Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '09

 
Kategori
Felsefe
 

MUTLU AŞK YOKTUR

MUTLU AŞK YOKTUR
 

Su perisi


İnsan her şeyi elinde tutamaz hiçbir zaman ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini ve açtım derken kollarını bir haç olur. Gölgesi ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi. Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an.

Mutlu aşk yoktur.

Aragon’un mutlu aşk yoktur şiirinden alıntı yaptığım bit kıta. Şair bu şiiriyle acaba ne demek istiyor? Bu soruya kültür tarihçisi Rougemont şöyle cevap veriyor “mutlu aşkın yazılı tarihi yoktur.” Leyle ile Mecnun’dan tutunda Romeo ve Julyet’e kadar edebiyatta mutsuz aşk konu olarak haddinden fazla işlenmiştir. Bunun sebebini mutlu aşk yaşanmamıştır veya az yaşanmıştır diye görmek mümkündür.

Bireysel bir duygu olması nedeniyle Aşkın çok tarifi yapılmıştır. Örneğin aşk elma şekeridir yiyince çubuğu elinde kalır, aşk alışkanlıktır, aşk erotizmdir, aşk köleliktir yani aşık olanın kulluk yapmasıdır. Diğeri ise bende seni derken karşı tarafın köleliğini istediğini ve bundan hoşlandığını gösterir. “biz aynı zincire bağlanmış iki kürek mahkumuyduk” (Tolstoy) Tolstoy burada iki taraftan birinin bazen efendi bazen de köle olmayı kabullenmesini çok güzel ifade etmiş. Bu süreklilik arz eden kısır döngü tarafları adeta aynı zincire bağlar. Bana göre gerçek aşk bu zincirin kırılarak tarafların birbirine gönüllü kulluk etmesidir.

Aşka dair efsanelerde tarafların birbirine kavuşamaması esastır. Mutlu aşk kavuşmakla acaba sona mı eriyor? Masalların sonunda söylenen onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diye bir söz vardır. Sanki burada kavuşmakla istenen sona varıldığı anlatılmak isteniyor, peki ya sonra! Mutsuz aşkın devam etme şansı mutlu aşka göre acaba daha mı çok.

İnsanlar ulaşılmaz olan tanrıya bile aşık olup ulaşmanın yolunun ölümle olacağına inanmışlardır. Bunu en güzel dillendirenler süfiler olmuştur. Onlara göre ölüm aşklarına (tanrıya) kavuşabilmenin tek yoludur. Gerçek hayattaki aşklar ise tanrı aşkının yansımasından başka bir şey değildir. Bu düşüncelerini selamlaşma ritueline yansıtmışlardır. Selam veren süfi “aşk ederim” alan ise “aşk aldım” der. Bu aşkta kula kulluk değil tanrıya kulluk et anlayışı hakimdir.

Tanrı aşkını kendine aşık almak gibi düşünmüş olabileceği duygusuna kapıldığım Nietzche’den söz etmeden edemeyeceğim “çünkü tanrılarda çürüyorlar! Tanrı öldü! Tanrı ölü olarak kaldı! Ve onu öldürdük! Katillerin katili bizler kendimizi nasıl avutabiliriz? Dünyanın en kutsal olarak sakladığı şeyi bıçakladık: kim kanımızı silecek? Hangi suda temizlenebiliriz? Hangi günah ödetici şenlikleri, hangi kutsal oyunları bulmak zorundayız? Bu eylemin büyüklüğü bizim için aşırı büyük değil mi? Ona layık olabilmek için kendimiz tanrı haline gelmek zorunda değimliyiz?” Bu sözler Nietzche’nin kendisine aşık olduğunun açıkça ifadesidir.

Şair Nazım Hikmet hapishaneden karısına yazdığı şu mısralarla bu durumu çok güzel ifade eder.

Şimdiye kadar olmadığım gibi aşığım sana

Bu, benim için yeni bir şey

Belki yaş meselesi

Gelip onu öldüreceksin diye korkuyorum adeta

İçimdeki bu muazzam mahluk yanlış bir bakışla devrilebilir

Her şeyden büyük olan insan tek kurşunla yıkılmıyor mu?

Korkuyorum

Ellerinden öperim.

Şair cezaevine girmeden önce aşık olduğu karısından ayrı düşünce şimdiye kadar olmadığım gibi aşık oldum ifadesiyle ayrılığın aşkı yenilediğini mi ifade ediyor dersiniz?

Sevgi dolu saygılar
 
Toplam blog
: 11
: 678
Kayıt tarihi
: 26.12.08
 
 

İzmirde Avukat olarak çalışmaktayım. 54 yaşındayım İstanbul üniversitesi mezunuyum. Felsefe ve fotog..