- Kategori
- Öykü
Mona Bölüm - 7

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...
Ali ve Veli Gölgeliler’in dertlerine herkese yararı dokunabilecek çareler arıyorlar
“Niyeti iyi olanın aradığı ummadığı yerden çıkabilir”
Tüm bölgelerden gasp edilen cihazlarla donatılmış laboratuvarda bir koşuşturma sürmekteydi. Orba, Ali ve Veliden aldığı siparişleri Gölgeli asistanlara iletiyor ve gelenleri denetleyerek onlara teslim ediyordu. Bir taraftan da asistanlar, laboratuvar setlerini, Ali’nin isteklerine göre yeniden düzenliyorlardı. Orba’nın özel robotları ise güvenliği sağlıyordu. Ali ve Veli, kapasitelerinin sınırlarını zorlayan bir tempo içindeydi. Gölgelilerin veri bankalarının tamamı onlara tahsis edilmişse de bazı konularda deneyler yapmak zorunda kalıyorlardı. Zamanı iyi kullanabilmek adına, önemsiz gördükleri ayrıntıları göz ardı edip hızla sonuca ulaşmaya çalışıyorlardı. Kaçırıldıklarından bu yana dört uzun gün geçmişti. Laboratuvar ekranından izledikleri haberler, Orba’nın ve diğer asistanların morallerini bozuyordu. Gölgeli kayıpları artmaya başlamış, ZETAN stokları kritik düzeye inmişti.
Veli, hem Ali’ye yardım etmekte hem de yaşlılığı yavaşlatabilecek enzim[1] çalışmalarını sürdürmekteydi. Şimdiye kadar yaptığı onlarca başarısız karışım denemesi umudunu zayıflatmıştı. Günün son denemesi olarak, Zena bölgesinden getirttiği nadir bir bitkiyi kullanmaya karar vermişti ve sonucunu almak üzereydi:
“Evvet! Galiba oldu… Buraya gelebilir misin Ali? Şuna sen de bir göz at. Deneğin DNA’sında aradığımız gelişme var gibi. Simulatörden gördüğüm doğruysa bir taşla iki kuş vuracağız, Gölgelilerin yaşam sürelerini de Zena ortalamasına yükseltebileceğiz.”
Ali, çalışmasına ara vererek simulatöre yöneldi, yine başı dönmekteydi, bir iki adımdan sonra yere düştü, bayılmıştı... Adaşı, setindeki cihazları karıştırıyor, sanki bazı ayarlar yapıyor ve kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu: “Niyeti iyi olanın aradığı ummadığı yerden çıkabilir.” Sonra Ali’ye dönerek, daha önce de duyduğu sözlerini tekrarladı: “Dilerim, adımların adına yakışır.” Ali, kafasında birikmiş soruları adaşına yöneltmek istedi ama Veli ve Orba’nın seslenişleri ile gözünü açtı ve yalpalayarak doğruldu:
“NAROB’umu uyumlandırdıktan sonra bu ilk kez oluyor. Anlamıyorum; bir teste daha girsem iyi olacak. Burada yaptırabilir miyim acaba?”
Orba, çalışmanın aksamasını istemiyordu: “Böyle bir testimiz var ama standartlarımız farklı olabilir; yine de bir sorayım. Artık kendini iyi hissediyorsan, Veli’nin simulatörüne bakalım; başarmış gibi görünüyor.”
Veli, simulatör üzerindeki sonuçları heyecanla gösterdi; görünürde herhangi bir yanlışlık yok gibiydi. Orba, hemen başkana durumu bildirdi, enzimin ilk on kişiye uygulanması ve bir hafta gözlem altında tutulması için onayını aldı. Uygulamanın olumlu olması halinde, ikinci gurup arasına annesini ve küçük kız kardeşini aldırmayı başaran Orba çok sevinçliydi; yaşlı gözlerle Veli’ye sarıldı, “Bu iyiliğinizi nasıl öderiz? Bilemiyorum” diyerek yanağına sıcak bir öpücük kondurdu. Bu hareketi Veli’yi duygulandırmıştı; zaten tanıştığından beri, düzgün fiziği ve yapıcı davranışlarından ötürü ona olan ilgisi de artmaktaydı:
“Teşekkür ederim ama anlamadığım bir şey var Orba! Neden kendini de guruba yazdırmadın?”
“Başkanla anlaşmıştık; bana iki kontenjan tanıdı. Merak etme; daha çok Zena bitkisini nasıl olsa bir ay içinde temin edebiliriz ve ben de üçüncü guruba girmeye çalışırım... Arkadaşlar çok yorulduk, üçümüz bu akşam kutlayalım, ne dersiniz? Başkanın kulübünde çok özel bir yer hazırlatabilirim; biraz da kurtlarımızı dökmüş oluruz.”
Veli’nin cevabı gecikmedi: “Bana uyar; Ne dersin Ali?”
“Güzel fikir; bu kadar sorun yumağı arasında biraz hoşça vakit geçirmeye ihtiyacımız var.”
Kuzey Amur’un göller bölgesinde, Yunk’un özel konukları için işlettiği kulüpte Orba, Başkanın kontenjanından yer ayırtabilmişti. Kulübün dolu olması, Yunk’un yaş günü partisi nedeniyleydi. Ali, Veli ve Orba, göl kıyısında özel düzenlenmiş yerlerinden göl üzerindeki şovları seyre koyuldular. Yıldız ışıkları eşliğinde gökyüzüne yansıtılan lazer hologramlar ve göl yüzeyi aydınlatmaları altındaki su dansları, partiye ayrı bir özgünlük katıyordu. Bu danslara Orba ve Veli’de katılmış; oldukça romantik dakikalar geçirmişlerdi. Bir ara, Yunk’la birlikte başkan Org yanlarına geldi:
“Hepinize teşekkür borçluyum; kısa sürede böyle bir başarıyı doğrusu beklemiyordum… Size yakın arkadaşım Yunk’u tanıştırayım; bu gece yüz yirminci yaşını kutluyoruz… Umarım, bu yeni buluşunuzdan sonra, biz de daha uzun yıllar kutlama yapabiliriz.
Ali’nin kızgınlığı yüzüne vurmuştu: “Biz bir bakıma sizden ziyade kurbanlarınızı kurtarmış olduk; onların kanından sömürdüğünüz ZETAN’a artık ihtiyacınız kalmayacak.”
Orba, havanın yeniden gerilmesine engel olmak istiyordu: ““Zena bitkisi çok daha kolay ve sürdürülebilir bir çözüm sunuyor,” demek istiyor Sayın Başkanım.”
“Öyle olsun Orba, bu gün iyi günümdeyim, merak etme. Yalnız, şu bana bahsettiğin “bir taşla iki kuş vurma” deyimleri çok hoşuma gitti. Aynı zamanda yaşam süremiz de uzayacaksa, hayallerimizi diğer bölgelerde de daha emin adımlarla gerçekleştirebiliriz. Bir de robot sorunumuzu çözümlersek, önümüzde kimse duramaz. Sahi, o konuda ne aşamadayız?”
“Endişelenmeyin başkanım; orada da olumlu sonuçlar alıyoruz. Ali, detaylı bilgiler verebilir. Çok yüksek tempoyla çalışıyor. Tahmin ediyorum, bu temponun stresi bu gün bayılmasına neden oldu. Şu anda enerjisini topladığından eminim; değil mi Ali?”
“Evet; bu ortam bana çok iyi geldi. Gerçekten ihtiyacım varmış; teşekkür ederim. Kendi bilgi bankalarımıza ulaşabilseydik, belki de şimdiye kadar başarmıştık. Kısıtlı zamanda bazı ayrıntıları atlamak, bazen de gereksiz deneyler yapmak zorunda kalıyoruz. Yine de, bu günkü sonuçlar hayli ümit verici.”
Org heyecanlanmıştı: “İkinci sürprizinizi sabırsızlıkla bekliyorum.”
Veli’nin: “Biz, elimizden geleni yapacağımıza dair verdiğimiz sözdeyiz. Yalnız, kabul ettiğiniz bir şartım vardı, hatırlatırım!” şeklindeki çıkışını Ali’ninki takip etti:
“Umarım, biraz önce bahsettiğiniz hayallerinizden de artık vaz geçersiniz.”
Orba, başkanın gözüne bakarak, onaylatmak istercesine başını salladı. Zaten, bir Güney Amur ve Gölgeli melezi olan annesinin öğretilerinden ve ona yapılan haksızlıklardan dolayı, Gölgelilerin gaddarlıklarını içten içe hazmedemiyordu. Annesini ve küçük kardeşini, enzim uygulamasında ikinci guruba aldırabilmesi için, başkanla bir gecelik beraberliğe zorlanmıştı.
Org bir süre düşündükten sonra gürledi: “Sadece ZETAN konusunda söz verdiğimi hatırlıyorum; alışkanlıklarımıza karışmayın! İsteklerimizi yerine getirdiğiniz zaman, yaşamınız boyunca elde edemeyeceğiniz bir servete sahip olacağınızı da unutmayın!”
Bu sözler, Veli ve Ali’den ardı ardına gelen salvolara yol açmıştı; ilki Veli’ninkiydi: “Kuzey Amur’daki zulmünüzü diğer bölgelere demi yayacaksınız? Buna kimse izin vermez; neyinize güveniyorsunuz bilemiyorum.”
“Çalıntı bilgi ve para, korkutulan veya satın alınan insanlar, güvendikleri bunlar.”
“Bunların hepsi geçici, bir gün mutlaka bu açık kapılar birer ikişer yüzünüze kapatılır…”
Org, hiddetlenmemek için daha önce Orba’ya verdiği sözü tutabilmekte zorlanıyordu: “Boş konuşuyorsunuz, bizim temel servetimiz insanların zafiyeti. Bu da onların çoğunda yeteri kadar var.”
Orba, azarı göze alıp araya girdi: “Sayın Başkan, lütfen konumuza dönelim, arkadaşların motivasyonu şu anda bizim için çok önemli.”
“Pek ala Orba... Onların bilgi bankalarına ulaşabildiğimizi zannediyordum; teknolojimiz yetersiz kalıyorsa, bölgelerdeki dostlarımızdan da mı yararlanamıyoruz?”
Orba, korkusundan alı al moru mor kesilmişti: “Üzgünüm efendim, tanıdıklarımdan henüz olumlu bir yanıt alamadım.”
“Şu diski al o zaman! Zena’daki bağlantılarımızın adresleri var; eminim yardımlarını esirgemezler… Haa, bak ne diyeceğim! Caziben dostum Yunk’u da etkilemiş; gereken yakınlığı gösterirsin umarım.”
Yunk, ara ara elektriklenen konuşmalara katılmaktan kaçınmıştı, ne de olsa yaş günüydü; şimdi ise kendisine atılan pas, bu özel gününe renk katabilirdi: “Çok mutlu olurum. Orba arzu ederse, kendisini burada birkaç gün misafir edebilirim.”
Orba’nın kızgınlığı yüzüne vurdu, kısa bir suskunluktan sonra yoğun çalışma temposunu bahane ederek, nazik bir ifade ile Yunk’la beraberliğini ertelemeyi başardı. Ardından Org’a, tüm uğraşlarına rağmen bazı bilgi bankalarına giremediklerini ve verdiği adreslerle hemen temas kuracağını söyledi.
Org’un sözleri ve Orba’nın yanıtları, Ali ve Veli’yi de kızdırmış ve üzmüştü. Veli, Orba’yı da yanlarına alarak, bir şekilde bu ortamdan kurtulmak zorunda olduklarını düşündü. Reyna’nın durumu ellerini bağlıyordu; tedavi başarılı olmuştu ama eğitimi hala bitmemişti. Org ve Yunk yanlarından ayrıldıktan sonra, içinde bulundukları durumu tartışmaya başladılar. Ali, esaretlerinin akibetini merak ediyordu: “Ne dersin Orba? İşleri başardığımızda buradan ayrılabilecek miyiz?”
“Çok az da olsa, başkanımızın olumlu özelliklerinden biri, verdiği sözü yerine getirmesidir. Şimdiye kadar aksine şahit olmadım.”
Veli de endişeliydi: “Umarın doğru çıkar, Orba!”
“Aslında ben de, diğer bölgelerde yeni bir yaşamı hayal ediyorum ama bir Gölgelinin ırkdaşlarını terk etmesi acımasızca cezalandırılıyor. Birçok yerde yandaşları var; kurtulamıyorsun. Yine de yapabilir miyim diye sık sık kendime soruyorum.”
Veli yurkundu ama aklına geleni söylemekten kendini alamadı: “Bunu bir süredir ben de düşünüyor, seninle paylaşmak için fırsat kolluyordum. Kabul edersen, buradan beraber ayrılabiliriz ve Odo’da güvenliğini sağlarız.”
Orba’nın gözleri parlamıştı: “Sahi mi Veli? Olabilir mi dersin?”
“Hatta istersen, anneni ve kardeşini de götürebiliriz. Gölgelilerin ve yandaşlarının erişemeyeceği yerlerimiz var. Ayrıca, aramızda gelişen yakınlığı da düşün; birlikte mutlu bir geleceğimiz olabilir.”
Orba can kulağı ile dinliyor, kalbi yerinden fırlayacak gibi oluyordu: “Gerçekleşmese bile, düşlerimin ötesinde bir mutluluk anı yaşıyorum emin ol! İnanması o kadar zor ki benim için.”
“Bir evetin yeterli Orba, gerisini bize bırak!”
“Tabi ki evet, binlerce evet Veli! Hem özgürlüğümü hem de seni kazanıyorum, daha ne olsun. İlk fırsatta annem ve kardeşimle de konuşacağım; duyunca onlar da havalara uçacaklar.”
Bu diyalogtan Ali oldukça etkilenmişti: “Beni de duygulandırdınız çocuklar; dilerim, bu güzel anıyı ilerdeki günlerimizde yâd ederiz.”
Veli’nin “Ama önce, bu zulüm bataklığından kazasız belasız sıyrılmamız lazım,” şeklindeki yanıtını Ali’nin açıklaması izledi:
“Aklıma başka bir çözüm daha geliyor ama ne dersiniz bilmem… Şu robotları düzeltirken kendi kontrolümüze de alabilirsek, Gölgelilerin gaddarlıklarını denetleyebiliriz.”
Orba dayanamamıştı: “Yaa! Ne kadar insancılsınız, hayret ediyorum. Onlar sizin yerinizde olsa, çok acımasız planlar kurarlardı. Hemen başlayalım bence... Veli, şu su dansının tadı damağımda kaldı, ne dersin?”
Vakit hayli ilerlemiş, göl yüzeyindeki pist bir iki çift dışında hemen hemen boşalmış, lazer hologramlar söndürülmeye başlanmıştı. Orba, istemeyerek de olsa Yunk’u yakalamış, pistin bir süre daha canlılığını sağlamıştı. Yeni bir gelecek umuduyla pistte geçirdikleri dakikalar unutulmazdı. Ardından, göl çevresindeki platformlarda giderek hızlanan şovları bir süre daha izledikten sonra, araçlarının bulunduğu parka doğru yürümeye başladılar. Yarın yine yoğun bir koşuşturma onları beklemekteydi; ama bu kez, kendileri için de yapacakları işler vardı, aydınlık günlere erişme çoşkusu ile dolmuşlardı... Zaman zaman yukarıya yöneltilen lazer ışınlarının görünür kıldığı kasvetli Mona silüeti bile bu çoşkularını engelleyemiyordu...
[1] Enzim, kimyasal tepkimelerin hızını artıran biomoleküller.