Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '09

 
Kategori
Dünya
 

Misyonerlik ve İsrail'le aldatılan insanlık. Müslüman Napolyon ve kuracağı İsrail Devleti(3)

Misyonerlik ve İsrail'le aldatılan insanlık. Müslüman Napolyon ve kuracağı İsrail Devleti(3)
 

Napolyon, Müslüman olduğunu ilan eder. Prens Charles'da geri kalmaz! O da; Gizli Müslüman'ım, der.


Fen bilimleri, insanlığa zenginliği ve konforu; Tarih, kölelik veya özgürlüğü getirir. Bu nedenle; Türkler hem kendilerinin, hem de ilişkide oldukları milletlerin tarihlerini en az kendi isimleri kadar öğrenmek zorundadır.
Ancak uydurulan tarihi değil, gerçek tarihini. Şimdi tarihin gerçeklerine bakınız; Yahudiler ve Müslümanlar Avrupalılar tarafından yüzyıllardır nasıl aldatılmaktadır.

-"18 yy. da Avrupa'da iki büyük sömürgeci güç vardır: İngiltere ve Fransa. Ve bunlar birbirleriyle amansız rekabet halindedir. O dönemde İngiltere, Fransa'yı Hindistan’dan kovmuş ve tek başına ülkeyi adeta kanatırcasına sömürmektedir.

Fransa, kendisi için büyük bir gelir kaynağından mahrum kalınca yeni oyunlar ve plânlar peşinde koşmaya başlar. Hem Hindistan'ı ezelî düşmanlarının elinden almayı hem de Hindistan'ın giriş kapısı olan tahıl ambarı Mısır'ı alıp İngiltere'ye darbe vurmayı planlar.

Bu gaye ile 5 Mart 1798’de Direktuvar yönetimi Mısır seferi için I. Napolyon Bonapart'ı vazifelendirerek hazırlıkları çok gizli bir şekilde yürütme emrini verir...

-“Bu görev, şöhret düşkünü Napolyon'u çok sevindirir. Napolyon kendisini "Büyük İskender" rolünde görmekte ve İstanbul'u da bu "Yeni İskender İmparatorluğu"nun başkenti olarak düşünerek hayallerini Hindistan'a kadar uzatmaktadır. (1)

-“Napolyon 400 parçalık donanması ile 1798'de denize açılır. İskenderiye sahillerine inen Napolyon'un maiyetinde; 40.000 asker, 40 general ve sadece askeri alanda değil, Mısır'ın kültür varlıklarının sömürülmesi ve ahlâken sukût ettirilmesi (ahlaken çökertilmesi ) için de 100 kadar bilim adamı, ressam ve artistine kadar zengin bir kadro bulunmaktadır (4).

-"Sefer en ince teferruatına kadar hesaplanmış ve propaganda için Arapça matbaa dahi getirilmiştir. (5)

-"Fransızları suyun dibinde olsalar yine bulacağım'' diyerek aylardan beri Akdeniz'de dolaşmakta olan İngiliz Amirali Nelson. Sonunda 400 parçalık Fransız donanmasını Ebûkir Koyu'nda yakalayarak kıstırır ve hepsini yakar (14 Ağustos 1798).

-“Gemilerinin yakılması Napolyon'u çok sarsar. Çünkü Mısır'a hapsolunmuş durumdadır. Uzun bir müddet burada kalacağı için köklü tedbirler alıp, halkla iyi geçinmek zorundadır. Bu çerçevede Müslümanlara sempatik görünme taktiklerine başlar.

-"Hz. Muhammed (sav)'in velâdetinin yıldönümünde büyük mevlit alayları tertip ettirir. Kendisi de şark usulü elbise giyerek başına sarık sarar. Bununla da kalmayıp Müslüman olduğunu ilan eder. (8).

-“Halka dağıttığı beyannamelerde de Besmele ile başlayıp; "Fransızlar Müslümanların en kavi dostudur. Bunun ispatı şudur ki; Hıristiyan milletlerini Müslümanlarla muharebeye teşvik eden Papa'nın tahtgahı Roma'yı tahrip ettik. Müslümanlar ile muharebeyi kendilerine farz-ı ayn telakki eden şövalyelerin Malta'daki yatağını yıktık" (9) diyerek sükûneti sağlamaya çalışır.

-“Kurnazca yürütülen bu propaganda tesirini gösterir ve ortalık bir müddet için durulur. Artık Mısırlılar Napolyon'a ''Ali Bonapart" demektedirler (10).

-"Napolyon bu arada Fransız ihtilali'nin fikirlerini yerleştirmek ve kültürünü tabana yayabilmek için Kahire'de bir Fransız mektebi ve tiyatro açar. Daha sonra da matbaa kurup gazete çıkartır.

(Cumhuriyet kanunlarımız ile anayasa çalışmalarımızın birçoğunda ve dahi jöntürklerin yeşermesinde Fransızların bu konuda ki hakkı teslim edilmelidir!)

-“Napolyon'la beraber gelen bilim heyeti de İslâm medeniyetinin müesseselerini inceleyip, bunları 26 ciltlik bir kitapta toplarlar. Bunlara bakarak da kendi kanunlarını çıkartırlar.

Daha sonraları biz de; yıllar önce kendimizden biri olan Yavuz devrinin meşhur âlimi İbni Kemal'in büyük bir kısmını hazırladığı bu kanunları. ''Fransız Vilayet Nizamnamesi'' adı altında Fransızlardan taklit etme garabetini gösteririz (12).

.....

-“Mısır'a çaresiz olarak hapsolan Napolyon için durumunu sağlamlaştırmaktan başka yol yoktur. Fakat bunun için de herşeyden önce Suriye'ye sahip olmak gerekmektedir. Çünkü Suriye; Akdeniz çevresindeki Mısır, Anadolu, Arabistan. Irak gibi dört büyük beldeyi coğrafi bir merkez olarak birbirine bağlarken, bu bölgeler arasındaki ulaşım ve ticaret bağlantısını da yapacak tek mevki durumundadır. Bunun yanısıra stratejik olarak da değeri büyüktür. Bu bölgeye sahip olacak herhangi bir devlet öteki devletlerin sömürgeleri ile olan bağlantılarını kesebilecek konumdadır (14).

-Napolyon kendi notlarında da Suriye seferi için hedeflerini şöyle açıklamaktadır: "...Türklerin elindeki bütün limanları (Doğu Akdeniz kıyısındaki) alalım. Suriye Hıristiyanlarını silahlandıralım ve Osmanlı topraklarında karışıklıklar çıkaralım. Akka kalesini alabilirsek, Mısır kamuoyu bizden yana dönecektir. Haziran'a kadar Şam'a varmış oluruz. İleri karakollarımız Toroslar'a kadar sokulur. 26 bin Fransız. 6 bin Memlûk ve 18 bin Dürzi ile doğuya doğru ilerleriz. Sultan sesini çıkartmamayı menfaatine uygun bulur. Iran Şahı Basra ve Şiraz yolu üzerinden ilerlememizi kabul etti. Allah isterse Mart'a kadar İndüs'e varırız..." (15).

(Meraklısı, Birinci Dünya savaşı ve sonrasında bu bölgelerde olanları ve İngilizler ile Fransızların yaptıklarını; Tarihin neden çok önemli olduğu ifadesinden hareketle, ibreti alem için tekrar, tekrar okumalıdır.)

“Fransızlar, ardında kanlı izler bırakarak 15 Mart'ta Suriye seferinin kilit noktası olan Akka'yı muhasara ederler. Fakat şehrin alnında ta Selahaddin Eyyubî devrinden kalma bir kahramanlık damgası vardır. Bir vakitler üçyüzbin kişilik haçlı ordusunun perişan olduğuna şahit olan şehrin eskimiş kale duvarları, yeni bir destana şahit olmaya hazırlanmaktadır. Kalede, şehadet soluklamaya hazır bekleyen seksenlik polat sineli bir ihtiyar vardır: Cezzar Ahmet Paşa...

-“… Napolyon, olanca kuvvetiyle saldırır. Fakat ihtiyar arslan metanetle kaleyi savunur. Oysa bu şöhret müptelası Fransız, kaleyi yirmidört saat içinde ele geçirmeyi planlamıştır. Napolyon Akka'da ilk raundu kaybedince civardaki emir ve beylere, Hıristiyan ve Yahudi ileri gelenlerine mektuplar yazarak yardımlarını ister:

-“Vahhabilerin kurucusu Abdulvahhab'a. Mekke şerifi Galip bin Musaid'e, Maskad İmamı'na, Dürzi Emin Beşir'e, Maruni ve Yahudilere yazdıkları mektuplardan olumlu cevap alamaz. Hatta 22 Mayıs 1799'da Moituer Üniversel gazetesine verdiği bir ilanda da bütün Avrupa, Asya ve Afrika Yahudilerini Fransız ordusuna gönüllü asker olarak katılmaya çağırmakta, buna karşılık da Filistin'de bir Yahudi devleti kuracağını vaadetmektedir (20).

* * *

İzninizle burada bir parantez açmak zorunluluğu vardır;

Önemli… Önemli… Önemli… Önemli… Önemli… Önemli… Önemli…

1-Zor durumda olan Fransızlar, Yahudilere yardımlarına karşılık Filistin’de bir devlet vaat etmektedirler.

2- Fransızlar, (Suudi) Vahhabilerin kurucusu Abdulvahhab'a. Mekke şerifi Galip bin Musaid'e, Maskad İmamı'na, Dürzi Emin Beşir'e, Maruni’lerden yardım istemektedir.

3- Ve Bugün Afganistan ve Afrika’da, “Terörist Müslümanlar” etiketiyle damgalananlar Suudi Arabistan vatandaşı Vahhabi Bin ladin ve Vahhabilerin (Ve CIA’nın) kurdurduğu ve desteklediği Talibandır!!!

Ne kadar ilginç değil mi…. Herhalde tesadüftür!

4-Ayrıca; Birinci Dünya savaşında Suudiler ile ilgili Osmanlıların bir de hikâyesi vardır. Affınızla açıklamayacağım. Merak edenler lütfen, bunun hikâyesine internet ortamında kolaylıkla ulaşarak okuyabilirler.

Özetle; Ne kurgulanan oyun değişmektedir, ne de kurgulayanlar.

O gün tarih, 1799’du. Bugün, 2009.

Aradan geçen zaman yaklaşık, 210 yıl. (İki-yüz-onyıl).

Hiçbir şey değişmemiştir. Değişen sadece ihanet şebekelerindeki isimlerdir.

* * *

Kaldığımız yerden devam ediyoruz;

-“Her saldırıdan sonra netice alamayıp süklüm püklüm, ümitsizce geri çekilen Napolyon'un bu defa yüzü güler. İstanbul'dan Cezzar Ahmet Paşa'ya gönderilen iki gemi dolusu top, gülle ve cephane ile 36.000 altın Fransızların eline düşer.

Mağlubiyete hiç alışkın olmayan Napolyon eline geçirdiği cephaneleri de sonuna kadar kullanarak ölümcül bir saldırıya daha girişir ve Burc-ı Ali kulesini lağım ile yıkarak Akka'dan içeri girmeye muvaffak olur. Hücum o kadar ani ve şiddetli olur ki dost-düşman tefrik edilmeden göğüs göğüse mücadele verilir. Kalenin sukût (düşmesine)etmesine ramak kala ihtiyar arslanın, müdafileri müessir sözlerle coşturup bizzat kendisi en önde ileri atılarak şehadet kovalarcasına savaşması askeri yüreklendirir ve bir kez daha Selahaddîn Eyyubî'nin ruhaniyetinin dolaştığı o aziz şehir kafir çizmeleri tarafından çiğnenmekten kurtarılır.

Bu saldırı sırasında canlarını kurtarabilen Fransız kuvvetlerinden ikiyüz kadarı ne yapacağını bilmez bir halde Akka içindeki büyük camiye sığınırlar ve ancak gün ağarıncaya kadar direnip sabaha teslim olurlar…

-“Bu kadar hırsın ve nefretin hakim olduğu böyle bir atmosferde Osmanlı askerleri, cami içinde sarılı vaziyetteki bu Fransızları, Napolyon'un Yafa'da yaptıklarına misilleme olarak imha etmeleri işten bile değildir. Fakat Cezzar Ahmet Paşa, ceddi Selahaddin Eyyubî'nin yaptığı gibi, ancak bizim iklimlerimizde görülebilecek bir civanmertlikle bu savunmasız insanları serbest bırakır (21).

(İşte Batılılar ve kimileri! Bu anlayışları nedeniyle; Osmanlı ve Müslümanlardan nefret etmektedirler!)

Napolyon'u hafakanlar basmıştır. Hayalindeki "Büyük Şark İmparatorluğu"nun önündeki bu küçük kilidi, askerinin yarısının telef olması pahasına açamamıştır. Bu acı mağlubiyet onu iyice ümitsizliğe sevk eder. Fransa'nın düşeceği hâli, bundan faydalanacak İngiltere'nin Avrupa'ya Fransa aleyhine tahrik etmek için kendisinin zavallı durumunu nasıl yayacağını düşündükçe kahrolur.

Fakat ne çare ki, bu çetin ceviz ihtiyarı alt edemeyeceğini anlamıştır. 27 Mayıs'ta bütün ağırlıklarını gömüp, gece bastırınca gizlice çekilmeye başlar. El-Ariş'e geldiğinde Cezzar Paşa'nın kendini takip ettiğini öğrenir. Ağır yaralı ve hasta askerlerini ağırlık yapmasın diye afyon ruhu içirterek öldürtür.

Ahmet Cevdet Paşa bu hadise için: "...Bu da onun, Suriye seferinde Yafa'da esirleri haksız yere öldürtme lekesinden sonra ikinci bir lekesi oldu" diyecektir.

Osmanlının hayat ve istikbalinde mühim bir rol oynayan bu zafer Cezzar Ahmet Paşa'nın adını bütün Avrupa'ya duyurur. III. Selim de bu çelik çavak ihtiyarı. Bonapart'a hayatının ilk mağlubiyetini tattırmasından dolayı ihsan-ı şahâneye boğar.

Bazı tarihçiler, Akka hadisesinde Napolyon'u; "Demir kafesinin parmaklıklarına tıkılıp sendeleyerek geri dönen bir arslana" benzetseler bile, bize göre yaptıklarına bakılırsa kobraya benzetmek daha yerinde olacaktır.

Napolyon büyük bir sükût-u hayal içinde yüzgeri Mısır'a geri dönerken, söyleyeceği yalanların hesaplarını yapmaktadır. Yolda Mısır Divanı'na yazdığı mektupta: "Akka duvarlarının yıkıldığını, esirlerle onbeş gün içinde Mısır'da olacağını ve otuz parça geminin müsadere edildiğini..." söyleyerek gerçekleri örtbas edip. Kahire'ye zafer şenlikleri içinde girer…

Tüm örtüleri kaldırarak sadece gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz…

Resim:www.barbaros.biz'den alıntıdır.

Kaynak;
a) 1-15-20, Kocabaş. Şakir; Tarihte Türkler ve Fra. Vatan Yay. İst/90, s. 134.

b) 4-5-8-10-13, Kutay, Cemal Türkiye Hür. ve Mücadele a.g.e., s. 1348.

c) 9, Ünal, Tahsin a.g.e., s.125.

d) 12, Gerger. M.Emin Tanz. Avr. Top Türkiye İnkılap Yay. İst./89 s.116.

e) 14, Akbıyık.Dr.Yaşar;"Ortadoğu'da Fra.-İng.Rekabeti, Türkiye , Milli Kültür.Eylül/89 s.41.

f) 21.Cezzar Ahmet Paşa. Kültür Bakanlığı Yay Ank./81. s.2

Ve Özellikle, Alıntı yaptığım; “Napolyon'un Akka Kabusu” yazısı ile Sayın İbrahim REFİK ile yayınlandığı Sızıntı dergisine teşekkür ediyorum. (Şubat 1992 Yıl :14 Sayı :157)

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..