Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Temmuz '07

 
Kategori
Resim
 

Mor Adam 'ın kişiliğinde Jean Paul Sartre bilgeliği

Her şehir, kendine özgü yerel dokusunda birbirinden renkli nice kişiliklerin yetişmesine yataklık eder. Bu geçmişte olduğu gibi bugün de böyle. Aralarından kimilerinin yıldızı parlar, zamanla halk kahramanlarına dönüşürler. Bir Karacaoğlan olup halkın sevda türkülerine Kılavuzluk ederler. Bir Battal Gazi olup düşmana karşı gözü pekliğin destanını yazarlar. Nasreddin Hoca’da güler, Hacivat- Karagöz ikilemesinde nüktedanlığı öğrenirler.

Jean Paul Sartre, Simon de Beauvoir’in satırlarında tanıdığım var oluş felsefesinin modern öncülerinden biri. İnsan odaklı her oluşumu yerinde incelemiş, insanın hayata dair tüm yönelimlerinin, her tür sınır ve kalıpların ötesinde yaşanabilecek mutlak bir özgürlükle değer kazanabileceğine inanmış bir filozof. Kendi yazılarını okumadım hiç ama o’nu yakın arkadaşı Simon’un kitaplarından defalarca okuyarak tanıdım. Görüşleri hakkında o’nun yaptığını yaparak sessiz kalacağım ve işte diyeceğim size, bir olgu olarak; var oluş felsefesi.

Mor Adam’ım ben demişti bana bir gün, şehrimizin geçmişiyle bütünleşmiş, atalardan kalma koca saatimizin yaklaşık olarak tam karşısında bulunan ve pekte öyle işlek olmayan pasaj içindeki atölyesinde çalışırken.

- “ Arkadaşlar, doldurun çaylarınızı. Şeker, şu tablonun altında kalmıştır herhalde.” Dedi. Elindeki panel üzerinde, farklı tonlardaki renk ve boyaları odaklandığı tuvalden gözlerini ayırmadan fırçasıyla harmanlıyor ve bu karışımı eskizi üzerine boca ediyordu. Ayağındaki kot pantolon öbek, öbek boya lekeleriyle kirlenmiş, uykusuz geçirdiği gecenin ardından gözleri kan çanağına dönmüştü. Nihayet vaktin bir hayli geçtiğini fark ederek taburesini çekti ve yanımıza oturdu. – “ Mustafacığım şuradan bardağı uzatır mısın?” dedi yanımdakine. Atölye duvarlarında belli ki sergi için hazırlanan bitmiş tabloların yanı sıra yapımı henüz süren, tamamlanmamış çalışmalar çekiyor dikkatimi. Ama hepsi de mor rengin hâkimiyetinde insan merkezli tablolar. Onlardan biri “düşünen adam” tablosunu çağrıştırıyor bana. Bir diğerinde, üzerinde şeffaf bir tül bulunan ve arkası bize dönük olduğu halde batmakta olan güneşi izleyen bir hanım portesi bulunuyor. Bunda da mor renkler hâkim. Çalışmalarında tüm detaylar arka planda kalmış. İnsan anatomisi öne çıkmış. Yüzler, silik fakat ruh durumunu anlamaya yetecek detaylar verilerek kompozisyon dengelenmiş. Fırça darbelerine ve çizgi derinliklerine bakıyorum, bunlarda tamamen kişiye özel karakterler görüyorum. Rambrand gibi bir resim dehasının anatomi klasiği taklit edilmemiş. Bir orijinallik var çalışmalarında. Çevrenin natürmort beklentilerine hiç girmemiş, para ve pula değer vermediğini idealist olduğunu anlıyorum. Yüz tasvirleri melankoli içindeki insan tipleri gibi durgun anlatımlar içeriyor. Hâlbuki çoğumuzun tanıdığı mor adam, neşe ve eğlencenin kaynağı olup çevresine hayat veren, yüzlerdeki tüm maskeleri düşüren bir salon sihirbazıdır. Gördüğümü sandığım tezat, belki de çalışmalarında ihtiyaç duyduğu güç ve ilhamı vermektedir ona. Sonra kendi imajımı hatırlıyorum “ puslugeceler ” Evet ben de benzer bir nedenle tercih etmiştim bu rumuzu. Yaşama ait olgular gerçekte bize öğretildiği şekilde midir acaba? Her ne ise. Mor Adam’ın doğallığını takdir ediyorum. Başlı başına pek çok yazıya konu olabilecek bu arkadaşımıza çalışmalarında başarılar diliyor ve siz okurlarımı da uyarıyorum; şehrimizin renkli simalarından olan Mor Adam’ımız neşe ve esprileriyle, elindeki mor fırçasıyla kapınızı çalabilir. Aklınızda olsun kapıların yüzüne kapatılmasına aldırmaz ve darılmaz size. Ama bir kez kızdırırsanız onu, şehrinizin kaldırımlarını mora boyar geçer sonra. Uyarmadı demeyin.

 
Toplam blog
: 177
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

1965 Almanya doğumluyum. Atatürk üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu olup, öğretmen olarak çalışm..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara