- Kategori
- Spor
Mustafa Denizli 12 hafta takımı Daum'dan saklamış!

Bu maçın yorumuna Daum’un manevi oğlu Kazım ile başlamak gerek.
Herhalde bir oyuncu ancak bu kadar zarar verebilirdi takımına. Hafta içinde yaptığı yakışıksız yorumu bir yana maç boyu sadece konuştu durdu. Sonu da dilinden oldu. Üstelik neye itiraz edildiği anlaşılmaz bir şekilde. Topu kontrol edebilecekken zamanlama hatası yaptığı için dışarı çıkmış bir pozisyon sonrasında hakem bayrak kaldırmayacak mıydı? Yani bir insanın bu kadar aklını kaybetmesine yol açacak kadar çenesine vurmuş olmasını anlamak bir yana savunmasını dinlemek de mümkün değil.
Fenerbahçe kendi öz evladı Semih’i paslandırıp kulübeye mahkûm ederken böyle sorumsuzlara şans veriyor olmasını da açıkçası teknik adamlık açısından kabul edemiyorum. Öyle ki Semih de bu mahkûmiyeti kabullenmiş gibi sakal bırakmıştı.
Sadece böylesi bir sorumsuzluk bile Fenerbahçe’nin sahadan böyle belki de daha ağır bir yenilgi ile ayrılmasını hak ettiriyordu.
Bu maç önce Kazım’ın sonra da Daum’un ön plana çıktığı bir derbi olarak hatırlanacaktır.
Maça dönecek olursak…
Beşiktaş özellikle ikinci yarı attığı golden sonra maçı hak eden bir oyun oynadı diyebiliriz. Golün hemen öncesinde Emre’nin sakatlanmasıyla başlayan hatalar silsilesi, pozisyon alma yanlışları, konsantrasyonun dağılması, Fenerbahçe’nin aynen kupa finalinde yaptığı gibi Beşiktaş’a bir gol hediye etti. İkinci golü bizim gibi izledi Fenerbahçeli futbolcular; üçüncü golde bir metre ofsaydı göremeyen yardımcı hakeme kimsenin itiraz edecek hali kalmamıştı zaten.
"Sahadakiler bu kadar umutsuzdu!"
Emre’nin sakatlanmasından sonra sahaya üçüncü sol ayaklı defans oyuncusunu sokması Daum’un da kontrolü kaybetmesinin işaretiydi. Oysa tam da Özer’in oynaması gereken bir zaman gelmişti. Daum tuttu, Santos’u ortaya, Emre’nin yerine koydu.
Şimdi Santos için de bir paragraf açalım. Santos’un "samimi" arkadaşı kimse ona benzemeye başladı. Hızla ona dönüşüyor. Bu nedenle o arkadaşının bu takımdaki etkisini azaltmak belki de Santos’u da kurtaracaktır. Maç içinde ikinci Kazım gibiydi. Umursamaz, Carlos taç atışı kullanırken sırtını dönüp bölgeden uzaklaşan çok ilginç bir görüntü verdi.
İkinci golü yedikten Daum yine Kazım’ı sahada tutup, maç boyu bulunduğu bölgede en iyisi yapmaya çalışan ve istatistiklere göre de sağ kanatta önemli işler yapan Mehmet Topuz’u kenara aldı; Semih’i sürdü. Kısa bir süre sonra da Santos’la Özer’i yer değiştirdi.
Bütün bunlar Daum’un aklının sahada olup bitenle hiç ilgisi olmadığının kanıtı gibiydi.
Oysa Emre’nin boşluğunu Özer’le değerlendirip, Kazım’la Semih’i değiştirerek maç 2-0 olsa bile bir şeyler yapabilirdi. Açıkçası ben Daum’un yerinde olsam son değişiklik hakkımı Alex’ten yana kullanırdım.
Kaleci Volkan inanılmaz kurtarışlar yapıp, ikinci golde olduğu gibi "komikçe" golleri de kalesine alıyor. Bu gol öncesinde bütün defansın uyuduğu, böyle bir gole izin vermemesi gerektiği ayrı bir detay olmakla birlikte her şeye rağmen kaleci dediğin bunu çıkartmalıdır. Ama Fenerbahçe 60. dakikadan sonra zaten kenar yönetimi ve sahasıyla komple maçtan kopmuştu.
Beşiktaş bütün sezon boyunca yapmadığı şeyleri bir maça nasıl sığdırdı bunu anlamak mümkün değil. Neredeyse Mustafa Denizli sanki Fenerbahçe’yi 3-0 hatta daha açık bir farkla yenmek için 12 hafta yanlış hamleler yaparak takımını sakladığına inanacağım.
12 haftadır kanatları çalışmayan Beşiktaş’ın bir anda çok önemli ve doğru bindirmelerini izledik maç boyu. Denizli Fenerbahçe’nin sol kanadını iyi etüt etmiş, özellikle sağ kanatta Gökhan’ın yalnızlığını teşhis ederek kendi solundan önemli kanat atakları geliştirdi. Golün ortalarının ve paslarının o bölgeden gelmesi açıkçası tesadüf yorumlarını ortadan kaldırdı. Bu maç düşünülmük, taktik olarak da iyi kurulmuştu.
Geçen hafta Ernst Trabzonspor'a mükemmel bir gol atarken Fenerbahçe maçında sahneye Fink'in çıkarak çok gösterişli bir gole imza atması Beşiktaş'ın orta sahasındaki futbolcuların lige damgasını vurduğunun çok ciddi bir belirtisiydi.
Beşiktaş’ın defansı zaten çok güçlü ve dikkatliydi.
Fenerbahçe karşısında da çok etkiliydiler. Ancak buna rağmen Fenerbahçe’ye boş alanlar bıraktılar ya da Fenerbahçe’nin pas trafiğine takıldılar. Zaman zaman zorlandılar. Ancak Fenerbahçe Beşiktaş ceza sahasının içine giremedi bile. Yani hep kendisinin kurduğu tuzağa bu sefer Fenerbahçe düştü. Oynuyorum sandı. Ancak Fenerbahçe’nin uzaktan çektiği şutlar dışında bir atak organizasyonunu göremedik. Bu Beşiktaş savunmasının eseriydi.
Beşiktaş takım halinde hareket ederken kademeleri arasında da hiç boşluk vermedi. İlk yarının son on beş dakikalık bölümünde bir ara Fenerbahçe’nin boş alanlar yakaladığını, sanki gole yaklaştığını görür gibi olduk; be sefer de futbolcuların artistik puana yönelik hareketleri ortaya çıktı. Yani bir maçta hiç bu kadar çok topu pası yapıldığını görmemiştim. Topların üzerinden atlamalar, topsuz oyun oynamaya çalışmalar, topukla tek pas oyunlarının hepsi aslında takım galipken yapılacak hareketlerdi ve riskliydi. Fenerbahçe bu artistik hareketleri Gaziantepspor’a, hatta Gençlerbirliği’ne karşı yapmış mı da karşısındaki Beşiktaş’a yapacak kadar cesaretlenmiştir?
Fenerbahçe yirmi gündür yatıyor.
Rehavete kapılmış. Sanki sezona yeniden başlıyor gibiydi bu görüntüsüyle. Koskoca Fenerbahçe’nin bu yirmi günlük araya bir tek hazırlık maçı sıkıştırmamış olması çok düşündürücüdür. Araya maç koymazsan futbolcular boşlukları bilgisayar maçında abuk sabuk mesajlar koyarak değerlendirir.
Beşiktaş maçı hak etmiştir dahası daha büyük bir farkla kazanabilecekken 3-0’a da razı olmuştur. Bu sene izlediğim en iyi Beşiktaş’tı ve Fenerbahçe bugün bu takımı yenemezdi.
Beşiktaş için lig yeniden başlamış oldu.
Buradan bütün takımların çıkaracağı bir ders vardır. O da istikrardır. Bugün Trabzonspor’un Beşiktaş modelinden bir örnek alması gerekiyor. Mustafa Denizli’nin farkı da ağırlığından kaynaklanıyor.
Uzay Gökerman