Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

mustafa kemal büyükmıhcı

http://blog.milliyet.com.tr/mihci47

24 Mayıs '15

 
Kategori
Öykü
 

Mona bölüm - 6

Mona bölüm - 6
 

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...


Gölgelilerin elinden Ali ve arkadaşlarını

kurtarma çabaları başlatılıyor

“Olay, tüm bölgelerin güvenliğini ilgilendirmekteydi”

NAGEN’de olan R50, üç günden beri Ali ve Veli ile iletişim kuramadığı için Mina-8’i aramış; onlardan, kimliği bilinmeyen kişiler tarafından kaçırıldıklarını ve araştırmaların hala sürdürüldüğünü öğrenmişti. Mina-8’in güvenlik birimleri, kaçıran kişilerin eşkallerini ve araçlarının hangi yöne gittiğini belirlemiş; ancak, izlerini Kuzey Amur’da kaybetmişlerdi. Direktör’ün emriyle çok sayıda üst düzey güvenlik sondası bölgeyi taradıysa da, Gölgelilerin üstün kamuflaj yetenekleri barınaklarının gizemini korumuştu...

ARCAD’da tezini başarıyla tamamlayarak togar ünvanı alan Ziza, Odo’nun güneyindeki bir tropik ormanda Başkan Muur’un verdiği araştırma görevine hazırlanmaktaydı. Yardımcısından görev programı ile ilgili raporunu dinlerken ağabeyi Reyna’nın ekip arkadaşları ile birlikte kaçırıldığı haberini aldı; donup kalmıştı. Bir anda Sunk panayırında tanıştığı Dara aklına geldi; babası Fermi’nin bölgeyi tanıyan çevresi olabileceğini düşünmüştü. NAROB’unun öbür ucundaki Dara hemen babası Fermi’yi arayarak üçlü konferans kurdu.  Heyecanı cümlelerini zor kurduruyordu:

“Aydın günler efendim… Ağabeyimi, iki arkadaşı ile birlikte Mina-8’den kaçırmışlar... İzlerini Kuzey Amur’un Mona’ya en yakın bölgesinde kaybetmişler. Çok endişeleniyorum! Yardımcı olabilir misiniz acaba?”

Fermi’nin “Aydın günler kızım, çok üzüldüm,” cevabını Dara’nın sorusu izledi:

“Baba, bunlar Gölgeliler olmasın?”

“Bölgemizde onlardan başkasının Mina-8 güvenliğini aşarak böyle bir işi becerebileceğini tahmin edemiyorum.”

Ziza araya girdi: “Kim bu Gölgeliler dediğiniz?”

“Kuzey Amur’da kol gezen vampirler Ziza. Ben de geçenlerde buradaki bir eğlence merkezinin sahibinden duymuştum.  Robotları ile kan topluyorlarmış.”

Ziza’nın gözleri fal taşı gibiydi: “Ne diyorsun Dara! Ya onlar kaçırdıysa!”

Fermi yatıştırmak istedi: “Dur bakalım Ziza, belki de başkalarıdır.”

“Yerlerini öğrenebilir misin Baba?”

“Robotları dışında yüzlerini gören yok; onlar da işlerini bitirince Mona gölgesinde kayboluyorlarmış.”

R50, Ziza’yı arayıp konuşmalara dâhil olmuştu:  “Üzülme Ziza! Hepsi de hayatta olmalı; iletişim kuramıyorlar ama NAROB’ları faal görünüyor. Öbür türlü olsaydı, NAROB’lardaki güvenlik kodu pillerini patlatır, hiper-uzayda yayılan radyasyonu Mina-8’de mutlaka algılardık.”

“Umarım öyledir. Epeydir NAROB kullanıyoruz, böyle bir şeyi duymamıştım.”

“Duymamış olman normal; ARCAD’ın Mina-8’e yeni kurduğu ve çok gizli tuttuğu bir yöntemle yapıyoruz... Haa, bir dakika! Yeni bir bilgi geldi: Mina-8’de, kaçıranların kimliklerini belirlemişler. Gamin modulü ekibinden, biri kadın iki kişiymiş.” 

Dara’nın aklına bir çare gelmişti: “Gamin, MARN yapımı olduğu için, annemin aracılığı ile MARN güvenliğinden de yardım isteyebiliriz.”

Hemen ardından annesi Mira’ya olanları aktardı. Mira MARN’nın, R50 ise NAGEN’in üst yönetimlerini haberdar ettiler. NAGEN ve MARN Başkanları arasında bir diyalog başladı. Olay, tüm bölgelerin güvenliğini ilgilendirmekteydi. MARN, kaçıranların Gölgeliler olduğunu tespit etmişti. Ertesi gün MARN’da,  ARCAD’ın da katılımı ile ortak bir toplantıya karar verdiler. Ziza, R50, Dara ve Mira da çağırılanlar arasındaydı. Dara’nın daveti üzerine Ziza ARCAD’daki ofisinden R50 ise Mina-8’den, Mira’nın evine gitmek üzere yola çıktılar; geceyi orada geçireceklerdi...

