Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '10

 
Kategori
Kültürler
 

Mohaçkale'den bir portre ve izlenimler

Merhaba, Geçtiğimiz Ağustosta Mohaçkale’deydim. Yazımda size bu seyahatimle ilgili izlenimlerimi anlatmak istiyorum. Tematik bir yazı yazmak yerine, edindiğim farklı izlenimlerden bahsetmeyi düşündüm . Dağıstan, Rusya Federasyonuna bağlı bir Cumhuriyet. Çeçenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’la komşu.Başkenti Mohaçkale 1 milyona yakın nüfusuyla farklı dillerin konuşulduğu, zengin etnik profili olan bir kent. Sabiha Gökçen’den Mohaçkale’ye giden Dağıstan Havayollarına ait bir uçak var her hafta. Bu uçağı çoğunlukla İstanbul’a valiz ticareti için gelen Mohaçkaleliler kullanıyor. Ben Pegasus’la , Rusya federasyonunun güneyindeki büyük kenti Krasnodar’a gitmeyi tercih ettim. Bir Rus şehri ile Rusya Federasyonuna bağlı bir Cumhuriyetin bir şehrini görmek istiyordum.

Krasnodar ‘da kaldığım otelin; salata, çörek ve etli kahvaltılıklardan oluşan zengin ve güzel bir menüsü vardı . İlgimi çeken başka bir özelliği, park ve caddelerinin temizliği, güzelliği, menü çeşitliliğiyle nezih kafeler ve özenli giyimleriyle bakımlı ve kibar insanlarıydı. Bir de farklı aromalarda demledikleri ve genellikle limonla servis ettikleri yeşil çay. Orada benim vazgeçilmez içeceğim oldu yaseminli yeşil çay.

Krasnodar’dan Mohaçkale’ye gideceğim otobüs tam bir hayalkırıklığı yaşamama yol açtı. Çok eski model bir İkarus’tu. Arkada oturuyordum. Oturur oturmaz koltuğum geriye ve arkaya doğru çöktü. Aşağıya baktım döşemeden yol görünüyordu ve kesif bir motor yağı kokusu aldım. Pencere camının üst bölümünde havalandırma için kullanılan sürmeli cam kapanmıyordu. Gece rüzgardan rahatsız olunca farkettim bunu. Bunlara alışmaya çalışırken oturduğum koltuğun arkasındaki boşluğa diklemesine bir bisiklet koydular ve arkamda oturan bayanın yanına oturan adam sıcaktan bunalmış olmalı ki gömleğini çıkarıp atletle kaldı. Bunların bende varettiği endişeye karşın, yolcular birbirlerini tanıyormuşçasına hemen samimi oluverdiler ve yol boyunca hiçkimse kimseden herhangi bir rahatsızlık duymadı.

Günbatımında yolun iki yanında altın gibi parlayan uçsuz bucaksız , ayçiçeği tarlaları ve dik çatıları, camlarındaki rengarenk çiçekleri ve renkli tahta pancurlarıyla, bazılarının bahçelerinde tavuk, kaz, inek gördüğüm, masal köylerini çağrıştıran güzel evler seyretmiş olsam da, 16 saatlik, hız limitlerini altüst eden , çok yorucu ve heyecanlı bir yolculuktan sonra Mohaçkale’ye ulaştığımda şuna karar vermiştim. Dönüşüm otobüsle olmayacaktı.

Mohaçkale’de az bir Slav nüfusun yanısıra farklı etnik kökten gelen Kafkasyalı insanlar var: Rusların dışında Avar, Lezgin, Lak, Tabasaran, Kumuk, Dargin..Kendi dilleri var, bilenler kendi aralarında konuşuyor, yeni nesil kendi dilini bilmiyor. Türkçe ve Azeri dili dahil olmak tüm dillerde müzik sıklıkla duyabiliyorsunuz.. Rusça herkesin kullandığı hakim dil. Rusya’ya ve Putin’e bağlılık ve saygıları oldukça yüksek düzeyde.

Şehir içi ulaşımında otobüsten , çok Gazel marka, sürgülü kapılı, oldukça sade, kliması olmayan, yüksek sesle farklı Kafkas dillerinden şarkı ve türkülerin çalındığı dolmuşlar kullanılıyor. Kulağıma Türkçe gibi gelen bir müziğin Kumuk dilinde olduğunu öğrendim. Kısmen anlaşılabiliyor Kumuk dili. İnanılamayacak kadar bakımlı, temiz, iyi giyimli, kibar, pahalı parfüm kokan bayan ve ekekler i dışarıda görseniz, bu bakımsız dolmuşlarla seyahat ediyor olmalarına asla inanamazdınız. Bir de toz ve çamurdan geçilmeyen sokaklarında her zaman boyalı ve cilalı, üzerinde zerre kadar toz olmayan ayakkabılarına şaşırdım.

Lenin ve devrimin simgesi işçi sınıfını betimleyen heykeller gördüm şehrin parklarında . En ünlü edebitaçıları Avar asıllı şair Resul Hamzatov. Tüm kitapçılarda kitapları bulunuyor. “Juravli”, Turnalar şiiri çok ünlü. İkinci Dünya savaşında Almanlarla savaşırken şehit olan askerler için yazdığı bir şiir. Şehit askerlerin aslında gökyüzünde uçan turnalara dönüştüklerini anlatıyor şair, süzülerek uçan yorgun turnaların arada bıraktığı boşluğu, ölünce doldurmak isteyen bir askerin ağzından yazmış Hamzatov bu ünlü şiirini. Avar ve Rus dilinde hala yaşayan bir türkü bu şiir. Çok etkileyici.

Pazarlarında kurutulmuş balık ve etler açıkta satılıyordu. Et ve tavuk satılan dükkanlarda –marketler hariç- buzdolabı kullanılmıyor. Bunun nedeni etin çok fazla ve günlük tüketiliyor olmasıymış. Bir de çay içme alışkanlıkları oldukça ilgi çekiciydi. Burada da Krasnodar’daki gibi çok çeşitli çaylar bulabiliyorsunuz. Farklı ülkelerden , değişik aromalarda, bardağa atılınca çiçek gibi açan Çin çaylarından tutun faklı yaprak iriliğine sahip çaylara kadar. Türk çayı göremedim marketlerde, neredeyse parfüm şişesi büyüklüğünde şişelerde Zeytinyağına rastladım ama. Bizim “beze”nin benzeri , onun yumuşağını düşünün, ismine “zefir” diyorlar, çay içerken vazgeçilmezlerden. Çayın birbaşka vazgeçilmezi farklı lezzet, tat ve kokulardaki yumuşak ya da sert şekerleri. Yeşil çayı çok sevdiğimden çaya doydum. Bununla beraber hiçbir kafe veya restoranda sebzeye rastlamadım. Genellikle et yemeyi tercih ediyorlar. Bu da benim için ciddi bir yoksunluktu. Hazar Denizinde çıkan “asetrina” isimli balığın (bizim mersinbalığına benzer ) hakkını da vermek gerek. Hamurdan yaptıkları “ Hinkal”, (lokmalar şeklinde hamur) et, lahana, pancar, patates, dereotu ve maydanozla yapılan “Borş” (çorba) ve bizim bulgur pilavını andıran “Greçka” (bizde de karabuğday adıyla bazı marketlerde artık bulunuyor) Geleneksel yiyecekler. Hinkal dışındakileri iştahla yediğimi söylemeliyim. Bir Gurme yazısına döndürmeden bu konuyu noktalasam iyi olacak.

Şehirde iki müze bulunuyor. "Vakzal" .Gar yakınındaki müzenin özellikle resim koleksiyonu zengindi. Hiç bilmediğim Ayvazovski tabloları gördüm. Tabi ki müzede ulusal kahraman Şeyh Şamil'in ağırlığı ve ona duyulan saygı hissediliyordu.

Bir Avar düğününe gittim. Kız Avar erkek Kumuk’tu. Bu kız evinin düğünüymüş. Asıl görkemli düğünün erkek tarafında yapılacağını söylediler. Çok zevkle tefriş ve dekore edilmiş, şık ahşap sandalye ve masaların özenle yerleştirildiği bu düğün salonunun, Mohaçkale’nin orta halli bir salonu olduğunu söylediklerinde epey şaşırdım. Her bir masanın üzerinde önceden servis edilmiş salata türünden yiyeceklerle çeşit çeşit içki şişeleri yer alıyordu. Sıcaklar herkes yerleşince servis edildi. Düğün töreninde davetlilerin kıyafetleri çok şık ve özenliydi. Törende en ilginç bölüm, kız ve erkek ailesini tanıyan iki kişinin aileler ve evlenen gençler hakkında söylediği güzel sözler, ve bu soylu ve köklü ailelerin, ailelerin çocuklarını nasıl özenle yetiştirdiklerinden bahsettikleri onurlandırıcı konuşmalardı. Sonra da dans gösterileri başladı. Çok etkileyici, hızlı, estetik figürlerle Kafkas dansı “Lezginka” oynadı gençler. <ı>Bu danslarla ilgili bir videoyu sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.

<ı>S on hafta bir aile yemeğinde tanıdığım bir genç adam, -ismi Davut- görüntüsü, vücut dili, tavırları ve gülüşüyle size de benim hatırladığım kişiyi hatırlatacak mı acaba? Videolar bölümünde izleyebilirsiniz.Tüm filmlerinde bir hikaye anlatan ve bence güzel de anlatan, güzel insan Cem Yılmaz’a sevgiler..

Dönüşte treni tercih ettim. Tam saatinde kalktı ve Krasnodar yakınlarındaki son durak olan Armavir şehrine tam saatinde ulaştı. Demiryollarını ve trenlerini çok beğendim. Keyifli bir yolculuktu.

Bu yazıyı, okuyanlara Dağıstan'ı Mohaçkale'yi görün, tanıyın diye bir önermede bulunmak için yazmadım. Sadece çok bilinen bir yer olmadığını tahmin ettiğimden , farklı bir coğrafya olması nedeniyle, gördüklerimi paylaşmak istedim. Ben gittiğimde bunları gördüm.

Biraz uzun olduğunun farkındayım. Sabrınız için teşekkür eder, başka bir yazımızda görüşebilmek dileğiyle saygılar sunarım.

 
Toplam blog
: 4
: 1264
Kayıt tarihi
: 20.01.10
 
 

İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler bölümü 1978 mezunuyum. 2004 yılında Marmara Üniver..