- Kategori
- Güncel
Mustafa Kemal ile Latife evleniyor
Bir sabah evden çıkarken Mustafa Kemal beklenmedik bir ricada bulunmuştu.
- Latifeciğim bugün odamı siz toplayabilir misiniz?
- Elbette Paşam.
Mustafa Kemal’in odasına girdiğinde ‘Allah Allah’ diye mırıldandı. Niye‘odamı topla ‘dedi ki. Çünkü yatak yapılmıştı, her şey yerli yerine konulmuştu. Yerinde olmayan tek şey Mustafa Kemal’in duvardaki resmiydi. Nedense yatağın üzerine bırakılmıştı.Latife resmi aklına bir şey gelmeden yeniden yerine astı. Ertesi gün sofraya oturduklarında Mustafa Kemal:
-Latif odamı toplarken dikkatinizi çeken bir şey olmadı mı?
- Yatağın üzerinde bir resim vardı, alıp duvara astım.
- Lütfen odaya gidip, o duvara astığınız resmi getirir misiniz? Muzip bir hali vardı, Latife bir anlam veremedi. Ama hemen gitti ve resmi çivisinden çıkarıp getirdi.
- Lütfen arkasına bakar mısınız?
Latife’nin kafasından bin bir şey geçiyordu, ama işi bir türlü çözemiyordu. Mustafa Kemal’in el yazısını görür görmez tanıdı. Yazıyı ilk başta göremediğine hayıflandı.
Sen bu resme bak
Ve hala hayır diyorsan
Bir daha teklif etmeyeceğim.
……
‘Ben Latife’yi fazla güzel bulmadığım için evlenmeyi düşünüyorum. Bir ressamın portresinde bile bir anlam, bir derinlik varsa onu tutuyoruz. Latife’de bir anlam bir derinlik sezmekteyim. Eğer sonradan değişmezse – bugünkü çerçeve içinde- evlenme için ideal bir portre.’ demişti bir akşam arkadaşlarına.
…..
Latife’nin kız kardeşleri, terzi Eleni, hala ve teyzeleri onun odasındaydılar. Nikah günü giyeceği elbisenin provası yapılıyordu. Duvara dayanmış bir boy aynasında, Eleni Latife’nin üstündeki elbiseyi prova ediyor, bu hanımlar da, anlayışlı gözlerle onu izliyorlardı. Eleni elinin altındaki kumaşı okşayarak:
- Mateminiz olmasaydı, beyaz bir fistan dikecektim. Gelinlik beyaz olmalı. Kumaş güzel, harikulade. Lakin renk füme? Nasıl bir gelinlik olacak bilemiyorum.
- Uzatma Eleni, başka çaremiz yok, beyaz giyemem. Vaktimiz de yok, keyfimiz de!
Havayı yumuşatmak yine her zaman olduğu gibi kız kardeşlerden Vecihe Hanım’a düştü:
- Abla, fümeye pembe çok hoş gider. Pembe saten iskarpinler giy, mor ve pembe iki renk müslinle de başını bağla, bir de pembe gül.
Latife bütün bu ayrıntıları düşünecek durumda değildi:
- Of kızlar çok konuştunuz, diye söylendi. Ben de çok geç kaldım. Paşa aşağıda yalnız, ne yapıyor acaba?
Vecihe sordu:
- Bil bakalım abla, ne yapıyor?
- Ne bileyim ben, ne yapıyor?
- Bilemezsin tabii. Koltuğun içine bağdaş kurup oturmuş, kitap okuyor. Peki ne okuyor, bari onu bil.
- Aa. Falcı mıyım ben? Nereden bilecekmişim?
- Ama abla bilmelisin! Çalıkuşu. Evet, Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’nu okuyor.
… .
Sonunda Mustafa Kemal ve Latife Hanım el ele çiçeklerle dolu nikah odasına geldiler. Rahmetullah Efendi onları hazırlanmış bir masanın önünde bekliyordu. Gazi heyecanla, sapsarı bir yüzle Müftü’nün önünde durdu ve usul usul:
- Efendi Hazretleri, dedi, biz Latife Hanımla evlenmeye karar verdik, lütfen gereken muameleyi hemen yapar mısınız?
… .
Aslında Mustafa Kemal bu töreni başka türlü yapmak istiyordu. ’Latife’yi bir ata bindirecektim, ben de bir ata binecektim. Ben haydi deyince, atlarımızı mahmuzlayıp kaçıracaktım onu. Ama galiba savaş bizi ihtiyarlattı, beceremem diye korktum’ diyordu Fevzi Paşa ile Albay Asım’a. Ve sonra ekliyordu: ‘ İnşallah zaman olur, çağdaş bir biçimde bu nikah törenini valiler bağlar, onlar nikah kıyar.’
.…
Aslında, bu nikah töreninin her şeye rağmen topluma getirdiği bazı yenilikler vardı. Eski tarz nikahlarda gelin, nikahı kıyan yetkilinin önüne çıkmaz, onu vekil olarak temsil eden erkek, gelin yerine soruları cevaplandırırdı. Müftü Efendi’nin karşısına Latife Hanım oturmuştu. Sağına ve soluna da Abdülhalik Bey ve Asım Bey. Mustafa Kemal’in iki yanına ise Fevzi Paşa ve Kazım Paşa. Böylece vekiller, şahitler, müftü, gelin ve damat bir masanın çevresine toplanmışlardı. Nikah günü de bir yenilikti. Çünkü eskiden nikah yalnızca Perşembe günleri kıyılırdı. Oysa günlerden Pazartesiydi. Latife Hanım’ın yüzü kapalı değildi. Ve Müftü soruyordu Latife’ye:
- Siz Muammer kızı Latife Hanım. Bu meclis ve şahitlerimiz huzurunda Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?
Ne diyordu İzmir Müftüsü? Ne demekti kabul etmek? Latife uçuyordu. Muradına ermişti. Mustafa Kemal’in eşiydi, karısıydı, sevgilisiydi.
. …
Nezihe Araz’ın Mustafa Kemal’le 1000 Gün ile İpek Çalışlar’ın Latife Hanım adlı yapıtlarından aktardığım sahneler sonrası 29 Ocak 1923 tarihinde başlayan bu evlilik ne yazık ki iki taraf için beklentilerin karşılanamadığı bir sürecin sonunda 5 Ağustos 1925 tarihinde sona ermişti.
Latife Hanım iyi eğitim görmüş, üç dil bilen, zeki bir kadındı. Paris Sorbonne Üniversitesindeki hukuk öğrenimini yarıda bırakarak yurda dönmüştü. Mustafa Kemal ile, İzmir’e girdikten sonra büyük bir cesaretle karargahına giderek tanışmış ve ondan sonra da ondan vazgeçemez olmuştu. Onunla evlenmek istemiş ve evlendikten sonra da o güne kadar yaşadığı hayatı, babasının evinde gördüklerini, rahatlığı aynen sürdürebileceğini düşünmüştü. Bir kadın olarak, kocasını tamamen kendine ait görmek istiyordu. Belki haklıydı ama şöyle bir sorun vardı ki onlar her hangi bir çift değillerdi, biri Gazi Mustafa Kemal diğeri de Latife Uşakizade idi ve aralarında koca bir millet vardı. Latife Hanım evlenmeden önce yapılan tüm uyarılara karşın düşüncesinden vazgeçmemiş, hep Mustafa Kemal’i değiştirebileceğine inanmıştı.
Latife Hanım çağdaş Türk kadınının bir temsilcisi olarak, Cumhurbaşkanı eşi olarak görevini başarıyla yapmıştı. Mustafa Kemal’in savaş yıllarında başlayan düzensiz yaşamını biraz dengeye getirmeyi başarmış, sağlığına dikkat etmesini bir ölçüde sağlamıştı. Ancak kadınlık güdüleri devreye girdiğinde, eşini aşırı sahiplenme, kıskançlık ve benzeri davranışlar sergilediğinde, Mustafa Kemal’e evlenmekle hata yaptığı düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştu. Sonunda, Latife Hanım’ın hiç bitmeyeceğine inandığı bir beraberlik bitivermişti.
Bir gece aralarında şöyle bir konuşma geçmişti:
- Ne kadar kızarsanız kızın Paşam, beni boşayamazsınız.
- Nedenmiş o?
-Çünkü siz Mustafa Kemalsiniz. Cumhurbaşkanısınız. Türklerin sembol adamısınız. Örneksiniz.
- Gene de yapabilirim. Çünkü sen saymadın ama bütün saydıklarından daha önemli bir şey var; ben önce insanım. Yani ben de hata yapmış olabilirim. Bir hata yapmış, evlenmiş olabilirim. Şu an düşünmüyorum ama bir gün ayrılmaya karar verirsem, şu düğmeye basarım. Ötesini biliyorsun. Hepsi bu.
- Bu kadar basit mi?
- Evet, iş oraya kadar gelmişse bu kadar basit.
Evliliği bittikten sonra bir açıdan yok sayılan, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra ise siyasete girer düşüncesiyle çekinilen Latife Hanım yapılan tüm tekliflere karşın evlilik ve özel yaşamı hakkında açıklama yapmamıştı. Bir daha evlenmemişti. Yalnız ama huzurlu olduğu bilinen yaşamı 12 Temmuz 1975 tarihinde sona ermişti. Atatürk öldüğünde kasasındaki özel eşyalarının arasında nikah yüzüğü çıkmıştı. Aynı şekilde Latife Hanım’ın kasasından da tülbent bir kesede saklanan nikah yüzüğü çıkmıştı. Nikahları kıyılırken yüzükleri yoktu ve İsmet Paşa daha sonra Lozan’dan getirmişti bu yüzükleri. Ve İsmet Paşa’nın armağan ettiği yüzükleri ikisi de ömürlerinin sonuna kadar saklamışlardı.