Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '07

 
Kategori
Kuş Gözlem
 

Muhabbet kuşlarım

Muhabbet kuşlarım
 

Yavru bir muhabbet kuşum vardı, adı Boncuk. Bir yıl boyunca güzelce besleyip eğittim ben bu muhabbet kuşumu. Çok sevimli ve akıllı bir şeydi. Bütün gün kafesi açık dururdu. Boncuk odanın her tarafında uçar, affedersiniz tuvalet ihtiyacını da istediği yerde giderirdi. Monitörümün üzerine konar ve oradan ekrana, klavyeye pislerdi. Siliverirdim. Biraz zahmetli de olsa o da benim evladım gibiydi. Ben bir kuş babası olmuştum artık.

Bazen de monitörün üzerinde beni seyrederken uyuyakalırdı. İşte o zaman yazmayı bırakır, onun uyanmaması için sessizce seyrederdim sadece. Hatta televizyonun sesini bile kısardım. Bir müddet seyrettikten sonra, onu ürkütmeden sakince tutar ve korkmaması için de öperdim gagasından. Kafesine koyar, ışıktan rahatsız olmaması için de kafesin üzerini örterdim.

İşte bu küçük Boncuk, büyüdükçe bir eş arar oldu. Ben de onu fazla üzmeden bir dişi muhabbet kuşu alarak Boncuk'u imam nikahı (!) ile evlendirdim. İmam da bendim, şahit de. Boncuk hayatından memnun. Bana olan ilgisini azaltmadı. Hatta yeni gelen kuşa, benim ona daha önce öğrettiğim cümlecikleri söyledikçe beni ve misafirlerimi daha da mutlu ediyordu. Boncuk eşine ''Küçük Kuş'' ''Cici Kuş'' ''Öpücük'' ''Canıııımm'' filan diyordu. Aslında bunları ben ona söyleyerek öğretmiştim. O da öğrendiklerini eşine söylüyordu.

Günün birinde bunların ikisinin de yuva için karanlık yer aradıklarını fark ettim. Baba yadigarı eski evimin odasının birinin duvarını oymaya başlamışlardı. Ben de uyanık davranarak hemen bir yuva satın alıp kafesin içine koydum. Hikayenin bundan sonraki kısmı çok enteresan. Esas film başlıyor diyebiliriz. Diğer ayrıntılar reklamlar gibiydi.

Anlatmaya başlamadan önce tüm çocuklu analara ve babalara tavsiye edebileceğim bir konu var: İmkanınız varsa, mutlaka ama mutlaka çocuklarınıza bir muhabbet kuşunun 2 aylık yavrulama sürecini gösteriniz. Çocuklarınız o zaman ana-baba kıymetini çok iyi anlayacaklardır. Ben maalesef iş işten geçtikten sonra böyle bir olaya tanık oldum.

Kafese o uyduruk, küçük yuvayı koyduktan birkaç gün sonra Boncuk'un eşi 5 tane yumurta yumurtladı yuvaya. Yuvanın içi karanlık ama o küçük delikten görünüyor yumurtalar. Çoğu kez ağlayarak ve genellikle çok duygulanarak seyrettim ben bu iki kuşun yaşamlarındaki değişimi. Yumurtalar olmadan önce ikisinin de yaşantısı cıvıl cıvıldı. Birbirleriyle oynaşıyorlar, kafeslerinin kapıları açık olduğu için akşama kadar kafese girmeden odanın içinde uçuşuyorlardı. Sadece karınları acıktığı zaman ve susadıklarında kafese girip bir iki atıştırdıktan sonra tekrar çıkıyorlardı. Sanki yalnız odamın içinde çocuklar dolaşıyordu. Cıvıl cıvıl, hayat doluydular.

Ne olduysa yumurtalardan sonra oldu. O dişi kuşa kim öğretmişti devamlı yumurtaların üzerinde yatmayı? Annem rahmetli çok dindar bir insandı. ''İnanmayan taş ile demir'' diyerek, Allah'a inanmamızı öğütlerdi bize. Gerçekten bu kuşların davranışlarını gördükten sonra Allah'ın büyüklüğüne bir kere daha inandım. O cıvıl cıvıl uçuşan, oynaşan kuşlar gitmiş, onların yerine aile mesuliyetini bilen, dünyaya yavru getirme konusunda eğitilmiş kuşlar gelmişti sanki.

Dişi kuş devamlı karanlık yuvaya giriyor saatlerce dışarı çıkmadan ve sıkılmadan o yumurtaların üzerinde yatıyordu. Erkek kuş yani Boncuk da en az eşi kadar bilinçliydi. Ara sıra kursağına doldurduğu yemle yuvaya girip ağız yoluyla bunları eşinin kursağına aktarıyor ve dışarı çıkıp sabırla bekliyor. Asla eşini rahatsız etmiyor. Tam bir aya yakın bir zaman bu iki güzel kuş yavruların dünyaya gelmesi için birlikte mücadele verdiler. En fazla yük annedeydi. Tıpkı insanlarda olduğu gibi. Anne devamlı yumurtaların üzerinde yatıyor, baba da ona destek veriyordu. Anne kuş ara sıra da yumurtaların yerini değiştiriyor, üzerlerine tam manasıyla oturabilmek için çaba sarf ediyordu. Ama her halinden sabırsızlığı belli oluyordu. Bir an önce yavrularına kavuşabilme heyecanı içindeydi.
Bu arada yumurtanın biri kırıldı. Zavallı kuş o kırılan yumurta için üzülmüştür ama ben anlayamadım tabii. Keşke anlatabilseydi derdini. Bu arada 4 tane yavru dünyaya geldi. Bu dört yavrunun hareket edebilir hale gelmeleri bir hafta sürdü. Anne de baba da yavrularını beslemek için nöbetleşe yuvaya giriyor ve onları ısıtıyorlardı. Çoğunlukla anne yuvadaydı. Yirmi gün içinde yavruların biri vefat etti. Üç yavru kaldılar. Anne baba burada da üzüntülerini bana gösteremediler. Ama üzüldüklerinden eminim. Yirmi gün sonra yavrular yuvadan dışarı çıktılar. On gün daha geçtikten sonra yavaş yavaş uçmaya başladılar. Birkaç hafta daha geçtikten sonra kuş gibi özgür olarak uçuyorlardı. Anne ve babaları onlara hiç karışmıyorlar, özgürlüklerini kısıtlamıyorlardı. Ama evlatlarıyla gurur duydukları her hallerinden belli oluyordu.

İki ay sonra onlar da normal yaşantılarına döndüler. Cıvıl cıvıl uçuşmaya, ötüşmeye ve oynaşmaya başladılar. Artık evlatları onlara ihtiyaç duymadan büyüyorlardı. Keşke insan yaşamında da böyle olsa. Keşke tüm anne ve babalar günün birinde evlatlarının büyüdüğünü fark edip onlara çocuk muamelesi yapmaktan vazgeçseler. Ama olmuyor, birçok anne baba, çocuklarının artık çocuk olmadıklarını fark edemedikleri için, çocukça davranışlarla hem onlara hayatı zehir ediyorlar, hem de kendilerine.
Mustafa Mumcu
 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..