sloganları arka arkaya sıralayıp bağırmak yetmez. Asıl mesele onları anlatmakta, anlamlandırmakta, içselleştirmekte. Öyle olmalıdır. Bu işler -mış gibi yapmakla olmaz anlayacağınız!
DENİZ KUSUN