- Kategori
- Kişisel Gelişim
Mutlu olma yolunda öfkemizi dinlemek
Öfke veya kızgınlık buzdağına benzediği, suyun altında kalan kısım üstte görünenin katlarca fazlası olduğundan, tüm duyguların ortaya çıktığı süreçte, kişiler direnç gösterebiliyor, ağlıyorlar veya "Hayır istemiyorum, ama deneyeceğim" diyebiliyorlar. Bunların hepsi olumlu tepkiler, bırakmaya yelken açıldığını gösteriyor ve kişi öfkelerinden kurtuldukça hafifliyor, onu gölge gibi izleyen karmaşadan arınık, serbestçe geleceğine ilerliyor. Bir de öfkesinden hiç vazgeçmek istemeyenler var ki, taşıdıkları duyguları yayıp- genelleyerek, her gün katlanan sayılarla çarparak büyütüyorlar. Bir gün iki ile ertesi gün dört ile, sonra... devam edip giden bu süreçte gün geliyor, affedemediklerinin ağırlığı ile kendileri ağırlaşıyor, etrafa insanlara - olaylara - yaşama nefret dolu bireylere dönüşüyorlar.
Hepimizin amacı aslında bir şekilde mutlu olmaktır. Bu, bizlerin hedeflerimiz aracılığıyla varmak istediğimiz "nihai hedef" imizdir. Yani aslında işe girmek, terfi etmek, daha çok para biriktirmek, ev/araba almak/ evlenmek... Bizi mutlu edecek "araç hedef"ler dir.
Bir yandan da biliyorsun ki bunlara ulaşmak bizi mutlu eder, ancak süreklilik arz etmesi mümkün değildir.
Evet
Çünkü; "mutluluk" içinde bulunduğumuz koşullardan bağımsız bir olma halidir.
İşte bu yüzden Epiktetos'un dediği gibi, "mutluluk gidile yolun üzerindedir, yolun sonunda değil"...
Bu konuda bana en iyi gelen film ise "Dingin savaşçı"dır, hem kitabını hem de filmini şiddetle tavsiye ederim, eğer ki hayatınızda mesaj almak istiyorsanız Dan Millman okuyun. :)
Hepimizin içinde o güzel temiz iç dünyamızda bizi yöneten ve arındırmamız gereken bir çok düşüncemiz ve duygumuz vardır.
Çoğumuz, hemen hemen bütüne yakınımız bunu saklamak için çeşitli maskeler kullanıyoruz, ne olduğumuzu kendimize bile göstermekten çekindiğimiz farklı göstermek çabamızın maskesi...
Elbette ki bunun altında bir çok neden yatmakta; kendimize olan güvensizliğimiz, kendimizin değerini dışımızda aramak, yetersiz olmak, çıkarımızın söz konusu olması, karşımızdakine kendimize beğendirmek, sevdirmek, değer verdirtmek, olağanüstü bir hal yaratıp gururumuzu okşamak, daha bir çok sebep dahilinde kimsenin gerçekliğimize gelmesini, bilmesini istemeyiz. O bizim bir nevi çıplaklığımız gibidir. Dış tarafa hep mükemmel olmak sevgi ile kalmak ama ne zamana kadar? Ta ki damarımızın içine, dibine kadar batırılana kadar...
Bir bilge, "Bir insanın gerçek tekamül seviyesi, herzaman ki göründüğü hali değildir. Karşılaştığı herhangi bir olayda nereye kadar düşebiliyorsa, düştüğü yer, onun gerçek seviyesidir." diyor.
Evrensel bir yasa var ortada, bizim yaşantımızda sorunlar olması, düşmeler, stres kaynağımız olması, karışıklıklar hepsi her zaman olabilir, olmalıdır da-ki kindemizi bilelim, nerdeyiz ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz!
Çizdiğiniz o diğer BEN' ciyi uzak etmek, sahte benliğimizin farkına varıp, ondan kurtulmak o esareti bırakabilmek, hayattaki dönüşümümüzü gerçekleştirmekte bire bir olan yegane durumdur.
***
Sağlık en büyük hediyedir, doyumluluk en büyük zenginlik, güven en iyi akrabalıktır. Nirvana ise en büyük mutluluk. (BUDDHA)
??
"Ne düşünüyorsak o'yuz. Biz her ne isek, düşüncelerimizden doğar. Düşüncelerimizle biz, dünyamızı yaratımlarız. Bu da % 100 Düşünce gücü iddiası ile değil bir adım daha ötesine giderek "Ne düşünürsek oyuz" diyorum
bu kadar basit mi diyorsun? derseniz eğer...
Alman düşünür Arthur Schopenhauer'in dediği gibi, tüm gerçekler üç adımda gelirler;
önce alay edilir
şiddetle karşı çıkılır
son olarak "zaten belli olan bir şey" denir ve kabul edilir.
hayattaki bazı tecrübelerimizin düzeyi, "Sürekli ve son gelmez iyileştirmelere" adanmışlık düzeyimizle doğru orantılıdır. "Sürekli ve sonu gelmez iyileştirmeler" gerçek bir disiplindir. Arada sırada canınız isteyince uygulanabilecek bir şey değildir. Elemle desteklenmiş sürekli bir adanmışlık olmak zorundadır.
GÜLAY ŞAHİN
gulays@outlook.com