- Kategori
- Gündelik Yaşam
Modern çağın öksüz kalmış iletişim aracı; Mektup

Gündelik işlerimi bitirince balkonumda kısa bir süre oturup soluklanıyorum, hergün yaptığım gibi. Hep derim, benim esin perilerim balkona çıkmamı beklerler sanki. Bugün de öyle oldu...
Postacıyı gördüm karşı sitede; omzunda çantası, elinde bir demet zarfla yürüyordu çimenlerin arasındaki patikadan. En son ne zaman mektup yazdığımı ve en son ne zaman mektup aldığımı düşündüm o an. O, çok güvendiğim hafızam beni utandırdı bu kez, asla hatırlamıyordum!!! Bu eve taşınalı yaklaşık 20 yıl olmuştu ve bu evdeyken hiç mektup almadığımdan emindim. Ya daha öncesi? Sanırım çeyrek asırdır elime mektup zarfı değmemişti. Birden hüzünlendim...
Çocuklarımın düğün davetiyeleri dışında hiç bir şey postalamamıştım Postane'den. Zaten eskiden Postane'nin girişinde bulunan Mektup Servisi, artık girişten bile görünmüyordu, dipte ve yan tarafta bir yer ayrılmıştı bunun için. En az insan da o servisin önünde bekliyordu.
Oysa lise çağlarımda mektup öyle içindeydi ki gündelik yaşamın. Hem sık sık yazar, hem de merakla beklerdik karşılığının gelmesini. Şimdiki ' İnternet arkadaşlığı ' yerine ' Mektup arkadaşlığı ' vardı 60'lı yıllarda. ' Penfriend ' denirdi bu arkadaşlığa. ' Kalem arkadaşlığı ' tam çevirisi...
Lisede Almanca eğitim aldığım için, Almanca öğretmeni olan amcam iki kalem arkadaşı bulmuştu bana. İkisi de Alman dostlarının çocuklarıydı; Maria ve Gerhard. Uzun süre yazışmıştık ikisiyle de. Sonraları Gerhard'ın anne ve babası Antalya'ya geldiklerinde bizi ziyaret etmişlerdi. Evlendiğimde de amcamla bir kutlama hediyesi yollamışlardı. Ki, hâlâ kullanırım o hediyelerini.( Annem de, bizi ziyaret ettiklerinde ipek iplikten yapılmış iğne oyaları hediye etmişti Gerhard'ın annesine.)
Günümüzde sanırım askerler ve aileleri dışında mektup yazan kalmadı. Ben de düşünüyorum da en çok mektubu yeni evliykken askere giden eşime yazmışım. ( Hepsini saklıyorum ve arada okuyorum ) O yolladığım mektupların hepsinin üstünde ' Görülmüştür ' diye damga var.
Çok sevdiğim bir şarkı vardır hüzzâm makamında; Askerin türküsü diye bilinir. Sözlerini Mehmet Gökkaya yazmış, Erol Sayan bestelemiş ve pek çok sanatçımız da seslendirmiştir.
Yine yakmış yâr mektubun ucunu
Askerlikte sevda çekmek zor diyor
Yükleyip postanın bana suçunu
Hatırımı teller ile sor diyor
Askerlikte sevda çekmek zor diyor
( Yüreğin aşk ateşiyle yandığını anlatmak için, mektupların ucu yakılırmış eskiden )
Mektup da, telgraf da en çok askerlik yapanları hatırlatıyor artık bana. Tabii bir de devlet adamlarının, şairlerin ve yazarların sevdiklerine yazdıkları o eski mektupları. Hatırlarsınız; Lâtife hanımın Atatürk'e yazdığı mektuplar gündemdeydi bir aralar. Atatürk'ün yazdığı mektuplar da beni çok duygulandırmıştır her zaman.
1 Ağustos 1920'de annesine yazdığı mektup şöyle başlar ve biter;
Muhterem valideciğim,
İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı artırmıştır. Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız için endişe duyacak hiçbir şey yoktur.
...
Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
İnönü'ye 12 Haziran 1937'de yazdığı bir mektubu ise ne zaman okusam gözlerim dolar. Bu mektubu bu ülkeye hizmet etmek için geldiğini söyleyen (!) bütün politikacıların adreslerine postalayasım gelir.
Başvekil İsmet İnönü'ye,
Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise, Türk köylüsüne nacizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur. Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye muktedir değilim.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine canımı vereceğim.
Gördüğünüz gibi, mektup bir belgedir de aynı zamanda. Tarihi doğru öğrenmektir. Bir devlet adamının o eşsiz üslûbuna kâğıt üzerinde bir kez daha şahit olmaktır.
E-posta ile yazacağınız en güzel mail bile elinizin kokusunun sindiği bir mektup kadar anlamlı olamaz. Bir genç askerdeyken anasına, babasına, yârine mektup yazmışsa; günü gelir bağra basılır o mektup, koklanır, öpülür, saklanır. Mektup, bu yüzden hâlâ, o çok sevdiğim diğer iletişim araçlarından çok başka, çok anlamlı bir yerde duruyor benim için.