Mira’nın evinin bulunduğu piramit yapının üst katındaki saydam kubbeli restoranda, Güney Amur’un baharatı ile ünlü yemeklerinden tatmışlar ve R50’nin yanında getirdiği çayı yudumlayarak yarınki toplantıya nasıl hazırlanacaklarını konuşuyorlardı. Aralarında Fermi de vardı; o da bu vesile ile Mira’yı görme fırsatı yakalamış, yemeğe davetsiz katılmıştı. Konuşmalar sırasında, bir ara Fermi, R50’ye dönerek;

“Bu çayı bölgemizde de yetiştirbilir miyiz? Epey talep olabilir bence.” 

“Ilıman iklimde bol yağmur isteyen bir bitki ama zor değil, ben denedim, başardım. Reçetesini verebilirim.”

Fikir, Mira’nın hoşuna gitmişti: “Piramit sitesinde atıl duran alanlar var Fermi. Yönetici ile konuşup rezervasyon yaptırabilirim. Biliyorsun, eskiden aranan bir tarımcıydın. Güvenilir bir ortak da bulabilirim istersen; haa, ne dersin?”

“Önerin cazip ama şu ortaklık konusu sevimsiz.   Alacaklarımı toplayabilirsem tek başıma yapabilirim belki de.”

Dara, hiç beklemediği bu diyaloga çok şaşırmış ve hemen söze katılmıştı: “Baba! Yanılmıyorsam Kuzey Amur’daki yaşamından sen de sıkılmaya başladın. Bu fırsatı da kaçırma ne olur!” 

“Galiba haklısın kızım... Bir süredir alışkanlıklarım beni huzursuz ediyor, çevremdekilere güvenim de giderek zayıflıyor. Keskin bir viraja girmem gerektiğinin farkındayım ama farklı bir yerin, farklı bir işin yararı ne kadar olur kestiremiyorum.”

Fermi, R50’nin “Eskiden atalarınız çevrenin etkisini ifade etmek için “üzüm üzüme baka baka kararır” dermiş,” şeklindeki esprisine biraz duraksayarak karşılık verdi:

“Şu kristal piramite de iyice sardırmışsın bakıyorum.”

“Sadece ben değil, ilgi hızla yayılıyor.”

Mira, konuyu yakından takip ettiği için açıklık getirmek istedi: “Piramitteki bilgi taraması NAGEN’de yapılıyor. Deşifre edilenleri yayınlıyorlar. TENET’te[1] “Aydınlık önderlerini” araştırmak için bu bilgilere ben de başvurmuştum.” 

Fermi’nin ilgisi artmıştı: “Ne diyor piramitiniz? Kadim[2] atalarımızın değerleri ve alışkanlıkları bizim ki gibi miydi acaba?”

R50’nin yanıtı gecikmedi: “Çoğunluğu Kuzey Amur’lulara benziyormuş.”

Fermi irkilmişti: “Bu doğruysa, o zamanki güçsüzlerin vay haline! Değil mi Mira?”

“Bizden çok farklı imişler: o zamanlar, toplumları yöneten ve güvenliğinden de sorumlu olan devletler varmış; şirketler devletlerin kuralları altında faaliyet gösterirmiş.”

R50 ilave etti:  “Devletler, koydukları kurallar ile adaleti de sağlamaya çabalıyorlarmış.”

Ziza’nın yüz ifadesi ve cevap arayan bakışları, konuşmanın başka mecralara sapmasından hoşnut olmadığını yansıtıyordu; yine de belli etmemeye çalıştı: “Desenize! Eskiden şirketler rahatmış.”

Mira, açıklamasını sürdürdü: “Evet Ziza...  Ama sonradan durum değişmiş: şirketlerin, zayıf devletler üzerindeki hegemonyası artmış. Değerlerine, adalete ve liyakate önem vermeyen devletler giderek tarihe gömülmüş...”

R50, Mira’nın lafını böldü: “Liyakat” sözcüğünü de piramitten buldun, değil mi Mira?”

“Evet, işlerin uygun kişilere verilmesinde kullanılıyormuş.”

“Ben de değerleri ilgilendiren bir başka ilginç kayıta rastlamıştım: o zamanlar, insan davranışlarını “Ahlak” sözcüğü ile ifade ediyorlarmış;  toplumsal değerlere önem veren ve faydalı davranış alışkanlığına sahip olana “Ahlakı güzel” derlermiş.”

Fermi dayanamamıştı: “Yahu bir dakika! Çok derinlere dalıyoruz.   Anlayabildiğim kadarıyla, şöyle bir toparlama yapsak nasıl olur?  Demek ki, “Liyakati, Ahlakı ve Adaleti” hiçe sayan devletler tutunamamış, değil mi Mira?”

