- Kategori
- İlişkiler
Mükafatım unutmak…

“Biliyorum. Sen de herkesin geldiği yollardan geleceksin bana. Herkes gibi bazen tökezleyecek, sendeleyecek, yorulacak, vazgeçeceksin. Geliyorsun. Bir yolcu beklemezken geliyorsun ruhumun mühürlü kapılarına. Kapıyı aralasam içeri sızıvereceksin. Ardına kadar açık bıraktığım kapılarımı pencerelerimi sıkı sıkıya kapatalı çok zaman oldu. İçeride eskimiş bir küf kokusu, saman sarısı günce sayfalarım var.
Kristal gibi kırıldı ruhum. Tuzla buz olmak deyimine uygun kıymık kıymık saçıldım oraya buraya. Derin yaralarım, sızım sızım sızlayan acının kör kuyuları var. Sana doğru yola çıkan cümlelerim yok henüz. Geçmişe dair sayfalar dolusu hislerim var hala ve maalesef silinebilir değiller.
Eskimeyen eski sevgi tanımımın öznesi için doğurduğum cümlelerimi okudum kendi zihin kütüphanemden. Güncenin üzerinde yazılanlara bakılırsa eskimemiş hisler var. Dinler misin benim geçmiş bestemi ya da ben sana okumalı mıyım beni anlaman için bilmiyorum ama kendime okumalıyım tıpkı geçmiş gitmişe okur gibi. Belki bir yerlerde sen de dinlersin o da. Belki de sırt sırta oturup dinliyorsunuz beni farkında olmadan. O bana çıkan yollardan geri dönerken seninle göz göze geldi belki de yol kenarında. Sen gelirken, giden sevgiliye bir kaç sözüm var.”
“Geçmişin gri bulutundan kendimi göremez oldum. Buralar da bir yerdeydim sana rastlayasıya kadar ve senden sonra iyice kayboldum. Bul bulabilirsen o eskimiş, terk edilmiş, unutulmuş beni şimdi. Yüzümdeki gölgedesin, doğum lekesi gibi bir izsin ruhumun en görünen yerinde. Herkesin dikkatini çekiyor o leke ve herkes biliyor ki asla geçmeyecek. Zamanla alışılabilir bir görüntü gibi gelse de o hep orada duracak ve her yeni ruh tanışmasında fark edilecek yeniden.
Korkutuyorum insanları. Kaçırıyorum kendimden. Aslalarım, imkansızlarım, mümkün değillerim çok sayıda bu aralar. Sesinin içindeki bensiz, sevgisiz kelimelerini bile dinlerken saatlerce ağlayabilirim bilirsin. En iyi bildiğin şey zaten beni ne kadar da çok üzebilme başarısına sahip olduğun değil mi? Başarılısın ama zannetme ki bu senin hünerin. Sana bu başarıyı sağlayan benim. Her acımasız, bencil erkeğin başarısının ardında mutlaka kalbi kırık yaralı bir kadın vardır yahut her başarılı vicdansız kadının arkasında artık inanmaktan güvenmekten aşktan vazgeçmiş bir adam. Biri kendini başardı zannederken, biri yeniden yaratır enkazın içinden kendini ve asıl başaran daima o zayıf görünen güçlü ruhlardır.
Korkuyorsun. Ödün patlıyor benden biliyorum. Bana bakınca benden olanlara bakınca, sana yaşattıklarıma bakınca daha önce yaşamadığın bilmediğin bir ülkeden sana taşınan bir mülteci olduğumu düşünüyorsun. Kimi zaman yadırgıyorsun, dönsün kendi ülkesine diyorsun, kimi zaman da kucak açıp vatandaşlık hakkı vermek istiyorsun ama senin kibirlerinden, egondan, sendeki senlerden bana yaşayacak yer yok senin topraklarında. Biliyorum. Hayatı basit yaşamak istiyorsun. Terk edilmek, yok sayılmak, kaybolmak, aldatılmak senin başına gelsin istemiyorsun. Bütün bunları yapmak senin işin öyle değil mi? Haklısın herkesin bir görevi var bu hayatta ve herkes yerini bilmeli.
Kimse dokunamasın senin ruhuna, ne gerek var. Tenine yaşatılan haz hayatı anlamlandırmak için yeterli. Doyuyorsun açlığınla. Bu tam da sana göre bir tokluk hali. Arsızlık da sayılmaz elbette. Sizin kimyanız, böyle bir formül yaratıyor hayatınıza. Suçlu Tanrı öyle değil mi? Sen ve senin gibileri öyle yaratmış. Sizin gibi olanlara karşı da cesur aşk ruhları için şükür ki bir mükafat bahşetmiş.
Bu kutsal mükafat “Unutmak” sevgili. Unutmak içindeki hatırlamayı saymazsak, eski sevgili derken sevildiğinin ispatı olan “sevgili” tanımını da anlamamazlıktan gelirsek her şey yolunda aslında. Bir kere sevgili diye anıldın. İster sadece eski sevgili ol, ister Tanrı’nın cezası diye anılan nefret edilen eski sevgili, sıfatlarının bir önemi yok aslında farkında değilsin. Sevgili denilmiş bir kere adının başına. Kısaca bir kere sevdi mi insan geri alınamıyor o kutsal ünvan.
Sevgilim. Sevgi ile anılan ve unutulman için her an Tanrı’ya yalandan dileklerde bulunulan aşk bedenim, sanırım şu seni unutmak isteğim Tanrı katın da görünmeyen dilekler katmanına düşüyor. Bir türlü işleme alınamadı belli ki. Seni unutabilmek dileğiyle, hoşça kal…”
Yaratılırken bir mükafat ile dünyaya gelmemize karar verilmiş olmalı. O mükafat olmasaydı, hayatı sağlıklı bir ruh ile sürdürmek mümkün değildi. Kimsesizliklerimizde gizli kimseleri kimliksizleştireli çok olmalı, zira hala bu kadar güvenerek yaşıyor olamazdık.
İnsana Tanrı tarafından bahşedilen en kutsal mükafat unutma becerisidir.