Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '17

 
Kategori
Kitap
 

Modernleşiyor Muyuz Yoksa Buharlaşıyor Muyuz?

Modernleşiyor Muyuz Yoksa Buharlaşıyor Muyuz?
 

Modernleşiyor Muyuz Yoksa Buharlaşıyor Muyuz?


Modernizm bizim için ne anlam ifade ediyor? Reform/yenilik kabukları altında esasen geçmişimizin yok oluşunu mu izliyoruz? Peki hızla akıp giden ve kimi zaman yetişemediğimiz o modernleşme sürecini tüm ayrıntılarıyla biliyor muyuz? Gelin olaya bir de Baudelaire, Marx, Dostoyevski, Gogol ve tüm bunların karmasını ele alan ABD’li sosyolog Marshall Berman’ın gözünden bakalım…

 

Marshall Berman’ın, tam on yıllık çalışmasının ardından elde ettiği Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’un özü, Marx’ın şu sözlerinden beslendi;


 "Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve insanlar nihayet kendi gerçek yaşam koşulları ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor." Her şey anti-tezine gebedir diye ekliyor Marx.

Marshall’ın yenilik için çıkarımlarıysa Marx ile parallelik göstermekle birlikte, eskiden var olan  “hem o hem de o” anlayışının yerini, “ya o ya da o” söylemi aldığı yönünde.

Burjuva nihilizmi ile birlikte, değişim değeri yalnızca emek gücünü değil, onur ve saygınlığı da beraberinde eritiyor ne yazık ki. İnsanların uğruna savaştığı tüm özgürlüklerin yerini serbest ticaret adlı tek ilkesiz özgürlük adına yöntem aldı. Bir bakıma modern nihilizm onura ve saygınlığa yapıştırılan bir fiyat etiketi… Marx’ın belli bir alanda bunu çıkarı için desteklemesi Marshall’a göre de mantıklı bir durum. Çünkü serbest kavramının bilgi alanında serbest rekabet olarak da ele alınması bir bakıma yazılan tüm kitaplarının kısa sürede yayılması anlamına geliyor. Fakat ne yazık ki kültürün de üretim araçları tarafından kontrol edilmesi ve sermayesi olanın para akışını sağlaması, yalnızca “onların” kitap yazıp resim çizebilir duruma gelmesi demek… Fakat her ne kadar karamsar bir tablo çizilse de Marshall Berman bu umutsuzluğun en büyük düşmanı diyebiliriz. Kitapta da Marx’ın tüm bu çıkarımlarından esasen bize çıkış yolundan ziyade daha derin bir yol gösterdiğini, birlikte olabileceğimizin farkına varmaya başlamış olduğumuzu ekliyor.

Marshall, tüm bu yenilik hareketlerini Paris, St. Petersburg ve Newyork şehirlerini ele alarak sunuyor bizlere…

Paris Üzerine

Maddi düzenin tinsel düzen ile karışmasını ele alan Marshall Berman;

“Kafede gazete okuyan bir Fransıza ilerlemenin ne anlama geldiğini sorun;
 -Elektrik ve gaz lambası, buhar gibi Romalıların bilmediği mucizeler, bizim eskilere üstünlüğümüzü kanıtlayan icatlar… “

Baudelaire’in bu örneği ile “bu iki düzenin birbirine karışmaması gerektiği” yönündeki uyarısından yola çıkıyor.

Günümüzde de böyle değil midir? Teknolojinin hız kazandığı bu dönem esasen bizim yerimize konuşan, düşünen, karar veren yapay zekanın varlığı, önünü alamadığımız ve tamamen bu koca dönüşüme karşı sessiz yığınlar haline geldiğimizin en büyük kanıtı niteliğinde. Peki insan olma fonksiyonumuzu kaybettiğimiz şu günlerde, ele almamız gereken tek tutum, teknolojinin ilerleyişine dair gözlerimizin kocaman açılıp ellerimizin alkış tuttuğu birer pasif seyirci tavrı mı olmalı?

Konuya Baudelaire’ın “İlerleme” yazısında bulunan şu pasajını ele alarak devam ediyor Berman;

“…Ne yaparlar kır evinde? Neler düşünürler? Üzüntüleri nedir? Hiç şüphesiz ödeyecek faturaları var!”

Berman, bu durumu şöyle özetliyor: Modern hayatın güzelliği karşısında onun doğasından kaynaklanan sefalet, kaygı duygusuyla beraber, modern insanı ödemesi gereken faturasından ayırmaz. Bu, ilerlemenin yarattığı gerçek terördür…

Bu tıpkı bir ay boyunca yabancısı olduğumuz emeğin, elde edilen değişim değeri ile yeniden satın alınması gibidir. Ayakkabı fabrikasında çalışan bir gencin aldığı maaş ile bir ay boyunca üretimine katkı sağladığı ayakkabıyı yeniden satın alması ya da…

St. Petersburg Üzerine

Nevski Bulvarı’nın Rus Edebiyatının yapı taşını oluşturması, Berman incelemelerinin dikkatinden kaçmamış olacak ki, Dostoyevski, Gogol, Çernişevski eserlerine yer veriyor.

 “Bataklıklar üzerindeki şehir… Gösterişler, diplerindeki teneke mahalleleri saklar oldu.”

Bulvar’ın Gogol incelemesinde Berman, Bir Delinin Güncesi’ni ele alırken; İtilip kakılan bir memurun kendini yalnızca köpeklerin yanında rahat ve canlı hissetmesinin sonrasında, dönemin Çar’ı arabasıyla yanından geçerken yine bu memurun şapkasını dahi çıkarmadan Çar’a bakmayı başarmasını “delirmiş” olmasına bağlıyor.

Dostoyevski’nin Öteki’sinde ise Goldyadkin karakteri üzerinde incelemeler yapan Berman, patronun arabasının kendi bindiği faytona yaklaştığını görünce dehşete kapılan ve başka biriymiş gibi davranan bu karakterin kendini yadsımasını ele alıyor.

Yukarıdan aşağıyamodernleşmenin gereklerini ve serüvenini dramatize etmenin aksine, “Ne Yapmalı” romanının yazarı Çernişevski’nin, bu eseriyle beraber, aşağıdan yukarı modernleşme rüyasını dramatize ettiğini savunuyor Berman.

Tıpkı günümüz kurumsal adı altındaki şirketler gibi, hiyerarşi dediğimiz kavram hala bir sorunsal olmakla birlikte, sivil hayatta da ast-üst ilişkilerin sınırlarından çıkamayan çalışanların, bu tedirginliklerini üzerlerinden atamamaları gibi… (Her ne kadar şirketler tarafından düzenlenen serbest zaman aktiviteleri gerçekleşse bile.)

Berman’ın Rus Edebiyatı incelemesi tüm insanların birbirleriyle özgürce iletişim kurabileceği ve birbiri tarafından eşit kabul edileceği bir hat ütopyasıdır kısaca…

New York Üzerine

Central Park, Brooklyn Köprüsü, Hürriyet Abidesi, Coney Adası, Manhattan’ın gökdelenleri, Rockfeller Merkezi ve daha birçokları… Bunlar modernliğin birer simgesel ifadeleri aynı zamanda.

“Halkı değil yalnızca kamuyu seven” bir şehir planlamacısı Robert Moses, bu haliyle tıpkı Dostoyevski’nin “İnsanlığa duyulan sevginin gerçek insanlara duyulan nefretle birlikte gitmesi, modern politikanın ölümcül tersliklerinden biri.” olduğu konusundaki uyarısıyla eşdeğerdir diyor Berman.

Berman, modernitenin geçmişi süpürecek bir eylem kıvamına geldiği New York sokaklarında, eskiye dair ne varsa her şeyin yok oluşu ya da Nietzsche ‘nin köksüz unutuş tasarımıyla birlikte, köylü insanların çağdaş dünyaya sürüldüğü gözlemine yer veriyor.

Yazının başlarında da belirttiğim gibi Berman karamsar bir pencereden yaklaşmayı reddetmekle birlikte gerçek bir modernizm ancak geçmişin moderniteleriyle arasındaki hem yakın hem de düşmanca bağları canlı kılarak bugünün ve geleceğin modernlerinin özgürleşmesinde katkıda bulunabileceğini ifade ederek, ütopyan bir çizgiyle noktalıyor.

Günümüz toplum yapısında bunu başarabilmek ancak ve ancak tek boyutlu insan olmaya rıza gösteren sessiz / atomize kitleler olmak yerine, geçmişten tamamen kurtulmaya çalışmayan, dünün ve bugünün bu denli kısa sürede buharlaşmasına rıza göstermeyen, ilerleme ve modernleşme çizgisi arasındaki o ufak nüansı fark edebilen insanlar olmamızdan geçiyor...