“Bravo! Aynen öyle Fermi... Böyle bir yorum senden çıktığına göre, artık demin bahsettiğin o keskin viraj sana uzak olmasa gerek.”

“Lafı yine döndürüp bana getirdin Mira; umarım başarırım...  Şimdi artık kaldığımız yerden yarınki toplantıyı konuşalım. Farkındaysan, Ziza deminden beri ağzımıza bakıyor.” 

“Bağışla Ziza; laf lafı açınca başka konulara daldırdık.”

“Sohbet çok güzel ama sevilenleri unutturamıyor anne!”

Fermi’nin “Mutlaka bir yol bulunacak kızım, endişelenme,” şeklindeki yatıştırıcı sözünü R50’ninki izledi:

“NAROB’ların çalışmasını önleyen engelin aşılabileceğini düşünüyorum.”

Mira heyecanlanmıştı: “Ne gibi?”

“NAGEN, MARN ve ARCAD teknolojileri bir araya getirilirse yapılabilir. NAGEN’de küçük bir gurup bu konuda zaten çalışıyor. Henüz bir sonuçları yok ama işbirliği ile ilerletilebilir. Yarın toplantıda bunu önerelim.” 

NAGEN’de stajını yaparken konuyu işiten Dara, bu öneriye katıldığını söylemek isterken, kafasının derinlerinden gelen bir ses işitti. Ses, NAROB’undan gelmiyordu, sanki Ali’nin sesiydi ve “Birileri ile iletişim kurmak zorundayım…” demekteydi.  

“Bir dakika Ziza! Galiba Ali’nin sesini duydum. NAROB dışından iletişim kurmaya çalışıyordu. Bu nasıl olabilir?”

“Sahi mi Dara? Gerçekten yaşıyorlar o zaman, sevinçten uçacağım neredeyse.”

Sesi, aynı anda Fermi de duymuştu: “Aynı ses bana da geldi, bir anlam veremedim. O, Ali’miydi?”

Bu Mira’ya olağan gelmemişti: “İkinizin birden duyması çok tuhaf!  Bekleyelim bakalım tekrarlayacakmı.”

Ama Ziza birilerinden öğrendiğini hatırladı: “Pisişik özellikleri güçlü olanlar arasında bu tür iletişimler kurulabiliyormuş.” 

Fermi’nin ise bu olay yabancısı değildi: “Dara’yı bilemiyorum ama ben de böyle garip sesler duyuyorum bazen. Hatta bunun için, birkaç kez NAROB’umu kontrol ettirdim; bir şey bulamadılar. Geçici bir psikolojik durum olabilirmiş.”

Ziza, R50’ye de işaret ederek noktayı koymak istedi: “Epey geç oldu; isterseniz kalkalım. Elle tutulur bir çareyi bu gün üretemeyiz her halde; bakalım, yarın büyüklerimiz ne diyecek...  Nadide yemekler için çok teşekkür ederiz Mira.” 

“Lafı mı olur kızım, yaramasını dilerim... Dara sizi götürsün, odalarınız hazır nasılsa... Ben, Fermi ile bir süre daha sohbete devam etmek istiyorum; tabii, o da uygun görürse.”

“Aklımdan geçeni okudun Mira; çok iyi olur.”

Mira ve Fermi baş başa, restoranın loş atmosferinde, Güney Amur’un canlı klasik müziğini bir süre izlemeye koyuldular. Bu sırada ikisi de, sohbeti nasıl sürdüreceklerini düşünmekte; Mira, çay tarımı konusuna Fermi’yi nasıl ikna edeceğini tasarlamakta; Fermi ise, eski beraberlik günlerini anmayı ve romantik dakikalar geçirmeyi planlamaktaydı. Pistte Güney Amur’un geleneksel dansı başlamıştı. Hareketli bir dans olmasına rağmen, Mira, Fermi’nin davetini kıramadı. İstediği konuya dans sırasında girmeyi başardı ve ortamın da etkisi ile Fermi’den söz aldıktan sonra müziğin akışına kendilerini kaptırdılar...



[1] TENET,  MARN’nın alt kolu olan ve direktörlüğünü Mira’nın üstlendiği bir araştırma birimi; nano teknoloji ve yapay zeka tabanlı tıbbi cihazlar üretiyor, nanoteknoloji ile genetiği birleştiren ileri araştırmalar yapıyor.

[2]Kadim, eski, köklü, yüce, başlangıcı geçmişin derinliklerinde kaybolan.

 
Toplam blog
: 112
: 152
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

ODTÜ'lüyüm, makina yüksek mühendisiyim, vicdanı rahat bir memur emeklisiyim, iki çucuk babasıyım,..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara