Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '10

 
Kategori
Tarih
 

Mustafa Kemal Paşa’nın Havza Günleri-3

Mustafa Kemal Paşa’nın Havza Günleri-3
 

Hatırlatmak gerekirse yazı dizisinin birincisinde Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 sonrası Havza’da geçirdiği günlerde yaşananlarla ilgili olarak Teşkilat-ı Mahsusa üyesi ve M.M. Grubu Başkanı olarak tanınan Albay Hüsamettin Ertürk’e ait anılardan hareketle Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a karşı tutumda ve diğer temaslarındaki üslupta Havza'da geçen dönemin ayırt edici olduğu izlenimini edinmek mümkün olduğu ifade edilmişti. Bu kaynağı orijinal kılan bir noktanın ise Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a gelişi sonrasında Havza’da geçirdiği yaklaşık 20 günde (25 Mayıs – 12 Haziran 1919) yaşananların başkaca hiçbir kaynakta yer almadığı biçimde aktarılması olduğunun altı çizilmişti. Bu özelliği nedeniyle söz konusu anıların konuya değinen diğer kaynakların da tek dayanağı niteliğinde olup bu açıdan doğruluğunun kesin olarak teyidinin de halen mümkün olmadığı belirtilmişti. Tekrarlamak gerekirse konunun odağında bir Rus Heyetinin ziyareti üzerine yapılan görüşmeler bulunmaktadır.

Heyetin başındaki Bolşevik yetkili Miralay Budiyeni’nin, Rusya’nın Anadolu’da beliren ulusal direnişin bütün ihtiyaçlarını tamamlamaya hazır bulunduğunu, buna mukabil padişahlığın ve hilafetin lağvedilmesinin ve komünistliğin ilanının umulduğunu ilettiği aktarılmıştı. Yazının devamında ise söz konusu görüşmenin ya da temasın varlığına işaret eden bulguların peşinden gidilmişti. Bu defa daha dolaylı kaynaklara başvurularak bu öngörünün izleri aranmaya devam edilecektir. Konuya ilişkin yapılan taramalarda Sovyetler tarafından iki kaynak dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi 1921 yılı sonlarında Türkiye’de görevlendirilen Sovyet diplomatı Simon Ivanovich Aralov’ un Türkiye anılarıdır. Söz konusu anılarda Aralov Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin nasıl başladığını anlatırken şu anekdota yer vermektedir: “Yeni Gün gazetesinin sahibi tanınmış Türk gazetecisi Yunus Nadi Bey’in Türkiye’de bulunduğum sıralarda, bana sonradan anlattığına göre, daha 1919 yılı yazında, Sovyet hükümetiyle bir ilişki kurmak ve Türkiye’de olup bitenleri anlatmak üzere, kendisi Moskova’ya gitmeye çalışmıştı… Türk gazetecisi şöyle konuşmuştu:- Biz, genç Sovyet hükümetinin doğudaki ulusal hareketlere yardım ettiğini duyduk… İttihatçıların, memleketin kanını, canını zenginliğini Alman emperyalizmine sattıkları bizim için apaçık birşydi. Osmanlı Devletinin şimdiki idarecileri, başta padişah olmak üzere, Türkiye’yi İngilizler’in, Fransız’ların, İtalyan’ların ve Yunanlı’ların egemenliğine teslim ettiler.

Çiçerin doğru söylüyor: memleketin kurtuluşu bizim elimizdedir, düpedüz bizim elimizde. O, emperyalizmle savaşmak için Türkiye ile Rusya’nın güçlerini birleştirmelerini teklif etti. Sovyet hükümetinin Türk halkına seslenişi, bizi çok duygulandırdı ve canlandırdı. Buna karşılık da bizim gericileri kudurttu. Biz, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı idarecilerinin Sovyet Rusya ile, Bolşeviklerle, dostluk ilişkileri kurması gerektiğini anladık. Yunus Nadi Bey, batılı devletlerin o yıllarda ulusal kurtuluş savaşı idarecilerini “Bolşevizm tehlikesi” ile korkutmaya çalışarak, nasıl Sovyetler Birliği’ne karşı düşmanca bir propaganda yürüttüklerini anlattı. Yunus Nadi Bey sözlerine devam ederek: -…Ulusal kurtuluş savaşı idarecileri, birçok seferler, Türk halkının emperyalistlere karşı savaşında, sizlerden bir yardım görmenin mümkün olup olamayacağını anlamak için Bolşevik Rusya’ya gitme çarelerini aramışlardır. Mustafa Kemal, Bolşevik Rusya ile yapılacak bir anlaşmanın, Türkiye’nin özgürlüünü sağlamaya yardımı dokunacağına kesin olarak inanmıştı” (S.İ. Aralov-Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, 2. Baskı, 1985, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1985, s:7-9). Yukarıdaki anekdota açıklık getirmek adına, Dışişleri Komiseri Çiçerin’ e atfen ifade edilen sesleniş 13 Eylül 1919 tarihinde Türkiye’nin işçi ve köylülerine hitaben yapılan bildiridir. Osman Okyar, E.H. Carr’a atfen söz konusu bildiride: “Sovyet Rusya’nın Çarlık Rusya’sı tarafından, İstanbul ve Boğazlar hakkında ileri sürülmüş tüm iddialardan vazgeçtiğini hatırlattı. Çiçerin, Doğu’da emperyalizm tarafından ezilen halklara, kurtuluşları için Sovyetlerin yardım edeceğini vaat etti. İngiltere’yi suçlayarak, Asyada bu ülkenin tüm Müslüman ülkeleri ele geçirmek politikasını takip ettiğini ileri sürdü. Türklere hitaben Çiçerin, dünyada artık bağımsız bir Türkiye mevcut olmadığını, tarihten gelen Türk İstanbul şehrinden ve bağımsız Osmanlı milletinden eser kalmadığını söyledi. Bildirisinin sonunda, Çiçerin, Avrupalı hırsızları ülkeden def etmek ve Türkiye’de, servetlerini işçi ve köylülerin sırtından kazananları yok etmek üzere, Sovyetlerin, işçi ve köylü kardeşlerine yardım elini uzattıklarını beyan etti.”( Osman Okyar, Milli Mücadele Dönemi Türk Sovyet İlişkilerinde Mustafa Kemal (1920-1921), T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1998, s.25) Görüleceği üzere Çiçerin Eylül 1919 tarihinde, Havza’dan yaklaşık üç ay sonra Sovyetlerin Türkiye’deki işçi ve köylülere yardım elini uzatmış olduklarını belirtmektedir.

Bu tarih Anadolu’dan başlayan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin henüz oldukça erken bir evresine karşılık gelmekle birlikte, aynı yılın Mart ayı başlarında (1-6 Mart 1919) Rusya’da Komintern’in (III. Enternasyonel): kuruluş kongresi toplanmış, Mustafa Suphi grubu da burada temsil edilmiştir. Bilal Şen bu kuruluşun faaliyetlerine ilişkin olarak 22 Nisan 1922 tarihli İzvestiya Gazetesi’nden şu aktarımı yapmaktadır: “1919 Martında Moskova’da Komintern kurulduktan sonra örgüt fiilen Rusya Komünist Partisi’nin seksiyonu olmuştur. Lenin bu kuruluşun yardımı ile devrim sürecini olanaklı gördüğü her yerde kışkırtmak için uğraşıyordu. ...Bu amaçla doğu ve Batı ülkelerine Komintern görevlileri gidiyorlar. Lenin’in başında bulunduğu hükümetin maliye bakanlığı dünya devrimi için milyonlarca altın ruble ayırıyor.” (Bilal Şen, Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri- Belgelerle Bilinmeyenlerin Öyküsü, Küreyel Yayınları, İstanbul, 1998, s:51-52). Bu faaliyetlerin yoğunluğunun bir göstergesi de yukarıda da değinildiği üzere Anadoludaki ulusal mücadelenin Bolşeviklikle suçlanmış olmasıdır. Suçlamanın kaynağında ise Damat Ferit Paşa Hükümeti bulunmaktadır. Nitekim Selçuk Duman’ın (Türk İstiklâl Harbi Batı Cephesi, Genel Kurmay Yay., Cilt 2, Kısım 2, Ankara, 1991, s. 71, 72.’den) aktardığına göre Mustafa Kemal Paşa, Damat Ferit Paşa hükümetinin son günlerinde kendisi ile uzlaşmaya memur olan Abdulkerim Paşa ile 27/28 Eylül 1919'da tam 8.5 saat süren telgraf başındaki görüşmesinde Damat Ferit Hükümetinin ulusal mücadeleye dönük “bolşeviklik” suçlamasına karşı cevap vermek zorunda kalmaktadır. Bu görüşmede Mustafa Kemal Paşa“Yabancıların lehimize dönmeye başlamaları, Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin başarısı değil milletimizin bizzat giriştiği azimli çalışmanın sonucudur. Kurtuluş çaresi Milli Kuvvetler'in amil ve Milli İrade'nin hakim olmasındadır. Üzülerek söylüyorum ki, Milli hareketimizi kötü gören bozuk niyetler çoktur. Ne yazık ki bunların başında Sadrazam Damat Ferit Paşa ve kabinesinde Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamları gelmektedir. Bolşevikler'in memleketimize girmekte olduğunu ve Milli Hareket'in Bolşevik Hareketi'nin benzeri olduğunu yayanlar, Milli Hareketimizin ittihatçıların son ümit ve kuvvetle yaptıkları bir hareket olduğunu söyleyenler, Anadolu'da karışıklık vardır diye yabancıları buraya gönderenler, Malatya halkı ile Sivas halkını birbirleri ile boğuşmaya sevkedenler hep bu olup bitenlerin farkına varamayanlardır.”( Selçuk Duman, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Kuruluşu, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 2, Sayfa: 341-358, ELAZIĞ-2002 http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi2/341-358.pdf).

Nitekim İstanbul’da bu yöndeki suçlamaların bir göstergesi olarak Osman Akandere 29 Eylül 1919 tarihli Alemdar Gazetesi’nden yaptığı aktarmada (1335/1919, Nr: 187–1587) Başmuharrir Refii Cevad’ın bir makalesinde, “…İttihat ve Terakki’nin tarz-ı idaresi memleketi mahvetmekle neticelenmiştir. Memleket bu hale geldikten sonra artık o felaketli idareye idare demek için mecnun olmalı. İttihatçılık bahusus İttihatçılığın Anadolu’daki şimdiki şekli Bolşevikliğin kıpkızıl bir şeklidir” dediğini ve Kuvâ-yı Milliye Hareketi’ni bu suretle en ağır şekilde itham etmiş olduğunu ifade etmektedir (Osman Akandere, Damat Ferit Paşa hükümetleri Döneminde Kuvay-ı Milliye Hareketine Yönelik İthamlar: http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler%5COsman%20AKANDERE%5CAKANDERE, %20Osman.pdf). Sonuç olarak, Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelişi sonrasında kaldığı Havza’da bir Rus Bolşevik Heyeti ile görüştüğüne ilişkin Teşkilat-ı Mahsusa mensubu Hüsamettin Ertürk’ ün anılarında yer alan anlatımın doğruluğunu kesin olarak kanıtlayacak bilgi ve belgeler henüz bulunmamakla birlikte, bu yazı dizisinde ortaya konulmaya çalışıldığı üzere bazı dolaylı ancak somut belgelere ilaveten anılara dayalı bilgiler de bulunmaktadır. Bu saptamalardan hareketle daha 1919 yılının Haziran ayından itibaren ufukta beliren bir Sovyet Rusya yardımının Anadolu’da filizlenen Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin seyrinde ve Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah- İstanbul Hükümetleri- İngiltere üçlüsü ile olan ilişkilerinde önemli bir belirleyici olduğunu ileri sürmek yanlış olmayacaktır.
 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..